Kadınlar İstanbul Sözleşmesi’ni Tartıştırmayacak

İstanbul Sözleşmesi adı ile bilinen Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, 2011 yılında İstanbul’da imzaya açıldı. İlk imzacısının Türkiye olduğu İstanbul Sözleşmesi 2014 yılında yürürlüğe girdi.  İstanbul Sözleşmesi, kadınlara yönelik şiddetin adli suç kapsamından çıkarılarak toplumsal bir olgu olarak ele alındığı ilk uluslararası sözleşme ve tüm taraf devletlere kadınlara yönelik şiddetin önlenmesi için kapsamlı yükümlülükler getiriyor. Bunlardan biri de iç hukuk mevzuatını İstanbul Sözleşmesi’nde belirtilen yükümlülükler doğrultusunda düzenlemek. 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun da İstanbul Sözleşmesi esas alınarak 2012 yılında yürürlüğe girdi.

AKP’nin Avrupa Birliği’ne uyum sürecinde imzaladığı ve ilk imzacısı olmakla övündüğü İstanbul Sözleşmesi, nafaka hakkına yönelik saldırıların üstüne Temmuz ayında sözleşmenin eşcinselliği yaygınlaştırdığı ve ailenin ortadan kaldırılmasını desteklediği gerekçesiyle Abdurrahman Dilipak ve Hayrettin Karaman gibi İslamcıların yöneticisi olduğu Türkiye Düşünce Platformu’nun hazırladığı rapor ile çekilme talebiyle tekrar gündeme geldi. Erdoğan başkanlığında yapılan MYK toplantısında ise AKP, kadın üyelerinin itirazlarına rağmen sözleşmeden çekilme kararı aldı. Sözleşmeden çekilme beyanına kadın hareketi tarafından güçlü bir refleksle tepki gösterildi, il il eylemler ve basın açıklamaları yapıldı, sosyal medyada hızla örgütlenme çalışmalarına başlandı. Yalnızca kadın hareketi ve feministler değil, muhafazakâr kadınlar da İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeye yönelik itirazlarını dile getirdi. Sümeyye Erdoğan’ın başkan yardımcısı olduğu KADEM İstanbul Sözleşmesi’ni çeşitli eleştirileriyle birlikte desteklediğine dair açıklamalarda bulundu. Bunun üzerine Abdurrahman Dilipak Yeni Akit’teki köşesinde İstanbul Sözleşmesi’ni destekleyen kadınlara ”fahişeler” diyerek, KADEM gibi İslamcı kadın kuruluşlarını ”yeşil sermaye” tarafından desteklenmekten mahrum bırakmakla tehdit etti ve AKP’li kadınlar da dâhil olmak üzere kadınların yoğun tepkisiyle karşılaştı.

Temmuz ayında en az 36 kadının erkekler tarafından katledildiği Türkiye’de, kadınların maruz bırakıldığı fiziksel, cinsel ve ekonomik şiddetin korkunç boyutlara ulaşması, farklı ideolojik görüşleri olan kadınları tek bir konu etrafında birleştirebildi. KADEM gibi İslamcı ve üst sınıftan kadınların oluşturduğu ve mevcut siyasi iktidarla doğrudan bağı olan bir kuruluşun; temasa geçtiği muhafazakâr/alt sınıf ve AKP tabanını oluşturan kadınların adeta bir kırımla karşı karşıya olduğunun bir düzeyde farkına vardırdı. AKP’nin meşruiyetini yalnızca baskı ve zor yoluyla sağlayabildiği bir dönemde, toplumun muhafazakâr kesimlerinden rıza devşirebilmek için yaptığı İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme hamlesi geri teperek, Türkiye Düşünce Platformu’na ”mayınlı tarlaya bastık” dedirtirken, kadınların örgütlü tepkisi ve eylemlilikleri sayesinde mecliste görüşme tarihi ileri bir tarihe ertelendi. Kadınların bu çapta büyük tepki vermeyeceğini düşündükleri bir zamanda sözleşmenin kimi maddeleri üzerinde tadilat ve pazarlık yapmak üzere tekrar gündeme getirileceği biliniyor.

Diğer yandan aslında İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme konusu ilk kez Türkiye’de gündeme getirilmiyor. Polonya da İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeyi gündeme getirerek, iç hukuk mevzuatı ile uyumlu olup olmadığının araştırılmasını isteyen ülkelerden biri. Dünyanın Covid-19 pandemisi, ekonomik kriz ve halk isyanları ile sarsıldığı bir dönemde, iktidarlar toplumsal meşruiyetini ilk olarak kadınların kazanılmış haklarına saldırarak sağlamaya çalışıyor. Kadın emeğinin sömürüsü üzerinde yükselen patriarkal kapitalizm, ataerkil ideolojinin yeniden üretilmesi ile ayakta kalabiliyor. Bu yüzden AKP’nin polisi maske takmadığı gerekçesiyle iki kadını darp ettiğinde görevden alınıp Süleyman Soylu tarafından göreve iade edilebiliyor. Aynı sebepten 18 yaşında İpek Er’in ölümüne sebep olan tecavüzcü asker Musa Orhan, Soylu’nun yargıya talimatıyla serbest bırakılabiliyor. Kadına yönelik şiddetin her türlüsü, kadınların bedeni üzerinde kurulan denetim, kadınlar üzerindeki sömürünün zor yoluyla devamını sağlıyor. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme konusu, iktidar açısından kadınların erkekler tarafından denetimini yeniden üretecek bir güç gösterisiyken, aynı zamanda kadın hareketinin iktidar karşısında oluşturduğu güçlü muhalefeti kırmak için kullandığı bir mevzi. İstanbul Sözleşmesi son altı yıldır yürürlükte olmasına rağmen erkek şiddeti artarak devam etti. Şimdiye kadar kadınların talebi İstanbul Sözleşmesi’nin, 6284 Sayılı Kanun’un etkin bir biçimde uygulanmasıydı. Uygulanmamasına rağmen, iktidarın kadın hareketinden gücünden duyduğu korku ile kazanmaya çalıştığı mevzi, kadınlar için büyük bir kayıp anlamına gelecektir. Bu yüzden kadınlar haklarını tartıştırmayarak “İstanbul Sözleşmesi yaşatır” demeye de, uygulanması için mücadele etmeye de, tek adam iktidarının korkularını büyütmeye de devam edecek. Haklarına yönelik yapılan bu saldırılara karşı mücadele ederken aynı zamanda haklarını ileri taşıyacak, yeni kazanımlar elde edecek fiili örgütlenmeler içerisinde olmaya da devam edecek. Mahallelerde, işyerlerinde, üniversitelerde ve hayatın tüm alanlarında eşitsizliklere, haksızlıklara, eril tahakkümlere karşı ses çıkararak, birlikte konuşarak, tartışarak, kendi sözü ve eylemini üreterek yol yürüyecekler. Yürürken karşılarına çıkan ve yıkılmaz denen duvarları kurdukları komitelerden aldıkları güçle yerle bir edecekler.