Gelsin mi? Gelsin. Gelecekleri varsa görecekleri tek şey binlerce kadının öfkesi olacak. Bin yıllardır çokça yaralar aldığımız, travmalar yaşadığımız ama asla mücadeleden geri durmadığımız var oluş hikayemizi onlara bir kez daha hatırlatacağız. Hiç unutmayız 129 kadın işçi yanarak can vermişti, buradan bağımsız değildir bu günle olan bağımız, hiç unutmayın…

Mücadelemizin kökleri tarihin en derinlerine uzanıyor şüphesiz. Farklı toplumsal formasyonlarda, ekonomik sistemlerde, kültürel yapılarda bazen çok örtük bir biçimde sinsice gezinen bazen de en çıplak haliyle karşımıza çıkan eril tahakküm ilişkisinin kökünü kazımayı amentümüz biliyoruz. Bunu yaparken bu tahakküm ilişkisinin ilişkilendiği, arkasına saklandığı, sırtını dayadığı, değdiği, dokunduğu her türlü ilişki biçimini de, ekonomik sistemi de, patriarkayı da kurumsal yapıyı da al aşağı etmenin zorunluluğunun farkındayız. Bu dayanak noktaları ile birlikte içinde bulunduğumuz tarihselliğin ve coğrafyanın dinamiklerini hesap ederek bugünün kadın mücadelesini yaratma konusundaki iddiamızla yola çıktık. Fabrikalardan sokaklara, amfilerden, yatak odalarımıza kadar her alanda kadın dayanışmasını büyütmek ve örgütlenmek adına elimizi taşın altına koyuyoruz.

8 Mart gibi tarihselliğinde büyük bedeller yatan günleri bağlamını unutmadan bugünün bize dayattığı sorunları ve zorunlu kıldığı mücadele yöntemlerini kullanmamız gereken mevzilerimiz olarak görüyoruz. Bu sorunları aşmanın yolunun sürekli devinen bir mücadele hattıyla mümkün olduğunun farkındayız. Türkiye coğrafyasında İstanbul için 8 Mart’ın mekansal olarak önemi aşikardır; İstanbul’un sembolü diyebileceğimiz İstiklal Caddesi çokça direnişe ve mücadele pratiğine ev sahipliği yapmış Galatasaray Meydanı’na açılan yoldur. Hayatın her alanında bizi kendine mahkum ve mecbur kılan tahakküm düzeni bugün de bize Taksim’i kapatmanın yollarını aramaktadır. Kadının sesini yükselttiği her alan kazanılmıştır, mutlaka kazanılacaktır. İçinden geçtiğimiz şu günlerde Galatasaray Meydanı’nı geri almak da biz kadınların önünde duran bir sorumluluktur, bu sorumluluğu üstleniyoruz. Bugün binlerce kadın, o caddeyi doldurmak ve o meydanı Cumartesi anneleri/insanları için geri kazanmak zorundadır. Evet, geçtiğimiz hafta burada iş cinayetlerinde kaybettikleri yakınları için “Vicdan ve Adalet Nöbeti” tutan işçi ailelerine gelecek ayın nöbetini Galatasaray Meydanı’nda tutabileceklerinin müjdesini vermek zorundayız.

Faşist saldırıların arttığı koşullar altında, neoliberal politikaların doğal bir sonucu olarak karşımıza çıkan bu ağır ekonomik kriz şartları altında mücadelemiz sadece kadın kimliğimizden kaynaklı değil, tüm ezilmişliklerin, sömürü koşullarının yarattığı sonuçlara karşı olmalıdır. Mücadelemizin zikri bugün karşımıza dikilecek olan herkese gerekli cevabı en sert şekilde verecektir. Sadece sözlerimizde ve bu günlerde değil, var olduğumuz her alanda kol kola girip babaya, kocaya, patrona, devlete ve polise karşı “İnadına isyan, inadına özgürlük!” demekten başka çaremiz yok.

Biz inanıyoruz ki kadın kadının yurdudur ve yine biliyoruz ki dayanışmamızdan yeşeriyor hayat. Kol kola girdiğimiz an korku bitecek, hep birlikte bu pespaye düzenin üzerine ilk adımı attığımız an, işte o an isyanımızla özgürleşeceğiz ve özgürleştireceğiz!