Bir Distopyanın Devrimcileri

Yazarlığını ve yönetmenliğini Özgür Kaymak’ın yaptığı Şehir Tiyatroları oyunu “Son”, bir kadın emeği eseri ve Türkiye’deki ilk distopik tiyatro oyunu olması hasebiyle fazlaca değerli. Son, bize toplumsal değerlerin yaratımında üst-akıl kurgusunun rolünü, devlet aklının toplumu izlediği pencereyi, daha yakından baktığımızda ise bilgiye erişim tekelini, devlet nezdindeki fişlemeler ve sermaye düzenin yarattığı sömürüye dayalı sınıflı toplumu ve güler yüzlü faşizmi en karikatürize şekilde sunuyor.

Oyun bir distopya olarak bize, “Alaycı Kuş” serisini veya “Fahrenheit 451”i hatırlatıyor diyebiliriz. Bilinmeyen bir ülkede ve bilinmeyen bir zamanda hakikati kuran tüm gerçekler, dijital ortama aktarılmış ve bu sistemin kontrolü ise devlet erkindedir. Yeni gerçeklerin inşası için hafızayı silen yemekler bedava olarak insanlara dağıtılmakta ve dijital sistem dışındaki tüm bilgi kaynakları yok edilmeye çalışılmaktadır. Yoksulluğun ve sefaletin devam ettiği bu ülkede, insanlar sınıflarına göre damgalanmışlardır ve insanların sınıflarına ayrılan bölgelerde yaşamaları bir kuraldır. Kendi aidiyetinizi bile devletin kurduğu bu faşist yönetimin başvurduğu hamasi söylemler ise sürekli olarak sermaye düzenini devam ettirmek için tekrarlanmaktadır.

Tüm bu çabalar, şu gerçekliği atlamaktadır; hakikati kuran gerçekler, hala bedava yemekleri yemeyenlerin hafızasındadır ve bir grup insan bu gerçeklerin peşindedir. Biliyoruz ki verili gerçekliği sorgulama hali insan olmaya içkin bir haldir ve normalliği kurmaya çalışan suni çabalar bu hali asla alt edemezler. Kendi meşruiyetlerini kurmak isteyen sınıflar, daima gerçekliğe ulaşma hakkını bir mülk gibi ellerinde tutarlar. Bu bazen tarih yazımında bazen ana akım medya düzeninde bazen de kitlesel eğitimde karşımıza çıkar. Hakikati bulmak, göstermek ve en baskıcı dönemde bile bunun savunusunu yapmak, her daim onurlu ve devrimci bir tutumdur. Bu yüzden, oyun, bize zamanımızın hakikat savunucuları olan hocalarımız, gazetecilerimiz ve korku düzeni karşısında baş eğmeyen herkesi hatırlatıyor.

Oyunun hikayesine dönersek; kurulu normalliğe varoluşuyla isyan olan sonsuzluğun yıldız yürekli gökkuşağı çocuklarından “Şanslı” karakteri, gerçekleri arama amacı ile artık boşuna yaşamamış olacağını ve yok olursa da böyle onurlu bir uğurda yok olacağını bilerek, öfke kusmaktan öte bir şey yapan biri olarak kendisini şanslı hissetmektedir. “Bankacı” karakteri, üst sınıf burjuva olarak tarifleyebileceğimiz bir karakter olarak çıkarları belli bir noktaya kadar hegemonik sınıfla paralel gitmiş, sınıftan ayrıldığı noktada ise onlar tarafından dışlanmıştır. Sınıf aidiyetini geri kazanmak ve kendini kanıtlamak için gerçekleri sayılarda aramaktadır ve bu anlamda amaç olarak, diğer karakterlerden ayrıldığı söylenebilir. “Sarhoş” ise şimdinin küskün devrimcilerine denk düşecek bir ruh haliyle sürekli şüpheci ama hala biraz umutlu, yaşama çabasını ve amacını kaybetmiş, lümpen bir hayat sürmektedir. Devamlı bu çabayı sorgular ve gerçekleri arama konusunda öncü bir tavır alan “Karşılayıcı”, karakterini sürekli, “bir siz mi akıllısınız?”, “diğer insanlar neden burada değil o zaman?”, “insanlar böyle mutlu. Belki kimse fark etmek istemiyordur, ne dersin?” gibi sorularla sıkıştırır. Karşılayıcı, daima kendinden emindir, çünkü bu çabanın o farkındalığı doğuracağını ve rüya sandıkları gerçeklerin kanıtlarını bulacaklarından emindir. Diğer iki karakter ise, “Kaçak” ve “Çiçekçi”dir. Kaçak karakteri, savaşın şart olduğu bu kurulu sistemde savaşmaktan kaçmış, durmadan geçmişi hatırlamaya ve gerçeklerin yazılı olduğu işaretli kağıtları bulmaya çabalarken Çiçekçi karakteri de yaşadıkları düzenin ne kadar sıkıcı ve renksiz olduğundan, insanların tepkisizliği ve aynılığından dem vurmakta ve nostaljik bir özlemle, hakikat savaşçılarını ara sıra ziyaret etmektedir.

Pekala, nedir bu baskı düzenine sebep olan? “İnsanların belli bir kriz anında, farklılıklarına rağmen bir araya gelmiş olmaları ve bunun ekonomiye zarar vermesi”… Böyle diyor oyunda. Sizce de çok tanıdık değil mi? Tanıdık tabii ve daima da tanıdık gelecek bu hikaye bize. Çünkü hep umutları, insanlığımızı ve hatta dayanışmamızı dahi kendi çıkarları için hakikati yöneterek devşirdikleri güçle kontrol etmeye çalışanlar olacak. Sürekli yaratılacak kriz ve kararsızlıklar, davranışlarımızda korunmaya ihtiyaç duyma durumunu çoğaltacak ve yönetilebilecek birey sayısını artıracaktır ama bu çabalar en çetin zamanlarda dahi mücadele edilmesini önleyemeyecek. Savaş politikaları, güvenlikleştirme söylemleri, suni düşmanlıklar, fişlemeler ve polis düzeni bunların hiç biri Şanslıları, Kaçakları ve Karşılayıcıları tamamen tüketmeye yetmez.

Bu yüzdendir ki oyun karakterleri, aslında anlatılan distopik dönemin devrimcileridirler. Geçmiş ve gelecek insanlık tarihinin en onurlu savaşını, kendi çıkarlarını aşarak insanlara taşımaya çalışmak ve bunu programlı bir şekilde bu amaç etrafında birleşerek yapmak… Toplumdaki korku düzenini çoğalarak yıkabileceğimizin bilincinde ve bu amaç uğruna toplumsal kriz anlarını tetikleyecek bir örgütlülük, distopik bir hikayede bile karşımıza çıkıyorsa distopyalarda çizilen tablodan çok da farklı olmayan şu zamanda bu, neden mümkün olmasın?