“Ancak halka inanan, halkın yaratıcı dehasının canlı pınarına dalan galip gelebilir.” -Lenin

Mahir, Lenin’den bu ifadeyi alıntılarken bu ifadeden ne bir kahramanlık yazmayı ne de sadece sözle yaşama müdahale etmeyi anlıyordu. Çünkü o, devrimci bir kavrayışın devrimci bir yaşamdan bağımsız kurulamayacağını bilen ve bizatihi gösteren isimlerden biriydi.

Mahir genellikle, yaptığı eylemlerle ve içinde bulunduğu örgütsel yapı ile anıldı, savunuldu ya da önderleştirildi. Bazen de yaşadığı dönemin tarihsel koşulları gözardı edilerek, liberal ve sekter bir edayla düşüncelerinin geçersiz olduğu savunuldu. Oysa bu iki tutum çoğu zaman Mahir’in devrimci düşüncesini anlamaya ve eleştirmeye dönük eğilimleri geliştirmeye engel teşkil etti. Mahir’in devrimciliğini bir bütün olarak ve tarihsel koşulları içinde düşünmek, değerlendirmek ve tüm devrimci hareketin tarihi içinde anlamak zorundayız. Peki neydi Mahir’in devrimciliğinin özgül yanları ya da Mahir’in düşüncesinin devrimci özü?

Marksist düşünce, gerçekliği oluşturan ilişkileri ve yasaları kavramayı gerektirir ki Mahir bu yüzden gerçekliğin kavranılmasının devrimci mücadelenin öncülü olduğunu düşünür. Marx’tan, Engels’ten, Lenin’den, Mao’dan ve tarihten önyargısız biçimde yararlanır. Devrimcilik gerçekliğin devinimindeki parça ile bütün, öznel ile nesnel arasındaki bağları keşfetmekle mükellef olmak ise gerçekliğin kavranması ile devrimcilik arasında zorunlu bir bağ vardır ve Mahir de bunu biteviye sezer. Devrimci, varoluşunu bu zorunlu bağa yaslar. Çünkü devrimci değerlere bağlı olmadan ve bu değerleri gerçekleştirmeden varolamayacağını bilir. Bu nedenle devrimciliğin özü gerçekliğin devinimine yön veren yeni devinimler, yeni değerler yaratmaktır ve bu, devrimci teori olmaksızın olası değildir. Bu yüzden Mahir ve yoldaşları, Marksist düşüncenin derinlerine nüfuz etmeyi devrimci bir sorumluluk olarak üstlenir. Gerçeklik dönüştükçe Marksist düşüncenin de güncel biçimde eleştirilmesi, dönüştürülmesi ve yeniden yaratılmasının devrimci bir varoluşun zorunlu tarzlarından biri olduğunu görürler ve bunu edimselleştirirler.

Devrimci ilkeler ve değerler ise ezilenlerin ortak çıkarları ile belirlenir. Bu nesnel gerçekliğin dışına düşen anlayışlara karşı Mahir uyarır: Oportünizme, –Mahir’in deyimiyle “ideolojik mücadeleden kaçışa”– devrimci hareketi küçük burjuva devrimcilerine teslim etmeye, dogmatizme, indirgemeciliğe, salt pratikçiliğe, ideolojik-politik ve örgütsel mücadelenin birliğini görmezden gelmeye karşı Marksist düşünceyi derinleştirmek devrimcinin varlık ilkesidir. İradenin de ancak o zaman gerçekten bir anlamı vardır ve ezilenlerin bağımsız iradesinin oluşmasına sadece “devrim için savaşanlar” öncülük edebilir.

Mahir ve yoldaşlarını yan yana getiren şey tesadüfler ya da şans değildir. Onları yan yana getiren o döneminin özgün şartlarında sınıf mücadelesinin, ezilenlerin direnişlerinin, işçi sınıfının iktidar mücadelelerinin, gençlik ve köylü isyanlarının kalbinden ve aklından yükselen devrimci harekettir. Böyle zamanlarda hayat devrimci kitle hareketlerinin, bu hareketlerin ortaya koyduğu mücadelelerin en önündeki insanları bir araya getirir ve devrimci bir parti öyle oluşur. Mahirler on kafadar olarak, mahalle ya da okul arkadaşı olarak yan yana gelen insanlar değildir. Dönemin faşizme, emperyalizme ve sermaye devletine karşı geliştirilen işçi, emekçi, köylü, gençlik tüm mücadelelerinin içinde sınanmış, bu mücadeleleri bizzat örgütlemiş, eylemlerin ve mücadelelerin kitlesel taşıyıcısı olmuş olan örgütlerini bizzat kurarken öne çıkan, önderleşen devrimcilerin yan yana gelişidir THKP-C. Yani kahramanlar tarih yaratmamış, bizzat tarihin içinde somut pozisyonları, doğru konumlanışları olan insanlar doğrudan tarih tarafından kahramanlaştırılmıştır. Mahir’in THKP-C’sinin tarihsel şekillenişi bile bugünkü devrimci hareket/parti arayışlarındaki yanlış konumlanışları sergilemek açısından oldukça önemli bir somut deneyimi ifade eder. İşçilerin, emekçilerin, gençliğin politik toplumsal mücadele ve örgütlenmelerinin içinde sahici hiçbir konumu ve rolü olmayan “öncülerce” oluşturulmuş onlarca devrimci sekt mevcut. THKP-C’nin kurucu kadrolarının ise hemen hepsi gençlik, işçi, emekçi örgütlenmelerinde, onların yığınsal örgütlerinde önder olan insanlardan oluşuyordu. Parti, hareketlerin hareketi olarak ve Türkiye’nin, dünyanın devrimci bir analizi üzerine yükselen somut ve sürekli gelişen bir devrimci stratejiye dayanarak, iktidara alternatifi olarak kurulmuştu. Bunları unutmanın, görmezden gelmenin ya da aynı sorumluluğu taşımamanın devrimcilikle hiçbir bağıntısı olamaz. Devrimci deneyimlerden öğrenmek, ders çıkarmak ve bu deneyimleri geliştirmek devrimciliğin özsel nitelikleridir.

Tarihten, Mahir’den ve devrimcilerden çok şey öğrendik: Devrimci olmak, hangi dönem olursa olsun devrimci hareketin ve devrimci birliğin kuruluşuna katılmak, “mücadelenin bütün aşamalarında “mümkün olan en geniş cepheyi kurma politikası””nı üstlenmek ve ideolojik-politik-örgütsel ve askeri hegemonyayı tesis etmektir. Ve bunu ancak -Mahir’in de bize sık sık hatırlattığı gibi- gerçekliği oluşturan ilişkilerin nesnel bilgisine ulaşarak yapabiliriz.

Devrimci olmak, Mahir’in ve devrim uğruna mücadele etmiş milyonların ateşini devralarak, bu ateşi harlayarak, bu ateşin ezilenlerin elinde yükselmesini sağlamaktır. Özgürlüğün ateşini taşımak ise dünyadaki tüm ezilenlerin gücünü birleştirme erdemine ortak olmaktır. Biz bu ateşi devraldık. Tarihin ateşinini körüklemeden gitmeyeceğiz ve bu ateşin erdeminde varolup eriyeceğiz…