Tahir ve Ali Faik Ölümsüzdür!

Bağımsız Maden İş Sendikası Genel Başkanı Tahir Çetin ve direnişçi madenci Ali Faik İnter, işçilerin Uyar Madencilik tarafından iktidarın açık ve örtülü destekleriyle gasp edilen haklarını almak için mücadele ederken, 9 Temmuz Cuma sabaha karşı Manisa yakınlarında geçirdikleri bir trafik kazası sonucu yaşamlarını yitirdiler. Günlerdir alışık oldukları gibi direniş alanlarında gecelemişler ve o yorgunlukla evlerine dönmek, yeni mücadelelere hazırlanmak üzere yola çıkmışlardı. Acımız ve öfkemiz büyük, anıları yolumuza ışıktır!

Türkiye’de iki madencinin ölümü haber olmaz, işçisinin emekçisinin kanıyla büyüyen Türkiye’de zenginlerin varlıklarının sunağında en çok katledilenler arasında madenciler vardır. Onlar ancak toplu halde kırıldıklarında ülke gündemine girerler. Nitekim 13 Mayıs 2014’te Soma’da gerçekleşen o meşum iş cinayetinde 301 madenci yaşamını yitirmiş, bu cinayetten sakat kalma pahasına sağ kurtulanlar ve ölenlerin yakınları tazminatlarını dahi alamamışlardı. Patronlar, sarı sendikalar ve iktidar işbirliğiyle madencilerin hakları herkesin gözü önünde gasp ediliyordu. Bunun üzerine işçiler Tahir Çetin ve arkadaşları yaratıcısı ve parçası oldukları Soma Maden İşçileri Meclisi öncülüğünde yeni bir yol açarak, sendikalı-sendikasız bütün kardeşleri 2018 Aralık ayında Bağımsız Maden İş çatısı altında toplanana kadar irili ufaklı yüzlerce eylem, direniş ve örgütlenme çabalarını içeren mücadeleler içinde oldular.

Tahir bir tütün çiftçisi olabilirdi. Neoliberal kapitalizm politikalarının gerekliliklerine göre kendini yeniden düzenleyen sermaye devleti bu mantık doğrultusunda oluşturduğu kurullar aracılığıyla çiftçilerimizi kentlerin çeperine, madenlere ucuz işgücü olarak sürmeye karar vermişti. Doksanların en sonundan itibaren başlayan bu politikalar Türkiye’yi küresel tedarik zincirlerinin içine bütünüyle yerleştirmiş, doğamızı bütünüyle metalaştırmış, tarımımızı bitirmiş, kentlerimizi kanserli urlar gibi büyütmüş, insanlarımızı iş cinayetlerine, hayat boyu borçluluğa ama en önemlisi bir haysiyet aşınmasına mahkûm etmişti. Tahir ve etrafına topladığı arkadaşları 13 Mayıs 2014’ün ertesi günü buna ‘artık yeter’ dedi, birbirlerine ve haysiyetlerine sarılarak ayağa kalktı ve örgütlendi. Bir yandan sarı sendika Türkiye Maden-İş’e, patronlara ve etraflarındaki paramiliter çetelere karşı amansız mücadele verilirken diğer yandan bürokrat DİSK/Dev Maden-Sen’in ihanetine uğranıldı. Tahir Çetin bu bürokrat aygıtı parçalamak için arkadaşlarının da öne çıkarmasıyla genel başkanlığa aday oldu. Dev Maden-Sen yöneticisi ‘sol’, kongre binasına madencileri almamak için gençlerden oluşan bir barikat kurmuştu. Barikatı parçalayarak içeri girdi madenciler ancak karşılarında altmış yaş ortalamasında madenci olmayan ‘sosyalist’ delegeler buldular. Başından sonuna hilelerle döşenmiş kongreyi kaybettiler. Öfke ve hayal kırıklığıyla geri döndüler. O gün itibariyle Soma’da DİSK bitti. Bağımsız Maden İş işte bu uzun ve çetin kavganın adıdır.

