Mahalli İdareler seçim tutumumuz: İki, üç daha fazla devrimcilik

Türkiye pek çok kesiminden işaret ettiği üzere bir süredir faşizan eğilimleri de olan sivil bir diktatörlük tarafından idare ediliyor. Bu baskıcı rejim siyasete halk katılımını, politik çoğulculuğu, yurttaşın ifade ve örgütlenme özgürlüğü başta olmak üzere çeşitli hak ve özgürlüklerini yavaş bir tempoyla da olsa istikrarlı bir biçimde geriletiyor. Rejimin sivil olması devletin kurumsal mimarisinin sert çekirdeği olan güvenlik aygıtının işin içinde olmadığı anlamına gelmiyor, tam tersine bunlar belirli bir seçmen desteği olan, muhafazakar İslamcı ideolojiyi kendi çıkarı doğrultusunda bu desteği canlı tutmak için kullanan demagog bir siyasetçinin arkasına saklanıyorlar. Reisin siyasetçi kimliği ve partici geçmişi bu düzen olağan bir temsili demokrasiymiş gibi yapılmasına olanak tanıyor.

Bu rejimin geriletilmesi, zayıflatılması her türden halk mücadelesinin başarılı ve etkili bir biçimde örgütlenebilmesinin, mücadelenin kalıcı olabilmesinin koşuludur. Rejimin geriletilmesi mücadelesinin bir veçhesi de tabi ki seçimler alanında verilecektir. Sonuçta diktatörlüğün sivil görünümü yukarıda da belirttiğimiz gibi seçim kazanıyor olmakla yakından ilintilidir. Tam da bu yüzden seçim tutumlarımızı belirlerken daha önce de hep bu anlayış doğrultusunda davrandık. Bununla birlikte elinde çekiç olanın her şeyi çivi gibi görmesindeki bağnazlığa düşmek de gereksizdir. Mahalli idareler seçimi, kuşkusuz ana yaklaşımımız olan ulusal planda Cumhur İttifakının yenilmesi anlayışının yanı sıra kimi yerel değerlendirmelerin konusu olabileceği gibi, kimi yerel ittifaklar da başka türden reformizmlerin habercisi olduğu sürece Cumhur İttifakı değildir diye hoş görülemez. Tam da bu yüzden kendi başlarına ya da ilkelerde ortaklaşılmış cephesel bir birliktelikle ulusal düzeyde seçime katılamayacak güçler mahalli idareler seçimlerinde herhalde bir esas tutum ilan edilebilir ama toptancı bir tutum belirleyemez.

Bu anlayışla bizim temel yaklaşımımız Cumhur İttifakı adaylarının kazanmamasına katkı sağlamaktır. AKP ve MHP’nin ayrı aday gösterdiği yerlerde halk düşmanı geçmişiyle öne çıkan adayların kazanmaması önemlidir. Özellikle kayyum atanan HDP’li ve DBP’li belediyelerde seçimin o bölgelerin meşru güçlerince kazanılması bilhassa önemlidir. Bu doğrultuda çalışılmalıdır. Fakat benzer gerekçeleri öne sürerek HDP’nin ya da CHP’nin her bir yerelde kuyruğuna takılmak da herhalde övünülecek bir şey değildir. Özellikle Hopa örneğinde gördüğümüz gibi yerel devrimci gelenekleri berhava edecek tutumlar da mahkum edilmelidir. Bu türden tutumlar göstermektedir ki sivil diktatörlüğün baskısı altında nefesi kesilen güçler çareyi fiilen likidasyonlarını ilan etmekte bulmaktadır. Buna kimsenin itirazı olmaz fakat düşen yoldan çekilmelidir, kimsenin mücadele iradesinin önüne çıkmamalıdır.

Mahalli idareler seçimleri gene kimi düzeylerde devrimcilerin kökleşmesini sağlayacak olanaklar da barındırıyorsa bunlar da değerlendirilmeli. Muhtarlık seçimleri gibi en alt seviyedeki mahalli idarelerde aday olmak küçümsenmemelidir. Muhtarların yeni rejim tarafından kullanılma biçimi düşünüldüğünde buralardaki adaylıkların ayrıca bir önemi olduğu da anlaşılır. Sol kendi zayıflığının farkında olup kendisini yerellerden yeniden inşa etmenin önemini kavramalıdır.

Seçimler halkımızın siyasete kulak kabarttığı dönemlerdir, böyle dönemleri kendi sosyalliğimize kapanarak geçiremeyiz, sokağa çıkmalı devrim ve sosyalizm fikrini halkla buluşturmalıyız. Sarayı halk gözünde mahkum etmek, geriletmek mahalli idarelerde güçlenmesinin önünü kesmek başlıca siyasal hedefimizdir. Aynı zamanda toplumsal karşılığı gerileyen solun yeniden emekçiler arasında bir güç olarak inşa edebilmek için ne kadar oluyorsa o kadar bu seçim olanağından da yararlanmak gerekir. Nisan geldiğinde yeni bir özgüven ve kudretle devrim ve sosyalizm mücadelesini yükseltebilmek için.

Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz.

İsyan, Devrim, Özgürlük!