Günleri, tarihin omzumuza bindirdiği yüklerle değil, tarihselliğinin öğreticiliği ve harekete geçiriciliği ile ele alalım. Yanarak can veren 129 kadın işçiyi hiç unutmayalım ve öfkemizi hep diri tutalım ama en çok öğrenelim; 8 Mart’ın bir gün değil, her gün mücadeleyi işaret ettiğini. Toplumsal varoluş mücadelemiz bugünlere kadar birike birike, sabır ve adanmışlıkla büyüdü. Haklarımız ne birileri tarafından bize altından tepside sunuldu ne de biz gelip alalım diye açıkta bırakıldı. Dünyanın bir yanında grevler, yürüyüşlerle kadınlar devrime öncülük etti, diğer bir yanında sendikal hakları ve oy hakları için direndiler. Ve mücadeleyle kazandılar. Toplumların en mücadeleci kesimlerinin sessiz kaldığı baskıcı dönemlerde bile kadınlar susmadı. Kendileri için çoktan belirlenmiş hayatları kabul etmediler ve egemenlerin yönetme politikalarının sonuçlarında en büyük bedelleri ödediler.

Tarih boyunca savaşlarda öldürüldük, yaşadığımız topraklardan koparılıp başka memleketlere göç etmek zorunda bırakıldık, emperyal güçlerin kan pazarına çevirdiği coğrafyalarda bedenlerimiz satıldı. Baba, ağabey, eş, sevgili denen erkeklerden dayak yedik, cinayetlerine “kurban” gittik. En ağır işlerde, kölelik şartlarında çalıştırıldık, daha çok çalıştık ama daha az kazandık. Amirler, patronlar tarafından mobbing gördük, tacize uğradık. Hayatın her alanında kendimizi kanıtlamak zorundaymışız gibi hissettik, eksik hissettirildik. Mücadele ederken tutsak düşüp hapishanelerde her türlü eziyete maruz kaldık. Tüm bunlara karşı mücadele birikimimiz ve hafızamızla bugün olduğumuz yerdeyiz. Olmamız gereken yere atacak daha çok adımımız var ama şunu biliyoruz ki bizi olduğumuz yere ne iyi niyetli iktidarlar ne insan hakları savunucusu konseyler ne de liberal özgürlükçü ideolojinin önümüze koyduğu eşitlik ve demokrasi yalanlarıyla bezelenmiş diğer aygıtları getirdi. İşte bu yüzden takvim 8 Mart’ı gösterse dahi mücadele her gün, mücadele daima…

Çağrımız tüm kadınlaradır. Siyaseti olmayan, hakikatle bağ kurmayan tarzdan uzak durarak; sokağa her çıkışımızda karşımıza dikilen iktidarla, erkekliği üretenlerle mücadele ederek güçlenmeye çağırıyoruz. “Erkek adalet değil, gerçek adalet istiyoruz’’ derken erk olarak karşımıza aldığımız siyasi iktidarı, 6284’ü uygulatmamakta çıkarı olanları, failleri kollayanları, evimizden kaçıp gittiğimiz ama her gidişimizde aile kurumunu, ‘’erkeklik onurunu’’ hayatlarımızın üstünde tutup şiddet gördüğümüz eve geri yollayan kolluk güçlerini tanıyoruz. Hukuk mahkemelerinden gelmeyen adaletin, Çilem’in sabrının taştığı nokta olduğunu biliyoruz.

Bunlara karşın 8 Martları, 25 Kasımları mücadele bağlamından kopararak bir ritüeli yerine getirircesine kutlamak ve kadınları bu ezilmişliğe sürükleyenlerle/elçileriyle uzlaşmak, yasaklarına boyun eğmek asla kabul edilemez bir çizgidir. Kadın komiteleriyle, belirsiz bir yarında düzensiz bir öfkeyi veya geçici iyileştirmeleri değil, kadınlar açısından sonsuz ve sınırsız bir güçlenme sürecini birlikte örgütlemeye çalışıyoruz. Kadın hareketi içinde kök salmayı ve kitle hareketinde militan çizgiyi inşa etmeyi; ezen-ezilen ilişkisini besleyen tüm eğilimlerle mücadele etmeyi yol haritamız olarak görüyoruz. Ve buyüzden tüm gücümüzle 8 Mart’ta sokaklarda olacağız: Taksim’de, Çerkezköy’de, Malatya’da, Hopa’da, bulunduğumuz her yerde…

Türkiye’nin dört bir yanında teslimiyetin karşısında isyanın, yalnızlaşmanın karşısında birlikteliğin ve dayanışmanın sesini yükseltelim. Üniversitelerde, fabrikalarda, sendikalarda, plazalarda, evlerimizde kadınların çaresiz ve umutsuz bir yaşama mahkûm edilmesine karşı örgütlenerek güçlenelim. Eril tahakküme karşı, kararlılıkla toplumsal cinsiyet eşitliğini oluşturmaya dönük söz ve pratik üretelim! 8 Mart’ta kadın arkadaşlarımızı bu pespaye düzenin üzerine üzerine bir adım atmaya, isyanlarıyla özgürleşmeye çağırıyoruz. Hayatın her yerindeyiz, hiçbir yere gitmiyoruz! İnatla geleceğiz; her seferinde daha büyük iddialarla, daha yoğun cüretlerle ve tükenmez bir sabırla. Sabrımız, kaybedilen yakınları için adalet ve hakikat mücadelesinden yıllardır vazgeçmeyen Cumartesi Anneleri’nin, iş cinayetlerinde yakınları katledilen Adalet Arayan İşçi Aileleri’nin sabrından izler taşıyor. Onların Galatasaray Meydanı’ndan yükselttikleri sesin takipçisiyiz, tüm ötekilerle birlikte meydanların asıl sahipleriyiz. “Savaşa Hayır” denmesinden korkan siyasi iktidara, onun vücut bulduğu kadın düşmanı politika ve uygulamalara teslim olmayacağız. Biz, zalimin zulmünün üstüne üstüne yürüyeceğiz. Nevin’in eline balta alarak kuşandığı cesaretle kuşanacağız, Ceren’e saplanan o bıçağı hep birlikte def edeceğiz. Tarihin en sert, en zor dönemlerinde mücadeleden geri durmamış, tek başına kalsa dahi canıyla ve kanıyla savaşan kadınlara sözümüz söz: hesap soracağız!

8 Mart’ta yasağa tereddütsüz direneceğiz,
Çünkü zapt edeceğimiz bir İstiklal Caddemiz var!

Kadın Komiteleri