İktidarın Sopası Yargı

Son yıllarda hukuksal olayların gündeme taşınması ile yargının bağımsızlığının ve tarafsızlığının tartışıldığı, halk tarafından bu tartışmaların bir karşılık bulamadığını gözlemlemekteyiz. 2020 yılında iktidar tarafından hukuk aygıtlarına yapılmış son hamle olarak görebileceğimiz ve neticesinin ağırlığı nedeniyle yüzeysel kalmış ve yakın tarihte savunmaya yapılmış en net saldırı olan Avukatlık Kanunu ile yapılan değişiklik sonrası baroların bölünmesi ile çoklu baro düzenine geçilmesi iktidarın hukuka bakışını ve kullanışını ortaya koymuştur. Bu saldırı neticesinde burjuva hukuk düzeninin bir mücadele zemini için yeterli olmadığını, gerçekleştirilen eylemler sonucunda yargı bağımsızlığını ve savunmayı savunan büyük bir kesimin olduğu ama bu kesimin mücadele edeceği bir alanın kurulamadığını görmekteyiz.

Düzen içi muhalefet tarafından sıklıkla yargının siyasallaştığına dair naralar atılmakta. Özellikle AKP iktidara geldiğinden itibaren bunları duymaktayız. Ancak yargının siyasallığını salt bu dönem açısından, özellikle AKP üzerinden ele almak hem geçmişi eksik kavramamıza hem de düzenin kendisini çok “temiz” görmemize neden olacaktır. Burjuva toplumsal formasyonun egemen olduğu toplumsal koşullarda hukukta hükmedenlerin çıkarları çerçevesinde inşa edilerek onların genel çıkarları doğrultusunda işler. Bu nedenle sadece AKP döneminde yargının siyasallaşmasından ve bağımsızlığını kaybetmesinden bahsetmek abesle iştigaldir. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren İstiklal Mahkemeleri’nden Devlet Güvenlik Mahkemeleri’ne ve Özel Yetkili Mahkemelere kadar düzenin kendisine tehdit olarak atfettiği kişileri yargıladığı bu mahkemeler yargının açıkça siyasal olarak kullanıldığını ve yönetildiğini göstermektedir. Bu anlamıyla yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü söylemi, saf gözlüklerini takmış liberal bir anlatıdır.

AKP döneminde yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığına dair söylemlerin bu kadar görünür olmasının nedeni yargı mensuplarının siyasallaşması kadar 2001 krizi ile gün yüzüne çıkan devlet krizi ile birlikte oluşturulmaya çalışılan devlet mimarisidir. 2002 yılında AKP seçimi kazanıp hükümet kurmasıyla birlikte, AKP’nin hükümet olabileceği ama iktidar olamayacağı revaçta olan söylemlerdendi. Ancak bu süre zarfı boyunca liberallerin ideolojik, Amerikan destekli Gülen cemaatinin ise operasyonel yardımıyla AKP, özellikle 2010 yılı referandumu gibi doruk noktada iktidar olmayı başardığını göstererek tüm söylemleri boşa çıkarmayı başarmıştır. 2010 referandumu ile özellikle Anayasa Mahkemesi içerisinde getirilen üye sayısı değişikliği ve üyelerin seçilme usulünde Cumhurbaşkanı’na verilen üstün yetkiler ile yargının AKP lehine siyasallaşmasının önü açılarak hız kazanması sağlanmıştır. Bu süreçte Gülen cemaati ile olan ortaklıkları üzerinden yargının üst kademelerinde kadrolaşma sağlanmış ve rejimin eski sahiplerine yönelik operasyonel davaların yolu açılmıştır. İktidarın yönetebilme kabiliyetini zora sokacak bütün toplumsal muhalefet unsurları yargı eliyle tasfiye edilmeye çalışılmıştır. Ancak Gülen cemaati ile girilen bu ortaklık, çıkar çatışması sonucunda bozulmuştur. AKP’nin rıza devşirebilmesi ve toplumsal muhalefeti baskılayacak yeni kadroları yargı içerisine yerleştirme arayışları da bu döneme denk gelir.

