Baskın Seçim

Saray rejimi kamu diplomasisi yoluyla bir “baskın seçim” yapma kararı verdi. Birkaç haftadır, Bahçeli’nin erken seçim çıkışı yapabileceği bazı mecralarda dile getiriliyordu. Bu çıkış 17 Nisan günü yapıldı. Ertesi gün siyasi kariyeri boyunca erken seçim fikrine soğuk yaklaşan Reis, yarım saatlik bir görüşmede ikna oldu -ikna olmak ne kelime- düne kadar başarı hikâyesi diye anlatılan dönem, birden çok sıkıntılı addedildi ve bir an evvel bitirilmeli denerek anayasal açıdan olabilecek en erken tarihe seçim kararı alındı. Uyum yasalarına dair henüz görünürde bir şey yok. Bir aciliyet olduğu ise ortada. Bütün bu operasyonun bir süredir yukarıdan planlandığı bellidir.

Bu aciliyetin birkaç veçhede farklı gerekçeleri olabilir. Baskın seçim kararı, iç siyaset açısından değerlendirilince Saray rejimi açısından avantajları ortaya çıkıyor. Muhalefet daha toplanmamış (İyi Parti’nin YSK tarafından seçim dışı bırakılmasına kimse şaşırmamalıdır) ve iktidarın baş aşağı gidişinin orta vadede toplanamayacağı belli olmuşken seçim yapmak; bir buçuk yıl sonra, üstelik yerel seçimlerden sonra, bu kadar önemli bir seçimi yapmaktan evladır. En azından iktidarın değerlendirmesi bu yönde gözükmektedir. Mart 2019’daki yerel seçimler kaybedilirse ne olur? Yeni rejimde, seçilmiş belediye başkanları kolayca görevden alınabilir. Bunun yolu bu dönemde yapılmıştır.

Ayrıca bu kadar erken bir seçim kararı dış siyaset açısından, özellikle Suriye siyasetinde önemli bir makas değişikliğinin de habercisi olabilir. Bütünüyle NATOcu bir yaklaşımı benimseyip Astana masasından kalkmak, arkasında NATO hava desteği ve Suriye içindeki askeri gücüyle Türkiye sınırındaki bölgeye Suriye Arap Ordusunu yaklaştırmamaya dayalı bir siyasete geçiş mümkündür. Yakında seçim yokken halkın hafızasının kısa vadeli olduğuna güvenerek hükümetler, ekonomik sıkıntıları bir süreliğine halka yükleyebilir. Fakat seçimin sonucu ne olursa olsun yeni Türkiye’de istikrar, onu arayanlar için uzak bir hayal olarak kalmaya devam eder. 7 Haziran 2015’ten bu yana üç yılda üç genel seçim yapıldı. Bu durumun bu saatten sonra tek çözümü bir daha seçim yapılmayacak bir rejimdir ve zaten gidişat da o yöndedir.

Bu iki aylık seçim sürecinin 1 Kasım 2015’e giden süreçten daha zorlu geçeceği beklenmelidir. Nasıl ki 1 Kasım, 7 Haziran’ın reddiyesi olduğu için şiddet içinde bir seçim olmuşsa; bu seçim de 16 Nisan referandumunun reddiyesi olacağı için aynı sertlikte geçecektir. Özellikle Afrin meselesinin oy devşirme kapasitesini yüksek tutmak amacıyla şovenist provokasyonlar düzenlenebilir. Seçim sandığında hırsızlığa odaklananlar seçime giden süreçte yaşanacak (kelimenin en hafif anlamıyla) adaletsizlikleri görmezden gelmeye eğilimli olmaktalar. Oysaki bunlar da seçim sonucunda en az sandık başı hırsızlığı kadar etkin oluyorlar. 10 Ekim’i yaşayanlara bu noktayı daha fazla açmaya herhalde gerek yoktur.

Kuşkusuz, baskın seçim solda boykot dile getirenlerin argümanına ahlaki bir gerekçe sağlamıştır. Siyaset çok istisna durumlarda ahlakla yürür. 24 Haziran’a giden süreçte sosyalizm ve devrim anlayışı doğrultusunda AKP’ye seçimi kaybettirecek somut seçeneğe odaklanmak gerekirse, cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerde farklı tutum takınmak; siyasi mücadelenin, iktidar kavgasının 25 Haziran’da bitmeyeceğinin farkında olmak; aklın kötümserliği iradenin iyimserliğiyle tam boy sınıflar mücadelesinin içinde olmak gerekir. Komiteciler, bu doğrultuda kavgaya hazırdır.