31 Mart seçimlerinden sonra YSK’nın verdiği seçim yenileme kararı ve 23 Haziran’a giden süreçte yapılması gerekenlere dair tutumumuz ve gençliğe çağrımız:

  1. Sandığın meşruluğu kitlelerin gözünde yıpranmıştır. Bu yıpranma, siyasal iktidarın temel meşruiyet kaynağının öyle ya da böyle sandıktan galip çıkması olduğu gerçeğinin üzerini örtmemelidir. Ancak söylediğimiz gibi “öyle ya da böyle” sandıktan galip çıkma zorunluluğu siyasi iktidarı, kitleler gözünde sandığın meşruiyetini sarsacak, yıpratacak hamleler yapmaya da zorluyor. Siyasal iktidarın; 7 Haziran’dan 1 Kasım’a giden süreçte yürüttüğü zora, şiddete, tehdide, tutuklamaya ve hatta bombalamaya dayanan seçim kampanyası bu ikiliğin, yani kitleler ve sermaye gözünde meşruiyetini hala sandıktan alan bir siyasi iktidarın sandık meşruiyetini yıpratma pahasına sandıktan galip çıkma çabasının en yakın örneğiydi. Bugün tek adam rejiminin zayıflığı, yalnız 31 Mart seçimlerinde kaybetmiş olmasından değil, kurulan rejimin ne kadar hızlıca dağılacağının 31 Mart’tan bugüne geçen bu kısa sürede bile görülmesi sebebiyle oldukça açıktır. İşte AKP-MHP aklıyla ve YSK eliyle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin yenilenmesi, kitleler ve sermaye gözünde zayıflayan ve temel meşruiyet kaynağı olan sandık galibiyeti konusunda ikinci defa sendeleyen AKP iktidarının hala ilk ve tek seçenek olduğunu ispat etme çabasıdır.
  2. Sandığın meşruluğunun kitleler gözünde yıprandığı bir seçim döneminden sonra bir kez daha bağımsız devrimci bir odağın eksikliği ve ihtiyacı belirginleşiyor, zira tek başına sandığın meşruluğunun kitleler gözünde yıpranması, düzen dışı eğilimlerin belirginleşmesini sağlamaz. Kendini gösterebilecek düzen dışı eğilimleri örgütleyen ve güçlendiren, bağımsız devrimci bir siyasal odak hem kendi iradesini bu yönde kuvvetlendirebilir hem de düzen partilerinin seçimin yenilenmesi konusundaki mutabakatında yarılmalar sağlayabilirdi. Görünen o ki; CHP ve AKP arasında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı düzeyinde süren mücadele, devletin kurucu partisi olarak CHP ve siyasal iktidar olan AKP arasında sandığın meşruiyetini koruma konusundaki ortaklığa yansımamaktadır. Düzen dışı eğilimler taşıma potansiyeli olan toplumsal kesimlerin hızlıca tekrar sandık/seçim siyaseti etrafında toparlanması konusunda AKP ve CHP arasında bir fikir farklılığı yoktur. AKP’nin sandıktan ne çıkarsa çıksın, hiçbir ikna mekanizmasına ihtiyaç duymaksızın iktidarını sürdürecek hamleler yapmaması (ya da bunu yapamayacak olması) ve CHP’nin bir yandan vekilleri ve sözcüleri aracılığıyla YSK’nın kararını “yok hükmünde” ilan ederken bir yandan da hızlıca kitleleri tekrar kazanma motivasyonuyla seçim siyasetine çağırmasının kaynağı aynıdır. Bunun sokaktaki yansıması YSK’nın kararı açıkladığı ilk gece kararı tanımadığını ifade eden sloganlarıyla sokaklarda yürüyen, tencere tavalar çalan kitlelerin; ertesi gün CHP’nin açıklamasından sonra kazandığı seçim yok sayılarak yenilenirken “Her şey çok güzel olacak!” diyerek neredeyse bayram havasına bürünmesi şeklinde oluyor.
