Mavi duvarın çöktüğü gün

Bayan Clinton’ın seçimi kazanmak için basit bir görev tanımı vardı. Sağlam bir savunma oyunu oyna. Eşinin ilk seçildiği 1992’den beri Demokratlara oy veren eyaletleri tutacaksın. Obama’nın hep rahat kazandığı ve seçmen tabanındaki demografik dönüşüm nedeniyle 1992’den beri mavi olan eyaletlere eklenen New Mexico, Virginia ve Colorado’yu muhafaza edeceksin ve bunların üstüne bir tane eyalet kazanmalısın New Hampshire ya da Nevada yeterli olur. Hangisi olursa ve her ikisini de Obama hep kazanmıştı. Bu hesapta Ohio ve Florida’yı kazanmaya gerek yoktu onların yanında Iowa’yı Trump’a hediye diye bile verebilirlerdi. Demokratlar toplam seçmen içinde yüzde otuza varan azınlık seçmenlerdeki büyük oy farklarına güveniyorlardı, beyazlarda benzer bir farkı yemeyeceklerine göre demografi seçimleri onlar için kazanacaktı, giderek daha büyük oranlarla, çünkü ABD giderek daha az beyaz oluyor…

Seçimler nüfus sayımı olmadığı için demografi tarafından kazanılmazlar. Seçimleri siyaset kazanır ya da kaybeder. Demokratlar seçimi kaybetti çünkü Bill Clinton’dan başlayan siyasi tercihleri kendi savunmalarını yıktı. Cumhuriyetçi orta batıyı, kuzeydeki artık sanayisizleşmiş eski endüstri havzalarından yani yeni çöküntü alanlarından ayıran mavi duvar çöktü. O mavi duvar Pennsylvania’dan başlayan Michigan’dan Wisconsin’e uzanan, üçünü birden Demokratların en son Reagan’a kaybettiği o duvar, Amerikan ağır sanayinin kalbiydi. Neoliberal siyaset, sanayileşmiş ülkelerin hepsinde olduğu gibi buralardaki insanları kaderine terk etti. Mavi yakalı sanayi istihdamı daha ucuz emek maliyeti ile daha düşük işçi sağlığı ve çevre standartlarının olduğu ülkelere kayarken buralar çöküntü alanlarına dönüştü. Ne bu havzalarda yükselen “şanlı” sendikalar ne de bu sendikaların desteklediği müesses partiler bu politikalara esaslı bir karşı duruş sergiledi, sendikalar, o da bir kısmı, en fazla kendi üyelerinin ayrıcalıklarını korumaya çalıştı.

İşçi sınıfını bölen bu ayrıcalıklı konumların muhafazası söylemi de neoliberal siyasetin değirmenine su taşımıştı. Refah devleti uygulamalarından beslenenlerle buradaki sendikalı çalışanlar arasında Reagan’ın seçim kampanyası söyleminin maniple ederek ifade ettiği ayrım seksenlerde Reagan Demokratları ifadesinin doğuşuna neden olmuştu. Çünkü Roosevelt’ten beri tutarlı bir biçimde Demokrat partiye oy veren sanayi işçileri “çok çalışan namuslu Amerikan işçisinin dostu” Reagan’a oy veriyordu. Onun bölücü söylemiyle ideolojik hesaplaşma olmayınca Amerikan siyasetindeki sağa kayışın startı verildi ama mavi duvar Reagan’dan sonra aynı yola girmedi. Wisconsin baba Bush’a oy vermedi, Michigan ve Pennsylvania ise sadece 88’de onu destekledi. Bill Clinton’la birlikte hepsi eve döndüler ama sıcak bir merhaba ile karşılanmadılar. Serbest ticaret kuralsız finansal piyasalar dini her iki partiyi de ele geçirmişti, partiler arasında fark kalmayınca onlar geleneksel partilerinde kalmayı tercih etti. Amerikan tarihinin 19. yüzyıldan beri görmediği türden bir popülist Cumhuriyetçi Parti’nin adaylığını o partinin seçkinlerinin elinden söke söke alana kadar.

Mavi duvarın seçmen tercihi güneybatılarındaki eyaletlerden çok farklı değildir ama sendikalı mavi yakalı işçiler Pittsburgh, Flint, Detroit, Milwaukee gibi sanayi şehirlerinde Demokratlar lehine öyle büyük fark yaratırlar ki kırsal kasabalardan (üniversite kasabaları hariç) gelen cumhuriyetçi oyların etkisini sıfırlarlar. Ya da sıfırlarlardı… Sonuçlara baktığınızda bu Demokrat kalelerden yeterince demokrat oy gelmediğini görüyorsunuz. Bazıları kendilerine hiçbir şey vaat etmeyen bir adaya oy vermek için bir salı gününü kuyrukta bekleyerek geçirmeye değer bulmamış ya da belki televizyon yıldızı popülist adaya oy vermeyi tercih etmiş belli ki. Kim onları suçlayabilir? Wikileaks onların adayı olmaya çalışan Sanders’ın bizzat Demokrat Parti seçkinleri tarafından nasıl altının oyulduğunu daha yeni gösterdi. Buna karşı Clintongillerin yaptığı tek şey şovenist bir huşu içinde Putin’i suçlamaktı; gerçekler ortaya çıktığı için. New Hampshire ve Nevada’dan birini kazanması gereken Hillary Rodham Clinton her ikisini de kazandığı gün seçimi kaybetti, çünkü Demokrat Partinin mavi duvarı çöktü. Sadece Trump kampanyasının çökeceğini söylediği Pennsylvania’dan değil her yerinden çöktü ve suçlu Putin ve suçlu beyaz işçiler ama kesinlikle Demokrat Parti’nin seçkinleri değil!

Demokrat Partinin ön seçimlerinde Clinton’a ve parti seçkinlerine kök söktüren bu arada Michigan ve Wisconsin’de ona karşı kazanan Sanders etrafında Our Revolution adıyla ülke çapında çeşitli düzeyde seçim adaylıklarını örgütleyen hareket kısa bir açıklamayla mücadeleye devam dedi. 8 Kasımda gösterdikleri adayların yarısından fazlası seçildi. Çoğu eyalet parlamentolarında, birkaç da Temsilciler Meclisi üyeleri oldu. Hala Demokrat Partinin içindeler. Gene de iyi bir başlangıç…

Bu yazıyı popülist adaydan bahsetmeden bitirmek mümkün değil. Helen kent devletlerinden günümüze ulaşan siyasi metinlerde en çok lanetlenen kişiler tiranlardır. Atinalı Cleon gibi isimler eskinin bu büyük yazarlarının eserlerinden dolayı bugün bile olumsuz bağlamlarda gündeme gelir. Daenerys Fırtınadadoğan Astapor’da köleleri özgürleştirdikten sonra kurduğu düzeni kısa sürede yıkıp başa geçen tiran Kasap Kral Cleon’dur mesela George R.R. Martin’in Westeros’unda. Bununla birlikte bu eski yazarların kendilerinin de dönemin seçkinleri, genellikle yaşadıkları şehirlerin oligarşilerinin mensupları olduğunu unutmamak gerekir. Oligarşinin kendi içinden çıkan düşmanlarına dair söylediklerine ihtiyatla yaklaşmalıyız. Bu insanlar aslında tiran olmadıkları için değil zira pek azı gerçekten halkçı sayılabilir tarihsel kanıtlara bakıldığında; esas olarak tiranlara yüklenirken oligarşi kendini temize çekmeye çalıştığı için. Oligarşi sahte popülist soytarılardan daha az tehlikeli değildir.