15 Temmuz darbe girişiminin başarısız olmasının ardından AKP daha önceden yargı içerisine yerleştirmiş olduğu Gülen cemaatinden olan kadroları ile muhalif yargı mensuplarını tasfiye etme imkânı bularak buralarda kendi kadrolarına da alan açtı.  Bu sürecin devamında 2010 referandumu ve Anayasa Mahkemesi çerçevesinde yapmış olduğu değişiklikleri 2017 referandumu sonrasında Hâkim Savcılar Yüksek Kurulu’nda da gerçekleştirerek kurul, yapısı ve üye sayısındaki değişiklikler ile iktidara uyumlu bir yargı haline getirildi. Yargı içerisinde Selahattin Demirtaş, Osman Kavala gibi siyasal tutuklamaları gerçekleştirebilecek siyasal aparatlar oluşturulmuş oldu. Bu yargı mensupları doğrudan iktidarın direktifleri ile muhalefet üzerinde iktidarın sopası haline gelerek uluslararası çapta yankı uyandıran kararlara da imza atmış oldu.

Bu süreç içerisinde şeklen yargı dediğimiz aygıtın iktidar, bu iktidarı elinde tutan AKP ve onun sınıfı olan burjuvazinin kendi amaçları doğrultusunda kullandığına sayısız örnek verebiliriz. Bunların başında dünya ve ülke gündeminde yer etmiş olan AİHM’nin verdiği hak ihlali kararlarının uygulanmaması, AYM kararlarının tanınmaması, cumhurbaşkanına hakaret suçlarının bir yıldırma aracı haline getirilmesi ve terör örgütü propagandası, üyeliği, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkındaki kanuna muhalefet örnek verilebilir. Keza hakları için direnen, eylem yapan işçilerin Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hakkındaki Kanun’a muhalefet gibi suçlarla yargılanması, işçi eylemlerinde polis tarafından yapılan gözaltının ve bu gözaltı sırasında uygulanan fiziksel şiddetin yargı mercileri nezdinde karşılıksız kalması da bunlara örnek verilebilir.

Bu sürecin sonuna denk gelen ve birçok defa yargının savunma ayağına yapılmak istenen ancak bir şekilde gerçekleştirilmesi askıya alınan ve belki de nabız yoklayan teşebbüsler de Baroların bölünmesine ilişkin değişiklikler ile son bulmuştur. Her ne kadar ruhsat gaspları ve muhalif avukatlara yönelik yapılan müvekkil özdeşleştirmesi gibi operasyonlar ile özellikle düzen karşıtı muhalefet kesimlerini savunmadan uzaklaştırmaya çalışmış olsalar da bu sınırlı saldırıları, 2020 yılında Avukatlık Kanunu’ndaki son değişiklik ile istedikleri hale getirmişlerdir. Böylece muhalif özelliğini taşıyan ve yargılamaya ket vuran savunma ayağı ehlileştirilerek yargının tamamen siyasallaştığından ve iktidarın cezalandırma ve yaşatmama pratiği üzerine kurulu bir aracı haline geldiğinden bahsetmemiz mümkün hale gelmiştir.

Her geçen gün iktidarın baskısı ve zoruyla gerilemekte olan hukuksal mücadele alanı karşısında sınıfın yanında, mücadeleci, yılmaz bir hukuk pratiği örmek konjonktürel olarak sınıf mücadelesi tarihinde kaçınılmazdır. Bize ise burada düşen görev iktidarın kendi çıkarları etrafında şekillenen yargısı yerine iktidarın bu aygıtını sarsacak ve hatta yarıp geçecek, siyasal, ideolojik ve ekonomik mücadeleler alanında sınıfın yanında duran bir savunma ve yargı kurulması uğruna mücadele etmektir.

*Bu yazı Komite Dergisi’nin Ocak 2021 tarihli 23. sayısında yayınlanmıştır.