Marksizm Eleştirisinin Eleştirisi – 1

Yeni bir dünya arayışı sürerken Marksizmin bu arayışa büyük bir katkı sunabileceğini ya da bu arayışta Marksist yönelimin etkin olduğunu düşündürten eğilimlerin belirleyici olduğunu söylemek oldukça güç. Bunun hem tarihsel hem de ideolojik nedenleri var. Marksizme -bilhassa sosyalist deneyimler üzerinden- yöneltilen eleştirilerin birçoğu ise ya Marx’ın düşüncelerindeki bütünlüğe ve felsefi-bilimsel yönlere ilişkin yeterli bilgiye dayanmıyor ya da bu eleştiriler toplumsal yapıların oluşumunda üretim tarzının kurucu rolüne ilişkin tarihsel realiteyi yeterince göz önünde bulundurmuyor.

Marksizm, Marx’ın düşüncelerini içermekle birlikte onun düşüncelerinden oldukça farklı ve bazen onun düşüncelerine karşıt fikirlerle gelişmiştir. Ne var ki bu, Marksizmin temel tezleri ve belli bir kavrayış tarzı -ki bu durağan bir tarz değil, bilakis diyalektik biçimde kendini yenileyen bir tarzdır- olduğu gerçeğini değiştirmez. Marksizme dönük eleştirileri genel hatlarıyla ve yalın bir şekilde ortaya koyan Eagleton, Marx Neden Haklıydı? çalışmasında bu eleştirilerle oldukça güncel ve sarih biçimde hesaplaşır ve bu eleştirilerin birçoğunun temelsiz olduğunu yine Marx’a dayanarak ortaya koyar. Bu eleştirilere ve Eagleton’un bu eleştirilere cevabına bakarken Marx ve Marksizm üzerine yeniden düşünmek açısından da bir girizgâh yapmış oluruz.

Marksizme dönük yaygın eleştirileri derleyen Eagleton, bu eleştirilere ve daha fazlasına cevaben Marksizmin temel argümanlarını yeniden hatırlamayı ve bu argümanlar üzerine tekrar düşünmeyi salık verir. Şimdilik bir kısmına değineceğimiz bu hesaplaşma ana hatlarıyla şöyle gerçekleşir:

1. Eleştiri: Marksizm özünde deterministtir ve değişmez yasalara dayanır.

“Marx’ın düşüncesinin merkezinde iki temel öğreti vardır: Birincisi toplum yaşamında ekonominin oynadığı öncelikli rol; diğeri tarih boyunca üretim tarzlarının birbirini izlediği fikridir” (Eagleton). Marx tarihten bahsederken ise her şeyden değil “olayların temelinde yatan belli bir rotadan” bahseder. Öyleyse Marx’ın düşüncesinin özgünlüğünü oluşturan şeylerden biri, tarihsel yasadan mutlak mahiyette değil de bir eğilim olarak bahsetmesidir.

Toplumun oluşumundaki yasaları incelerken sınıf mücadelesi ve üretim tarzı kavramları Marksizmin temel hareket noktalarını oluşturur. Ne var ki bunlar her zaman bir ilerleme seyrinde değil, çelişki ve çatışma temelinde düşünülür. Bu iki öğenin iki temel hareket noktası olarak ele alınması ise keyfi ya da öznel gerekçelerle değil, tarihsel ve nesnel nedenlerle açıklanabilir. Kaldı ki tarihte değişmez yasalar görmek Marksizme değil, burjuva politik ekonomisine özgüdür. Bu yüzden de Marx, maddeciliğin bir şablon olarak değil, “yol gösterici bir ilke” olarak anlaşılmasını ve kullanılmasını salık verir. Zira “Marksist anlatıda şiddet, kırılmalar, çelişki ve süreksizlikler” görmek, Marksizmin determinizmle çelişik yapısını gözler önüne sermek açısından kâfidir.