Ali Faik bu kavgayı gören gençlerden biriydi. Bir madenci şehidinin evladı ve kendisi de bir madenciydi. Bağımsız Maden İş, ilk Ankara yürüyüşünü örgütlediğinde bu kavgayı örgütleyenlerin samimiyetine dayanmış ve iş dışındaki tüm zamanını sendikal faaliyete ve madencilerin örgütlenmesine ayırmıştı. Bağımsız Maden İş böyle evlatları sayesinde mücadelesinden sonuç aldı. Ali Faik babasının başına gelen başka madenci çocuklarının babalarının başına gelmesin diye kavgaya girmiş bir işçi önderiydi. Hayatını da bu yolda verdi.

Tahir ve Ali Faik’in hayatına mal olan kavga Soma’da ve Ermenek’te karşılarına çıkan iktidara yakın madencilik şirketlerini kollamaktaki ısrarın sonucudur. Somalı diğer madenciler gasp edilmiş tazminat haklarını iki yıl önceki mücadelenin sonucu olarak almışken Uyar Madencilik çalışanlarının türlü sözde hukuki gerekçelerle dışarıda bırakılması Bağımsız Maden İş’in dayanışmacı ve mücadeleci çizgisi açısından kabul edilemezdi. Başta Soma olmak üzere birçok yerde çeşitli eylemler yapıldı ve gene bir Ankara yürüyüşüyle madenciler seslerini kamuoyuna duyurmaya çalıştı. İşçilerin iradesinin kırılamayacağını gören iktidar temsilcileri, işçi temsilcileriyle görüşmek zorunda kalarak tazminatların ödeneceğine dair değişik defalar söz verdiler. Ama bu sözler tutulmadı. Sözlerin yerine getirilmesi için son kez yürüyüşe geçen madencilerin önü, Ankara’ya 30 km kala bir kez daha kesildi. İşçiler yürüyüşlerine izin verilmesi için beş gündür yol kıyısındaki bir dinlenme alanında baretlerini yastık edip beklediler. Bu süreçte iktidar temsilcilerinin tutum ve sözleri kendi sınıf tavırlarını açıkça ortaya koymuştur.

Yoldaşlarımızın yaşamlarını yitirmelerinin sorumlusu Uyar Madencilik ve iktidardır. Çünkü işçilerin tazminatlarının ödenmesine ilişkin mevzuat değişikliğinin meclisten geçmesi aylardır iktidar tarafından engellenmiştir. Yalnızca patronları kollamaya dönük yapılan bu engelleme yüzünden madenciler seslerini duyurmak için bir kez daha yola düşmüş ve aslında düzenin başka bir iş cinayetinde yaşamlarını yitirmişlerdir. Tahir ve Ali Faik, Uyar madencilerin haklarını alsalar da köşelerine çekilmeyecek ve onları madenlerin insan öğütme makinesine mecbur eden bu düzene karşı kavgaya devam edecekti. Sermaye ve onun devleti, Tahir ve Ali Faik gibi işçi önderlerine ve Bağımsız Maden İş gibi sendikalara tahammül etmiyor, onları köşeye sıkıştırmak için elinden geleni ardına koymuyor. Sınıf düşmanımızın amansızlığı onların inancını ve öfkesini büyütmekten başka bir sonuç yaratmamıştır. Bağımsız Maden İş sonsuzluğa yürüyen önderlerinin ölümsüzlüğünü ve emekçilerin kurtuluşunun onların birliğinden geçtiğini göstermek için kavgaya devam edecektir.

Tahir ve Ali Faik, yoksulun emeğinin saraylara meze edildiği bir dünyada sömürü ve zulmü görmezden gelmemiş, bunlara karşı ayağa kalkmış, örgütlenmiş, hiçbir baskıya boyun eğmemiş, bu süreçte önlerine konan hiçbir kirli teklifle satın alınamamış işçi sınıfının haysiyetli, onurlu evlatlarıdır. Acımız ve öfkemiz sonsuz. Mücadelelerini zafere ulaştırmak ve anılarını yaşatmak, kalanların gidenlere borcudur.

*Bu yazı Komite Dergisi’nin Temmuz 2021 tarihli 26. sayısında yayınlanmıştır.