Yüksek Siyaset Yerel Siyaset Tartışmasının Gizlediği: Aygıtı Koru Hareketi Engelle!

Önümüzdeki yıl 2017. Muzaffer Ekim Devriminin 100.yılı. Bir zamanlar Sovyetler’in komşusu olan bir ülkenin devrimcileri olarak bu tarihi anlamlı kimi başlangıçların vesilesi haline dönüştürebiliriz. Hatta dönüştürmeliyiz. Doksanlara Sovyet Devrimi’nin yenilgisi ile girdik. Politik-örgütsel alandaki yenilgimiz uzun süredir bu yenilgilere eşlik eden ideolojik krizi, ideolojik yenilgi düzlemine taşıdı. Kuşkusuz bu dünya tarihsel bir durumdur ve yine dünya devrimci hareketinin ortak bir sorunudur. Değişik politik anlar ve süreçlerde fragman halinde tersine siyasi gelişmeler yaşanmış, dünya emekçi ve ezilenleri bunlardan yararlanmış olsa da, Yunanistan, Venezüella, Arjantin, Şili gibi ülkelerde sosyalizan hamlelerin geriye düşmesi, Gezi İsyanı benzer toplumsal hareketlerin farklı ülkelerde sınırlı sürelerle konuk olması genel bir umutluluk halinin oluşmasını engellemektedir.
Dünya devrimci hareketi uzun bir zamandır kapitalizmi radikal bir tarzda aşmaya dönük bir strateji ortaya koyamamaktadır. Bunun yerine geliştirilen sol projeler hızlıca egemenlerce soğurulup neoliberal ideolojinin bir eklentisine dönüştürülebilmektedir. Aynı süreçte dünya, önceki tarihlerin görmediği ölçekte bir proleterleşme sürecini de yaşadı, yaşıyor. Mülksüzleştirilenlerin göç dalgaları eşliğinde kırlardan merkezlere akını devam ediyor. Dünya bir yandan etnik ve dini kavgaların sahnesi haline gelirken diğer yandan giderek melezleşen,  heterojenleşen bir süreci de yaşıyor. Emperyal rekabetin ürünü olarak şekillenen bölgesel savaşların da teşvik ettiği göç dalgaları emperyal merkezler açısından getiri-götürü hesabı bakımından giderek taşınamaz, tehlike uyandıran bir yüke dönüşmekte. Bir yandan emekçi ve ezilenler emperyalist kapitalizmin neoliberal birikim politikalarına itirazlarını küçük-büyük dalgalar halinde kısa aralıklarla ifade etme yolları bulurken, diğer yandan dünyanın her yanında bir sermaye taktiği olarak otoriter faşist sağ yönetimler, anlayışlar yaygınlaştırılıyor. İdeolojik planda yaşanan güçsüzlük politik stratejik alandan moral alana kadar her düzeye yansıyor. Devlet ve faşist hareketlerin karşısında yaşanan geri çekilme ve korku tablosunun etkili olmasının temel etmeni de ideolojik alanda bir gücü temsil edemeyişimiz. Ekonomik planda üretim ilişkilerinin evrenselleştirici-sekülerleştirici sonuçlarının dönüştürücü toplumsal etkilerinden ürken emperyalist sistemin egemenleri, ideolojik düzeyde gerici ve faşizan siyasal akımlara yaslanan “sopa devlet” pratiklerini hayatın her alanında test ediyorlar. Biçimsel bir demokratik görünüm altında tüm insanlık ve doğa seyreltilmiş devlet şiddeti pratikleri yoluyla baskı altına alınıyor.