2. Eleştiri: Marksizm indirgemecidir ve her tarihsel olgunun ekonomik belirlenimle açıklanabileceğini savunur.

Her kim toplumun nesnel bir çözümlemesine girişmişse ilkin toplumu oluşturan ağırlık noktalarını keşfetmeye çabalar. Hangi faktörlerin diğer faktörlere göre etkin olduğunu keşfetmek toplumun oluşumuna ilişkin nesnel bilgiyi verebilir. Marksizm bu araştırmada mutlak ya da değişmez değil, tarihsel ve nesnel olan eğilimlere ulaşmaya çalışır. Bunu yaparken ise siyasetin, kültürün ya da bilimin ekonomiye indirgenebileceği ya da bunların tamamen ekonomik ilişkilerin bir görünümü olduğu savını kabul etmez. “İktisaden indirgemeci olan Marksizm değil, kapitalizmdir. ‘Üretim’ sözcüğünün en dar anlamında kapitalizm, üretim uğruna üretim düsturuna dayanır. Bunun tersine Marx, sözcüğün geniş anlamıyla üretime kendi için inanır. İnsanın kendini gerçekleştirmesinin, başka bir amacın aracı değil, kendi başına bir amaç ve sonuç olduğu için değerli olduğunu savunur.” Bu açıdan Marx’ın emeği iktisadi bir kategoriye indirgediğine dair hiçbir emare yoktur. Bilakis Marx, özgürlüğün nesnel olanaklarını ortaya koymak için emeğin iktisadi bir kategoriye indirgenmesi olgusunun kaynağını ve bunu ortadan kaldıracak nesnel olanakları araştırır.

“Marx için emeğin, iktisadi öğenin çok ötesinde özellikleri vardır. Bütün bir antropoloji söz konusudur – doğa teorisi ve insan faaliyetleri, beden ve ihtiyaçları, duyguların niteliği, toplumsal işbirliği ve insanın kendini gerçekleştirmesiyle ilgili alanları kapsar.” Aynı şekilde Marx’ta üretim kavramının iktisadi üretimin çok ötesinde bir anlamı söz konusudur. “İnsanın temel güçlerinin gelişimi” olarak üretim, insanın doğal ve toplumsal varoluşunun olumlanması yönünde bir tarzla sürdürüldüğü sürece özgürleşme gerçekleşecektir. Öyleyse üretimin tek bir tarzda tanımlanması ve tek bir amaca indirgenmesi Marx’a değil, en temelde kapitalist üretim tarzına özgü bir eğilimdir.

3. Eleştiri: Marksizm her şeyi maddenin hareketi aracılığıyla açıklar ve bu nedenle tüm ruhsal, zihinsel ya da manevi değerleri reddeder.

Maddecilik perspektifinden insan araştırmasına baktığımızda temel argümanlarından biri bedenin önceliğidir. Ne var ki bu öncelik insanın bedenden ibaret olduğunu ima etmez. “Daha ziyade bedenin bir anlamda her zaman tamamlanmamış, gelişmeye açık ve şimdi olduğundan daha fazla yaratıcılık gösterme kapasitesinin olabileceğini ifade eder.” Burada beden ve zihin üzerindeki belirlenmişlikten kasıt, içinde bulundukları toplumsal gerçekliğin insanların düşüncelerindeki temel belirleyen olduğudur. Marksizmin maddeciliği de tarihi ve doğayı iki temel belirleyen olarak görür ve bu yaklaşıma göre beden doğanın olduğu kadar tarihin de bir uzantısıdır. Nasıl ki bedenin tamamlanmamış ve gelişmeye açık bir doğası olduğundan bahsediyorsak Marx’ın maddeciliğinin aşılması, Marksizmin yeni bir materyalizm geliştirmesi gerektiği de Marx’ın maddeciliğinin gereğidir. Bu uğrakta ise Lenin durur. Tüm doğa ve toplum tarihinin bilgisinin içinden geçerek, eleştirel ve yaratıcı bir maddeciliği tesis etmek ve bu maddeciliğin de her zaman yeni bilimsel ve felsefi bilgiyle aşılacağı olgusu Marksist maddeciliğin özünü oluşturur. Nesnel bilgi de şeylerin, olayların ya da kavramların ancak bu bilimsel ve felsefi bütünlük içinde anlaşılabilmesi koşuluyla mümkündür.

Son olarak, Marksizm’in itici gücü, kapitalizmin her şeyi maddi değere indirgediği toplumsal koşulların ortadan kaldırılması ve insanların bilimsel, estetik ve tüm diğer yaratıcı etkinliklerini açığa çıkaracağı ve geliştireceği bir toplumu inşa etmekken Marksizmin maddi değerlerle sınırlı olduğunu söylemek Marksizmden bihaber olmakla açıklanabilir ancak. Öyleyse Marksizmi ne sadece bir yanıyla –özellikle de iktisadi çözümlemeleriyle sınırlı biçimde- incelemek ne de Marksizmin tamamlanmış bir öğreti ya da devrimci kuram olduğunu varsaymak Marksizmin özüne uygundur. Bu yanılgıyı ortadan kaldırmak için ise, Marksizmin omurgasını oluşturan felsefe ve dolayısıyla maddecilik üzerine yeniden düşünmek –ki bu çaba maddeciliğin geliştirilmesini de içerir-, Marksizmdeki iktisadi, ideolojik ya da politik vb. alanlardaki çözümlemeleri de bu temeli göz ardı etmeden anlamaya çalışmak zorundayız.

Komite’nin Kasım 2018 tarihli 9. sayısında yayınlanmıştır.