  3. Gençlik; parti aidiyeti bulunmadan diğer toplumsal kesimlerden ayırt edilebilecek bir keskinlikle tek adam rejimine karşı durmaktadır. Bunu; 31 Mayıs’ta Gezi’de, 7 Haziran/1 Kasım’da HDP ve Demirtaş’a, 24 Haziran’da Muharrem İnce’ye ve son olarak 31 Mart’ta ise İmamoğlu’na verdiği oyla göstermiştir. Genç yığınlar, bütün siyasal aktörlerin doğrudan odak noktası olmasına karşılık bu gençlik yığınlarının taleplerini karşılayacak, onun dilini ve tarzını yansıtacak güçlü bir odak bulamamaktadır. Gençlik, özellikle içinde doğup büyüdüğü rejimle olan yaşamsal çelişkileri ve gelecek kaygısı sebebiyle, sandığı ve sonrasını düşünen düzen dışı bir odağın eksikliğinde siyasal parti aidiyeti olmaksızın tek adam rejiminin, AKP’nin karşısında gördüğü en popüler odağa zorunlu olarak yönelmektedir. Bu durum somut olarak 7 Haziran’da genç, popüler ve açık muhalefetiyle Selahattin Demirtaş’ın ve barajı geçmesi durumunda sadece sayısal olarak bile AKP iktidarını sarsacak olan HDP’nin etrafında yoğunlaşırken, aynı anda yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimlerde iyice kendini ve altyapısını belli ederek “1 oy HDP’ye, 1 oy İnce’ye” tercihine dönüşmüştür. Bugün ise gençlik yine AKP iktidarının karşısında gördüğü en güçlü adaya, küçük ya da büyük eleştirileri olsa da hatta geleceğe dair tehlikeli de bulsa Ekrem İmamoğlu üzerinden zorunlu olarak bir siyasal tercih yapmaya yönelmiştir.
  4. Gençlik var olan düzen partilerinden ve sol/sosyalist yapılardan bilinçli olarak uzak durmaktadır. Bu uzak duruş genç yığınların politikaya ilgisizliğinden değil tam tersi olarak siyasi ilgilerini ve gelecek kaygılarını giderecek sahici bir siyaset arayışındandır. Bürokratik, dinamizmini yitirmiş, retoriği dışına çıkamayan yapıların bu arayışa cevap vermesi mümkün değildir. Bu anlamda, gençliğin bugünkü temel eğilimlerini ve düşünme biçimini kavrayan, alışkanlıklarını, tercihlerini, kaygılarını gören bir siyasetin var edilmesini önemsediğimizi, geçmiş dönemin nostaljik büyüsünü veya kendi küçük gruplarımızın geleneksel ritüellerini değil, geniş gençlik kesimlerinin ihtiyaçlarını öncelediğimizi söyledik. Gençliğin bahsettiğimiz tek adam karşıtı eğilimi, bu özellikleri taşıyan düzen dışı, kuvvetli, kısa ve uzun vadeli hedefler içeren sahici bir programı biçimlendirmeye yönelen bir odağın yaratılması halinde ancak gerçek, yıkıcı ve yaratıcı damarını bulacaktır.
  5. Gençlik, tek adam karşıtlığının dışında yine diğer toplumsal kesimlerden ayırt edici bir kesinlikte sermaye düzeninin kültürel hegemonyasına karşı durmaktadır. Gençlikte belirgin şekilde görülen çevreci, anti homofobik, cinsiyetçilik karşıtı, milliyetçilik karşıtı, şeffaflık yanlısı, vb. toplumsal eşitliği gözeten dayanışmacı ağların arayışı yaygınlaşmıştır. Bu anti-hiyerarşik ağlar, bir siyasal program etrafında eriyip biçimlenmese de siyasal iktidarın ve sermayenin gençliği teslim almak üzere inşa etmeye çalıştığı kültürel kodların karşısında sömürüye ve ötekileştirmeye karşı radikal tutumlar geliştirmektedir. Öte yandan sermaye bu eğilimleri görmekte ve sermaye düzeni içerisine yedirmeye çalışmaktadır. Ancak gençliğin bu yönelimlerini küçümseyerek ya da görmezden gelerek geliştirilen siyasetin de bu yönelimleri abartarak ya da temel alarak üretilen siyasetin de gençliği kavramak konusunda eksik kalacağı açıktır. Bu eksiklik, gençliğin kendisini bu biçimde gösteren taleplerinin sermaye düzenince içerilmesini kolaylaştırdığı gibi gençliğin örgütlenerek siyasal bir güç haline gelmesini de zorlaştıracaktır.