Türkiye devrimci sosyalist hareketi olarak 1980 öncesinde sahip olduğumuz toplumsal inisiyatifi ve meşruiyeti büyük oranda kaybetmiş durumdayız. İşçi ve emekçi halk kesimlerinin yönlendirilmesi ve seferber edilmesi İslamcı ve milliyetçi egemen politika ve örgütlenmeler tarafından yapılır hale gelmiş durumda. Devrimci sosyalist hareketin bir kesimi, 90’lara silahlı mücadele eksenli yoğunlaşmalar içinde girip buralardan kitlesel bir çıkış imkanı bulmak gibi bir arayışa girerken, diğer bir kesimi Kuruçeşme Tartışmaları ve Tartışma Süreci gibi çeşitli sol grupların birlikte politika yapmak için ortak irade arayışlarıyla girdi. Bu doğrultuda somut ürünler ortaya çıkarmasına rağmen baskı ve ideolojik yenilgi süreçlerinin belirleyiciliği ve sınırlayıcılığı yüzünden, politik-stratejik açıklığı sürekli bir tartışma içinde yeniden yeniden üretemediği oranda geriye düştü.  Aynı dönemlerde toplumsal politika ile parti, örgüt, seçim, parlamento ve belediye eksenli siyaset arasında yanlış bir ayrım ortaya çıktı. Bu kuşkusuz solun dayandığı toplumsal sınıfsal alanın giderek daralması neticesinde şartlara teslim olunduğunu ilan eden bir ayrımdı. Solun sınıfsal zeminlerden giderek kültürel bir alana çekilmesi süreci ile yasal partilerin ortaya çıkması bu durumu daha da karmaşık hale getirdi. Sadece yasal parti örgütünün toplantıları ve onun çağırdığı kampanyalarla ömrünü tamamlamaya teşne bir sosyalist politikacı tipi sahne aldı. Geçmiş siyaset yapma konumlanışlarıyla şimdiki reellik arasındaki gerilimli ilişki, “Toplumsal örgütlenme mi? Siyasal örgütlenme mi? Ya da bu iki alanın ilişkisi nasıl kurulur?” başlıklı tartışmaların ortaya çıkmasına neden olurken, siyasal alanda ise egemen yapının iç tartışma angajmanlarına göre küçük burjuva sınıfın ikiz çocukları ulusalcılar ve liberallerle ilkesiz alışverişler içine soktu solu. Sınıf zemininde öz örgütlenme ya da sendikal çalışmalar yapmak ile belediye yönetimine aday çıkarıp bunun çalışmasını yapmak birbirinden ayrı ele alınmaya başlandı. Parti, örgüt siyaseti bir tür propaganda faaliyetine indirgenip toplumun yükseğinden aşağısına doğru seslenen devrimcilerin isabetli analiz ve önerilerine toplumu ikna etmeye çağıran bir tarz giderek hakim politika yapış tarzına dönüştü. Büyük oranda politik merkezlerin bu yönelimine gizli bir itirazı yanlış bir tarzda ifade etmek anlamına gelen yerel çalışmayı, dernek, sendika, ekoloji vb. faaliyetleri siyasal iktidar mücadelesinin uzağında ele alan bir devrimcilik, muhaliflik biçimi de ortaya çıktı. Çok sayıda devrimci sekt merkezi dernekleri kargo şubesi tarzında yaygınlaştırmaya çalışırken, gençlik kadın alanında sektlere bağlı gençlik kadın dernek ve birlikleri oluşturulurken ya da sekte bağlı kültür merkezleri bir bir çoğaltılırken, bu siyaset yapış tarzı yerel siyaset-yüksek siyaset arasındaki yapay gerilimi üreten ideolojik sorunun aşılamadığını ilan etmiş oluyordu. Devrimci siyaset giderek her durumda kendi eksikliği ve yetersizliklerini yaşanan süreçlerin azizlikleri ile izah eden bir tür itiraf edilmemiş teslimiyetçiliğe doğru evrilmiş oldu.
Kesintisiz’lerde, Devrimci Yol Bildirge’de, 82 Politik Hattı’nda hatta tartışma süreci sonrası ifade edilmiş farklı çıkışlar arayan bütünlüklü politik metinlerde hatta ve hatta iki binlerin sonunda yazılmış HDY Bildirgesinde ifade edilen analiz ve stratejilerden içinde yaşadığımız süreçten çıkışın gerektirdiği ideolojik netliği oluşturmaya yardımcı olacak teorik-politik birikimin tümünü bulmak mümkün değil. Kuşkusuz her politik stratejik değerlendirme yazıldığı anın şartları ve yazanların birikimleri ile sınırlansa da, bu değerlendirmelerin iddiası geleceği de kavramak ve mümkün olan oranda yol göstericilik yapmaktır. Okuyanlar bu metinlerin her birinden bugünün bir yönü ya da birkaç yönünü açıklayacak kavramsal alet edevat bulabilir. Bu aletlerin başına ya da sonuna yeni takılar ekleyerek günü açıklamaya çalışabilir. Bu açıklama yüz-iki yüz gence bir süreliğine ilaç gibi gelebilir. Ancak bu esas görevi savuşturmak anlamına gelir. Sol her açıdan antrenmansız takımların oluşturduğu bir lige dönüşmüşken, ideolojik keşmekeşlik olabildiğince derinleşmişken aygıtı, örgütü, takımı bu halde ayakta tutma çabaları günün yüksek-yerel siyasetlerinin temel var olma biçimi. Bu biçimdeki konumlanış ve siyaset tarzı devrimci mücadele tarihinin ideolojik politik toplumsal birikiminin doğru devrimci bir eleştirisi üzerinde yükselecek, toplumsal siyasal iktidar mücadelesine odaklanmış bir devrimci hareketin ve de giderek devrimci partinin yaratılmasının önünde ciddi bir engele dönüşmüş durumdadır. Emperyalist kapitalist egemenliğin uzantısı olarak şekillenmiş faşist iktidar yapısının baskı politikaları karşısında emekçi halkın ve ezilenlerin birleşik toplumsal kurtuluş mücadelesini yaratmak için öncelikle içerideki konumlanışı değiştirmemiz gerekiyor. Kuşkusuz partiye doğru gidecek bir devrimci hareket yaratmak görevi aktüel olarak ülkede yaşanan çelişmelerin doğru bir tasnifini yaparak olur. Düşmanı doğru tarif ederek olur. Düşmanı doğru tarif edemezsek ittifaklarımızı doğru tayin edemeyiz. Hareketi beş akıllının önderlik için yan yana gelişi, on bin üyenin varlığı ile izah eder hale geliriz.

