Patronlar, Sendika Ağaları ve Sınıftan Kaçanlar: Konaklar Yıkılır Direniş Baki Kalır

CHP’li İzmir Büyükşehir Belediyesi, şirketlerinde çalışan ve tehditlere boyun eğmeyen işçilerden 258’ini açtıkları kadro ve geriye dönük haklarına ilişkin davalar nedeniyle işten çıkardı. İşlerine geri dönmek için direniş başlatan işçilerin mücadelesi, bu yazı kaleme alınırken 153. gününe girdi. İşçilerden Mahir Kılıç ise 153 gündür açlık grevinde ve sağlık durumu kritik bir aşamaya geldi. Konak Direnişi’yle birlikte ayyuka çıkan başka kritik ve aynı zamanda vahim durumlar da var. Aslında Konak Direnişi, direnişe başlayan 6 işçiyle sınırlı değil. Direnişin kazanımla sonuçlanması; esnek, kuralsız ve taşeron çalışma sistemine mahkum edilen, çalışma alanlarında tacize uğrayan, mobbinge maruz bırakılan on binlerce işçi açısından bir umut demek.

Direniş uzadıkça taşıdığı hafıza da büyüyor. Konak Direnişi geldiği an itibarıyla sadece işçilerin onurlu mücadelesiyle anılmayacak. Direnişi bölmeye, akamete uğratmaya, her türden manipülasyondan tutun da en kirli dezenformasyona, yalana, riyakârlığa kadar varan tutumlarla da anılacak. 15-16 Haziran’da direniş ruhuyla büyüyen DİSK, bugün, geçmişteki devrimci pratiğinin çok uzağındadır. O kadar uzağındadır ki, artık kendi üyesine sahip bile çıkamamaktadır. DİSK’in böyle bir gücü kuşkusuz ki vardır. Direnişte aldıkları tutum en rasyonel biçimde şöyle açıklanabilir: Onlar için; patronla kurulan göbek bağı ve oturdukları koltukların sağladığı sefahat, bedenini açlığa yatıran bir işçinin ölümüne feda edilebilecek bir şey değil. Konak Direnişi’yle feda edilen sadece 6 işçi değil, koca bir DİSK tarihi ve mücadele geleneğidir. Sendikalarda tutturulan pozisyonlara halel gelmesin diye sosyalist bir yapının çizgileri feda ediliyor. Sendikal rantın vahasında sahnelenen faydacı pratikler, dillerine pelesenk olmuş işçi sınıfı mücadelesini kavrayışlarındaki oportünizmi gözler önüne seriyor. Devrim ve sosyalizm mücadelesinde düzen içi siyaset arayışında olanlar, hiç kuşku yok ki kendi reformist çizgilerini sosyalist tahinin yaslandığı temel mücadele çizgisine, sınıf mücadelesine ve onun programına, tüm devrimci pratiklerine ikame edeceklerdir. Sendikal mücadeleyi sınıf mücadelesine indirgeyen, işçilerin ekonomik demokratik taleplerinin güvencesi olan sendikaları, kendi siyasal sosyal ve ekonomik rantlara kurban eden sosyalist görünümlü sendika ağalarının ve ondan beslenen “siyaset çizgilerinin” Konak Direnişi ile aralarına mesafe koymaları gayet normaldir. Normal olmayansa şudur; aldıkları astronomik maaşlarla sendikaların rantını yiyen bu zatların, İzmir siyasetinde önemi olan “emek ve demokrasi güçlerinde” yüksek oktavla yaptıkları sözcülüklerdir. Belediye bürokratlarına işten atılacakların listesini verdiğine dair hakkında şaibesi olan bir zevatın böylesi bir platformda sözcülük yapmasıdır. Daha da vahimi platforma ayar vermesi sosyalist hareketin geldiği içler acısı durumun en açık ifadesidir. Konak Direnişi’ne açıktan karşı çıkanlarla, durumun farkında olup direnişe uzaktan bakanlar aynı değirmene su taşımaktan başka bir şey yapmamaktadır.

“Adalet herkes için” sözü, Konak Direnişi’nin çehresine çarpan koca bir yalandan başka bir şey değildir. “Herkes için CHP”, “Emekten yana sol siyaset” söylemleri, CHP belediyelerinde yaşanan işçi kıyımlarının gerçekliği karşısında havada salınan samimiyetsiz bir dil sürçmesi olabilir ancak. AKP ve sermayenin taşeron çalışma düzenine karşı çıkan CHP yönetimi, vekilleri ve belediye başkanları mevzu kendi belediyeleri olunca her defasında adeta üç maymunu oynamaktadır. 153 gün boyunca milletvekillerinden il ve ilçe düzeyindeki başkanlara varıncaya kadar Konak Direnişi’yle yakından ilgilenmemek, sorunu çözmek için çaba sarf etmeye dönük herhangi bir adım atmamış, vicdanını adalet arayışıyla kamçılamamış olanların, emek, sınıf, işçi, taşeron, kıdem v.s gibi cümlelerden oluşan samimiyetsiz söylemleri sırıtmanın ötesine geçerek kötü bir kahkahaya dönüşüyor.

Emek çevreleri ve sosyalist hareketin Konak Direnişi’nde verdiği sınav, onun devletten ve sermayeden bağımsızlığı iddiasına gölge düşürücü netliktedir. Genel-İş Sendikası’nda belirleyici siyaset olan HDP ve DBP susmuştur. DİSK yönetiminde konumu olan Halkevleri, ESP, SYKP, SODAP susmuştur. Genel-İş İzmir Şube yönetimlerinde belirleyici konumu olan EMEP susmuştur. CHP yönetimi ve vekillerinin suskunluğunu devrimciler anlar. Ancak sosyalizm davasındaki bu dost yapıların DİSK ve CHP patronajına bu kadar teslim olmaları kabullenilemez. Ne ilke açısından ne de anlayış açısından. Bu eleştiri bu gruplara mensup devrimcilere bir çağrıdır. Bu durumu acilen değiştirin yoldaşlar. Yoksa sosyalizm davasının bu topraklarda bağımsız bir zeminini kurmak daha çok emek gerektirecektir.

Konak Direnişi bugünki DİSK’in aynasıdır! Neden mi? Çünkü DİSK kendi üyesine sahip çıkma cüretinden yoksundur. AKP, sermaye ve devletin istediği DİSK budur. AKP’nin saldırdığı DİSK ise üyesi olsun olmasın işçilerin çıkarı için kavga eden DİSK’tir. Üst sınıfların endişesini kendine rehber edinip Maltepe dolgu alanına koşan, taşeron işçilerin işverenlerce derdest edilmesine sessiz kalan DİSK, AKP’nin sevdiği DİSK’tir. Biz AKP’nin sevincini kursağında bırakıp DİSK’i yeniden işçi sınıfının dövüşen merkezi haline getirme iddiasında olan Komitecileriz. Bunu başaracağız da.

Tarih; patronun, sendika ağalarının ve onlara o ya da bu düzeyde göbekten bağlı kimi “sosyalist” yapıların tutumları karşısında bir avuç işçinin haklı direnişini yazarken; onları utangaçça seyredenleri de başka bir biçimde yazacak elbette.

Konaklar yıkılır tıpkı saraylar gibi Mahirler’in direnişi baki kalır.