YÖK’e Karşı Mücadele Saray’a Karşı Mücadeledir – Gençlik Komiteleri

6 Kasım, 90’lardan bugüne üniversite gençliğinin kapatılması için mücadele etiiği YÖK’ün kuruluş günüdür. 36 yıldır gençlik bu antidemokratik kurumun kapatılması için haykırmakta, 37. yıldan sesleniyoruz;

Devlet, yapısına içkin olarak egemen güçlerin çıkar ilişkisi içinde olduğu bazı yapıları farklı tali okumalar ve ideolojik aygıtlar yoluyla gizlemeye çalışır. Bunun nedeni en temelde devlet kimliğini sabitlemek ve toplumu ortak çıkarlar etrafında birleştirmek adına bir hegemonik kültür inşa etmektir. Bu noktada emperyalizm kavramı iyi bir örnek olabilir. Türkiye’de emperyalizm, sağ siyaset tarafından özellikle kültürel sömürü amaçlı, art niyetli ve tek taraflı bir ilişki olarak tanımlanır. Bu anlamda YÖK’ün doğumunun asli sorumluları olan 12 Eylül Darbesi’ni gerçekleştirenlerce -özellikle Aydınlar Ocağı çevresinin savunduğu- Türk-İslam sentezi görüşü yaygın biçimde benimsenirken bu görüş Türkiye’nin yaşadığı tüm sorunları “milli kültür” bozulmasına bağlamaktadır. Tam bu noktada batının kültür emperyalizmi bir dış düşman olarak değerlendirilir ve tüm dejenerasyonların sebebi olarak mahkum edilir. YÖK’ün ortaya çıkışı temelde bu perspektif ve motivasyonla okunmalıdır.

Bu noktada önemli olan husus, tüm devlet kurumları gibi YÖK’ü de toplumsal üretim ilişkilerinden, kapitalizmden bağımsız ele almamak gerektiğidir. Bilimsel gelişmeler sonucunda ortaya çıkan üretim araçlarının bilgisini haiz nitelikli emek ihtiyacı bilginin metalaşmasına neden olmuştur. Kapitalizmin nitelikli emek gücü ihtiyacı üretim maliyetini azaltma ihtiyacından doğar. Bu yüzden bilginin üretim süreçleri sermayenin bu ihtiyacından bağımsız okunamaz. Bu doğrultuda devletler çeşitli biçimlerdeki kurumlar yoluyla bilginin metalaşmasının önünü açmaktadır. Türkiye’de de YÖK bu noktada önemli bir görevi yerine getirmek adına kurulmuş ve yetkilerle donatılmıştır. Bu anlamda söz konusu kurum devletin bir milli kimlik ihtiyacından ayrı okunamayacağı gibi sermayenin ihtiyaçlarından da ayrı okunamaz. Gelinen noktada üniversiteler ‘girişimci üniversite’ gibi örneklerde görüleceği gibi hem bir ticarethane olmuş hem de kurucu sermayenin adeta yarınlarını yetiştirdiği bir fabrika haline gelmiştir.

YÖK kurulduğu günden itibaren üniversitelerin özerk alanlarına daima müdahale etmiştir. Üniversitelere ders programları yollamış, kılık kıyafet yönetmelikleri ile hedefindeki öğrenci profilini var etmeye ve üniversiteleri tek tipleştirmeye çalışmış, belli başlı üniversiteleri kapatmış, birleştirmiş, bizi hocalarımızdan etmiştir. O günden bugüne gençliğin en önemli var oluş alanlarından olan üniversiteye ideolojik müdahalenin beden bulmuş hali olan YÖK’e karşı mücadele daimdir. Devlet kurumsallığının tek adamda toplandığı bu günlerde YÖK’ün kurumsal yapısı Erdoğan’ın iki dudağının arasıdır. Burada artık mücadele edilen, bir darbe kurumu değil, onun doğrudan bağımlı olduğu zihniyettir. Bugün artık YÖK’e karşı olmak ihraçlara, güvenlik soruşturmalarına, üniversite bileşenlerinin onayından geçmemiş üniversiteyi böl-parçala-yönet süreçlerine, üniversitelerin piyasalaşmasına, öğrencilerin geleceksizleştirilmesine, öğrencilerin rekabete zorlanarak yalnızlaştırılmasına, üniversitelerde demokratik katılım mekanizmalarının işlevsizleştirilmesine, üniversite gençliğinin iradesinin yok sayılmasına, kampüsün okuldan çok karakola benzeyen haline ve ezcümle Saray’a karşı olmaktır!

Yani bugün YÖK’e karşı mücadele; Saray’a karşı mücadeledir!