 

Solun yenilgisi ve yenilginin sürekli yeniden üretimi süreci, aynı zamanda Kürt Özgürlük Hareketi’nin yükseliş ve yükselişinin sürekli yeniden üretimi süreci ile çakıştı. Geldiğimiz aşamada ise yükselenin ve yenilenin tarihi karar alma anlarının çakıştığı bir momentteyiz. Kürt hareketi, Kürt halkının tarihsel özlemini iki parçada somut bir siyasi statüye taşımak, sosyalist hareket ise mevcut siyasal güç dizilişini bozacak, iktidar için asgari bir program etrafında inşa edilmiş birleşik bir devrimci merkez inşa etmek durumunda.
Böylesi bir güç inşa etmek ile ‘süreç’ içinde ‘partileşecek’ bir devrimci hareket yaratmak görevleri bu iddiaya sahip hiçbir kesim tarafından karşı karşıya konulmamalıdır. Emekçi halkın etnik ve dini politikalarla bölünmesine, solun tekrar tekrar Aleviler ve yaşam tarzı endişesi taşıyan toplumsal kesimlere hapsedilmesine izin vermeyecek birleşik bir devrimci siyasal gücün inşası, özellikle Suruç, Ankara, saldırıları ve seçim yenilgisi ile korku, umutsuzluk gibi sinik bir düzleme hapsedilmiş kesimlerin kendilerini ifade edecekleri bir zemini açmak anlamına gelir. Bugün tek tek aygıtlara insanları üye olmaya çağırmanın gelecek açısından olumlu hiçbir karşılığı yoktur. Birileri yüksek motivatörlüklerle bir grup insanı on yıl sonrasının güzellikleri için şimdi kendi aygıtımızı büyütmemiz lazım fikriyle oyalamanın yolunu halen bulabiliyor. Belki doğrudur, on yıl sonrası için kimsenin göremediği şeyler görüyorlardır. Onlara ikna olup bir on yıl da öyle bekleyebiliriz.