  6. Örgütsüz genç yığınlar, YSK’nın seçim iptal kararı gibi özellikle adaletsizlik hissi oluşturan karar ve uygulamalar karşısında tepkisel, eylemci ve organize edici tutumlar sergilemiştir. Bu tip durumlar karşısında gelişen refleksif eylemliliklerde örgütsüz genç yığınların geniş katılımı, doğrudan bu eylemlerin örgütleyicisi olması, bu eylemlerin gençler tarafından yönlendirilmesi; özellikle Gezi’den sonra pek çok eylemde, 16 Nisan Anayasa Referandumu’ndan sonra gelişen Hayır eylemlerinde, erkek şiddeti ve çocuk istismarı gibi çok yakıcı konularda, üniversitelerin bölünmesi kararlarına karşı gelişen eylemlerde ve daha pek çok eylemde kendini göstermiştir. Sol/sosyalistlerin dahi pasif, cüretten yoksun tutumlarına rağmen genç yığınların direngenliği, dinamizmi ve yaratıcılığı kitleleri motive ederek mevcut durumun ötesinde olanaklar yaratmaktadır. Tek adam rejiminin alaşağı edilmesi ve düzen karşıtı bir odak yaratmak adına genç yığınların özneleşmesi en önemli ihtiyaçtır.
  7. YSK’nın seçimi iptal etmesi kararıyla birlikte gündem iktidar eliyle tekrardan seçime kilitlenmiştir. Yine makro siyasetin içinde genç yığınlar, kendi talep ve eğilimleri görmezden gelinerek bir tercih yapmaya zorlanmıştır. Bu koşullar altında sandığa ve düzen muhalefetinin diğer kanadına (Millet ittifakı) sıkıştırılan bir süreç gözükmektedir. Bu koşullarda yürütülecek kampanyanın da genç yığınların talep ve arzularını açığa çıkarıp karşılayamayacağı ortadadır. Gençliğin talep ve arzularını dile getiren, sandık ve seçim siyasetini aşan, bütün yaşadıklarımızın müsebbibi olan sermaye düzeni ve tek adam rejimine karşı bir kampanya yürütmek bizler açısından bir görevdir. Gerektiğinde mahalle mahalle dolaşacak, yerelin talep ve sorunları çerçevesinde kendini genişletecek, gerektiğinde sandık güvenliğinin sağlanmasından, öğrencilerin ulaşım masrafları için havuz oluşturulmasına kadar çeşitli alanlarda dayanışma ağlarını oluşturacak, süreç içerisinde özellikle genç grupların kendi inisiyatifi ile geliştireceği bağımsız çalışmalarla dayanışma ve ilişki içinde olacak, tek adam rejimine karşı öfkesi diri olan gençliği kapsayacak, sandık ve sokak arasında karşılıklı etkileşimi kavrayacak, ikisinde de kazanmanın ancak direnişle mümkün olduğunu bilerek ortaya konacak bir kampanyayı hayata geçirmek gerekmektedir.
