Ekonomide Salgın ve Kısa Vadeli Planlar

Türkiye ekonomisi Covid-19’un tetiklediği krize pek de iyi yakalanmadı. 2018-2019 krizinin tam olarak atlatılabildiği söylenemezdi. Bu krize, FED’in faizleri düşürmesinin de verdiği destekle düşürdüğü faiz oranları ve krizin etkilerini bertaraf etmek için verdiği büyük bütçe açığıyla girdi. Geçen sene olduğu gibi TCMB’nin kârı Hazine’ye erken dağıtılmış, yedek akçeler de (son yılınkiler hariç) Hazine’ye aktarılmıştı. Buna rağmen 2019’daki bütçe açığı 123 milyar TL’yi bulmuştu. Bu sene bu tutarın çok daha üstüne çıkılacağı aşikâr.

Verilen bütçe açıklarının önemli bir kısmı da doğrudan veya dolaylı olarak sermayeye kaynak aktarımı işlevi gördü. Bu da yetmedi, sermayeye daha çok teşvik vermek için İşsizlik Sigortası Fonu’ndaki paralara el atıldı. 2019’daki 36 milyar TL’lik giderin sadece 10 milyar TL’si işsizlik ödemeleri için kullanıldı. Geri kalanı sermayeye aktarıldı. 2020’nin ilk 4 ayında da durum benzer: 14,4 milyar TL’lik giderin 4,2 milyar TL’si işsizlik ödemeleri için kullanıldı. Bunula birlikte, epey gecikmeli açıklanan Nisan verilerine bakınca işsizlik ödemelerinin bir önceki aya göre %50 arttığı görülüyor, yani 17 Nisan’da yürürlüğe giren “işçi çıkarma yasağı”ndan önce patronların epey bir işçiyi çıkardığı anlaşılıyor. Ayrıca Mart ortasından itibaren artan kısa çalışma ödeneği başvurularına rağmen, Mart ayında ihmal edilebilecek miktarda kısa çalışma ödeneği yapılırken, Nisan’da da 723 milyon TL ödeme yapılmış. Yani o kadar hamasete rağmen, toplam başvuruların %10’u bile ödenmemiş durumda.

Bu ortamda açıklanan “Ekonomik İstikrar Kalkanı” adlı paket büyük ölçüde sermayeye yönelik teşviklerden oluşmasına, yani emekçiler için çok daha az bir kaynak ayrılmasına rağmen, bu tutar için bile bütçe yeterli değil. İşverenleri yönlendirdikleri kısa çalışma ödeneği ve ücretsiz izne çıkarılan işçiler için verilecek nakdi ücret desteği İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanacak. Mart 2020 itibariyle bu fonda 131,9 milyar TL vardı ama bunun %91,6’sı ile tahvil alınmış durumdaydı (bir kısmıyla da geçen senelerde kamu bankalarının tahvilleri alınmış ve dolaylı olarak kamu bankalarının kredi verdiği sermaye kuruluşları finanse edilmişti).

İşçilere bu ödemelerin yapılabilmesi için bu tahvillerin bozdurulması lazım ama piyasa dinamikleriyle bunun gerçekleşmesi imkânsıza yakın: Bu kadar tahvili piyasada bozdurmaya kalkınca hem tahvil faizleri fırlayacaktı hem de bu kadar tahvile alıcı bulunamazdı. Bu aşamada da TCMB devreye girerek İşsizlik Sigortası Fonu’ndaki tahviller dolaylı olarak alacağını açıkladı (nitekim Nisan itibariyle tahvillerin oranı %76,6’ya düştü). Yani piyasaya (başka kanalların yanı sıra) bu yolla da para sürülüyor. Piyasadaki TL miktarının artması ise, dolar/TL paritesini artıran birçok unsurdan biri. TCMB bunu frenlemek için de kamu bankaları aracılığıyla piyasaya döviz satıyor ama bunu çok uzun süre devam ettirmesi mümkün değil.

Bu ödemelerden kayıtdışı çalışanlar ise yararlanamayacak. İstihdamın yaklaşık üçte birinin kayıt dışı çalışanlardan oluştuğunu ve bu çalışanların da önemli bir kısmının bu süreçte gelir elde edemediğini göz önünde bulundurursak, geniş bir kesimin sadece yoksullukla değil aynı zamanda açlıkla da yüz yüze kalacağını söyleyebiliriz.

Hükümetin yaptığı da mümkün mertebe az para dağıtarak bu süreçten çıkmaya çalışmak ama bu da emekçilerin ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzak. Öyle görünüyor ki, hem döviz kurları hem de emekçilere verilen destekler açısından 1-2 ayı atlatınca işlerin normale döneceği hesabıyla günü kurtarma politikası izleniyor. Ama bu ihtimal giderek zayıflıyor ve çelişkiler derinleşecek gibi görünüyor.