 

Bu bağlamda Gezi isyanı gibi bir toplumsal tarihsel kalkışmanın söylemini görece başarılı bir şekilde ifade edip, bunu ifade ettiği oranda belirli bir toplumsal desteğe kısa bir süreliğine bile ulaşmış olan Birleşik Haziran Hareketi’nin hızlıca birkaç akımın platformuna dönüşmesi önemli bir tecrübedir. Neden böyle olduğu tartışılmalıdır. İnsanlar neden uzaklaştı Haziran’dan. Politik birkaç öznenin uzaklaşması ise ayrı ele alınmalıdır. Yine 7 Haziran sonrasının “olumlu” havasına dayanarak birleşik bir devrimci güç inşası açısından önemli bir dizi birikim sağlama olanağı olan “Halk Kazanacak” zeminin ilk oluşumunda (“öncülük” hevesiyle yapılan tarz-ı siyasal hatanın yol açtığı hayal kırıklığı toparlandıktan sonra bile) 10 Ekim ve 1 Kasım’ın yarattığı ağır politik atmosferde kendi sınırlarına kendi gündemlerine hapsolması da tartışılmalıdır. Peki, herkes birleşik bir güçten söz ederken üstelik memleket sınırlı kontrollü bir iç savaş konseptinden kontrolün dönem dönem bilinçli olarak elden çıkarılacağı bir iç savaşa doğru sürüklenirken neden ve nasıl yan yana gelinemez? Solu bu kadar evine hapseden, yaşanan vahşeti zayıf basın açıklamaları ve site yazılarıyla geçiştiren aydıncılığı neyle izah edeceğiz gelecekte? Zayıflık mı? Eldeki takımı koruma kaygısı mı? Ne?
Bebekler, çocuklar, kadınlar, gençler, yaşlılar üç beş on her gün devletçe öldürülürken iktidarı eleştiren herkes tutuklanmayla yüz yüze kalırken, Karabük’te kartopu oynayan gençler gazlanırken eğitim kürsüsü kurma çağrısı yapmak ya da aydınlara baskıları kınayan bir deklarasyon imzalatmak ya da üç beş ekibi yan yana getirip basın açıklaması yaptırmak ya da filan mahalledeki derneği açıp saz kursu ya da memleket siyaseti ile ilgili seminer yapmak önemlidir kuşkusuz. Ancak bu yapılanları devrimci siyaset olarak sayamayız. Siyasetin yükseği, yereli olmaz.  Devrimciler bir ortak program ve ilkeler doğrultusunda tüm sınıflara giderler. Her çelişki alanında emekçi halkın yanında pozisyon alırlar. Emekçi, ezilen halkın kendi kendini yönetme kapasitesini geliştiren mücadelelerin içinde yer alarak, yer yer öncülük ederek bu örgütlenmelerin iktidara tümden yerleşmesi için aracılık ederler.
Yol bellidir! Emekçi halk ve işçiler bu yolu her gün yineledikleri yenilendikleri eylemlerle gözümüze sokuyorlar. İktidarın dayandığı emekçi halk kesimlerini onun boyunduruğundan kurtaracak bir yoğunlaşmaya ihtiyaç var. 7 Haziran’ın birkaç ay öncesinde Türk Metal gibi faşist gangster sendikanın cenderesini parçalayarak metal işçileri ayağa kalktı. Sendikanın ve işverenin tüm saldırıları karşısında öz yönetimci bir tarzda direndiler. Renault işçileri o süreçte iş yerlerinden örgütlenme tarzıyla ayrıştı. Farklı bir öncülük misyonu üstlendi ve bunu bugünlere taşımaya devam ediyor. Neydi bu farklı tarz? İlk eyleme girişirken tüm vardiya ve birimlerde sendika dışında kendi temsilcilerini seçtiler, gerektiğinde bu temsilcileri geri çağırıp yenisiyle değiştirdiler. İşverenin ve sendikanın tehditlerine ve öncüleri işten atma hamlelerine üretimi durdurarak yanıt verdiler. İşten atılmayı fiili direnişlerle her seferinde engellediler. Taleplerini tek tek işverenden aldılar. Başında devrimci kelimesi olmasına, Türk Metal’in aidatlarınız terör örgütüne gidecek propagandasına, bütün solu şeytan gösteren söylemlerle kuşatılmışlıklarına ve neredeyse tamamı sağ partilere oy veren bir topluluk olmasına rağmen üstelik onların direnişinden iki ay evvel AKP’nin grevlerini yasaklamasına kendilerininki gibi fiili bir direniş sergilememiş Disk-Birleşik Metal Sendikası’na 5 Mayıs Şubesi’ni kurarak geçtiler. Ve geçince durmadılar. Birleşik Metal’i bürokratlaşma konusunda uyardılar. Şimdi ise asgari ücretlere yapılan zam oranındaki farkın maaşlarına yansıtılması için daha önce deldikleri toplu sözleşme duvarını tekrar delecekleri bir mücadeleye giriştiler fiili eylemlerle. Bu örnek emekçi halkımızdan umudu kesmiş kendi aygıtını büyütmeyi halkın örgütlenmesini büyütmenin yerine koymuş sosyalistlerimize, devrimcilerimize eğer tartışır, irdelerse geleceğin devrimci siyasetinin ana güzergâhının giriş anahtarını sunuyor. Tabii eğer değerlendirirse…