  8. 31 Mart Seçimi özellikle mahalli idarelerdeki rant ilişkileri üzerinden zenginleşen tek adam rejimi ve onun toplumsal yaşamdaki hegemonyasının zayıflatılması için bir olanak yaratmıştır. Ancak bu olanak sadece seçim gecesine entegre bir çalışmayla gerçeklik kazanamaz. Nitekim ki 31 Mart İstanbul seçimlerinin gasp edilmesi bu gerçeği gözler önüne sermiştir. 23 Haziran’a giden süreçte, bu olanağın gerçeklik kazanabilmesi için özellikle de seçim sonrasını kapsayacak, gençliğin tek adam rejimine olan nefretini ve geleceğini kendi elleriyle inşa etme motivasyonunu harmanlayarak gündelik olanak ve sorunların devrimcilikle bağlantısını kuracak bir çalışma gerekmektedir. Bu çalışma kamusal olandan kaçırarak zenginleşen Saray eşrafının hırsızlığını teşhir etmeye, gençlikte ve diğer toplumsal kesimlerde açıkça görülen eşitlik ve adalet talebini düzenin araçlarından kurtararak sosyal adaletten daha keskin bir çıkışa dönüştürmeye yönelmelidir. Kamu harcamalarının hem alanların piyasa koşullarına terk edilerek kısıldığı hem de ekonomik kriz gibi gerekçelerle doğrudan azaltıldığı bir dönemde siyasal iktidar ve çevresinde oluşan takımın harcamalarının artışı; yükselen eşitlik ve adalet talebinin odak noktalarından biridir.
  9. Gençlik geleceksizlik korkusu içindedir ve bu korku onu pasifize edebileceği gibi sesini yükseltmesine de yönlendirebilir. Bu gerçeklikten hareketle, özellikle siyasal iktidar cephesinde oluşan bütün çatlak ve kırılmalarda; her gün çeşitli uygulama ve kararlarla sesini kısmaya çalıştıkları gençliğin güçlenmesini önemli görüyoruz. Kitlelerin, özellikle de genç kitlelerin gözünün kulağının siyaset alanında olduğu dönemlerde, gençlerin inisiyatif alarak oluşturacağı bir çalışmanın, gençlik kesimlerinin inisiyatifini artıracağını görüyoruz. Söz dinlemeye zorlanan gençliğin, söz söyleme yönündeki iradesi ancak kendi öncülüğüyle başlayan ve toplumsallaşacak bir çalışmanın var edilmesiyle güçlenecek ve genişleyecektir. Yoksullukla terbiye edilmeye çalışılan gençliğin gelecek endişesi, geleceksizlik korkusu bir dizi ekonomik talebi ortaya çıkarmaktadır. Bu ekonomik taleplerin, özellikle adaletsizlik karşısında gelişen taleplerle harmanlanması; bir bütün olarak politik taleplere dönüştürülmesi gerekmektedir. Ancak bu şekilde, korku ve endişelerin yaratabileceği pasif halden sıyrılıp, kamucu, özgürlükçü, anti kapitalist, bağımsız bir çizgi yaratılabilir.
  10. Gençlik Komiteleri, bu ihtiyaçlar doğrultusunda İstanbul çapında ilçeler, mahalleler ve üniversitelerde Gençlik Seçim Komiteleri’ni kurmaya çağırıyor. Gençliği 31 Mart Seçimleri’nden ders çıkararak, seçimlere motive olmuş halk kesimlerinin içinde sıkışan değil öne atılan ve konumunu ortaya koyan bir seçim çalışması örmeye çağırıyoruz. Kendi öz gücünden, işçi sınıfının yönetme iddiasından başkasına kefil olmayan gençliği, tek adam rejiminin dağılmasını hızlandırmak adına görev almaya çağırıyoruz. Gençliği, 23 Haziran’a giden bu süreçte doğrudan yürütücüsü olacağı Gençlik Seçim Komiteleri’ni kurmaya çağırıyoruz. Adındaki “gençlik” vurgusu bugün maddi olarak toplumda yok sayılan, sindirilen, öz temsiliyetlerinden ve öz örgütlenmelerinden yoksun genç insanların direnişçi ruhuna seslendiği gibi, başka bir memleketin ve dünyanın mümkün olduğuna inanan, bu ihtimalin altını bilimsel-teorik-felsefi olarak dolduran ve bu uğurda verilen mücadelenin hala diri-geçerli olduğunu düşünen her kesimin “genç” umutlarına ışık tutmaktadır.

Daha önce söyledik: “Gençlik tek adamdan güçlüdür.” Gelin şimdi bunu herkese gösterelim, Gençlik Seçim Komiteleri’nde birleşelim!

Gençlik Komiteleri