 

Sol, Metal Fırtına direnişi sürecindeki gibi gelişmeleri büyük oranda uzaktan gözlemci olarak izlerse, konumlanışını işçilerin ve ezilenlerin yaşadığı gerçekliğe uygun hale getirecek çabalar ortaya koyamazsa, siyaseti şimdiye kadar yaptığı gibi bütünlükten kopartıp departmanlara ayırarak, “odada ayrı siyaset ayrı ilke, sendikada ayrı siyaset ayrı ilke, gençlikte ayrı siyaset ayrı ilke, ittifaklarda ayrı siyaset ayrı ilke” ile davranmaya devam ederse aydın pozisyonunu aşamayacaktır daha uzun bir zaman. Oysa devrimci siyaset tüm çelişkileri bütünlüklü bir biçimde kavrayıp doğru müdahale tarzıyla hareket etme maharetidir. Ve bütünlük içindeki yüzlerce farklı çelişki ve talebi ortak bir doğrultuda toparlayabilme, bazen tek bir sloganda birleştirecek bir mücadele düzlemini tanımlamaktır.

 

Sonuç yerine şunu söyleyelim: İçinde olduğumuz momentte devrimcilerin geliştireceği birleşik inisiyatif özellikle batıda CHP’nin bildik ataletinden sıkılan geniş kesimleri, düzenden rahatsızlığı olan tüm kesimleri kendi etrafında doğrudan toparlayabilir; uzun olmayan bir vadede saray karşıtı herkesin dolaylı-doğrudan etrafında toplanacağı bir siyasal odak haline gelebilir. HDP’nin özellikle batıda geri çekildiği bu ortamda bu özellikle bir ihtiyaçtır ve böylesi bir hareket tüm taşları yerinden oynatabilir. Esas soru şu, peki bunu yapmayı gerçekten istiyor muyuz?