Devrimciliğin Kurucu Gücü Olarak Komiteciler – 2

Fransız Filozof Alain Badiou, Küçük Panteon kitabında yer verdiği filozoflardan biri olan Cavailles’la ilgili “Spinoza ekolünden Cavailles, bilgiyi öznesizleştirmek istiyordu. Aynı şekilde direniş hareketini de ben’e hiçbir başvurunun sınırlandıramayacağı, önüne geçilemez bir ‘gereklilik’ olarak gördü.” sözlerini sarf etmişti. Nitekim Cavailles, 1943’te şöyle diyordu: “Ben bir Spinozacıyım ve bence ‘gerekliliği’ her yerde görebiliriz. Matematikçilerin mantıksal çıkarımları gereklidir. Yürüttüğümüz bu mücadele de gereklidir.” Matematik Felsefecisi Filozof Cavailles, direnişin en aşırı biçimlerini uyguladı. Nazi Deniz Kuvvetleri’nin Lorient’deki denizaltı üssüne ateşçi kıyafetiyle girdi ve bu işi, tıpkı bilim yapar gibi ölümün doğal ve nötr bir sonuçtan öte bir şey olmadığı, doğal bir sebatla yaptı. Nitekim, Spinoza “Özgür insanın, ölümden daha az düşündüğü hiçbir şey yoktur. Onun bilgeliği; ölüm değil, yaşam üzerine tefekkürdür.” der.

Kapitalist emperyalist sistem ve işbirlikçi devletlerin geliştirdikleri faşist-gerici rejimlerin savaş ve sömürü politikalarına karşı devrimci siyaset; yaşam üzerine tefekkür olarak işçilerin, halkların yegâne ihtiyacı biçiminde kendini bir bilimsel kesinlikle dayatırken Cavailles’in de yoldaşları olarak Komiteciler, sorumluluklarını hakikatin ışığıyla sürekli donanarak kesintisizce ve korkusuzca üstleniyorlar. Komiteciler, devrimci bir hareket yaratma iradesini bu coğrafyanın gördüğü en krizli dönemlerden birinde, savaşın ülkemizi ve Ortadoğu’yu yeniden dolaştığı bir konjonktürün içinde ortaya koyuyor. Devrimci siyaset; tam da bu krizli ortama devrimci müdahalede bulunabildiği, işçi sınıfı ve ezilenlerin kurtuluşu doğrultusunda adımlarını geliştirebildiği oranda devrimciliğin geçerliliğini yeniden kanıtlayacaktır. 2003 sonrasındaki gibi dönemlerde, Avrupa Birliği kriterlerinin esas alındığı nispi bir “demokratik” ortamda devrimci siyasetin kendine yer bulması ve gelişmesi daha zordu, zorluydu. Burjuva liberal, sol liberal tahakkümün bütün bir solu kuşattığı ortamda devrimcilik arkaik şeyler savunan kötümserlikle itham ediliyordu. Kriz dönemleri, devrimciliğin dönemleridir. Krize devrimci siyasetle müdahale; krizin emekçiler, ezilen halklar lehine derinleştirilmesini içerir. Derinleştirme çabası ise cesaretin, kararlılığın, umudun, özgür insanın heyecanının, canlılığının, sıcaklığının halka taşınmasını şart koşar. Mao’nun “Gök kubbenin altında muazzam bir karmaşa var. Vaziyet harika.” sözü kaos, kriz ne kadar büyürse büyüsün, AKP-Saray Rejiminin saldırganlığı ne kadar artarsa artsın karşısında daime tereddütsüz, korkusuz duracak, mücadeleyi her koşulda büyütecek devrimci bir aklın varlığını duyurur: Biz, zalimlerin Saray Rejimini yıkacağız.

Umudun taşıyıcısı olan Komiteciler; işçilerin, halkın, gençliğin, kadınların yaşadığı her tür devlet, sermaye, Saray Rejimi kökenli saldırısına karşı kararlı bir tavrın sahipleri olmalıdır. Komiteciler; bir gün kendiliğinden gelişecek bir halk ya da sınıf ayaklanmasına göre değil, sınıf ve halk savaşı gerçekliğine, sabrına göre uzun süreli görevlerle hazırlıklarını yapan ve mücadeleyi yürüten, planlayan insanlardır. Bir yandan mahallesindeki kentsel dönüşüme karşı verilen mücadelede halkın ihtiyaç duyduğu bilgi ve uzmanlığı halka taşıyan olurken, diğer yandan mücadelenin, örgütlenmenin üşenmeyen hizmetkarı olmalıdır. Bir yandan mahallenin uyuşturucudan, faşistlerden temizlenmesine; diğer yandan gençliğin, halkın bilimle, felsefeyle sanatla, sporla, müzikle tanışmasında ya da bunlarla donatılmasında pozisyon alan olmalıdır. Ülke ve dünyanın gündemlerini halka en açık haliyle taşırken halkın yaşama ve çalışma alanlarındaki sorunlarının çözümü için kendi örgütlenmelerini yaratmasının, oluşturmasının teşvikkarı ve hizmetkarı olmalıdır. İşçilerin, emekçi halkın, gençliğin sermaye, devlet ve Saray Rejiminin baskı, sömürü ve talan politikalarına karşı hak arama ya da itirazlarını sosyalizmin özgürlükçü ve eşitlikçi bir mücadele programıyla buluşturmalıyız. Bu program işçi sınıfı ve emekçi halkın kendi iktidar seçeneğini oluşturmayı hedefler. İktidarı almaya yönelik sosyalizm gibi temel bir hedeften yoksun her talep mücadelesi, kısmi ve eksik birikimlerle ve çoğunlukla egemenlerin ideolojik hegemonyasını pekiştiren sonuçlar üretir. Komiteciler, ortalıkta iktidar mücadelesi olmazsa olmaz diye dolanan meczuplar değil, halkın iktidarı almaya yönelik arzusunu fikri ve pratik olarak halkın eyleminin oluşum ve karar süreçlerinde, mücadelenin tüm safhalarında kendi kendini yönetmekle elde edilen olumlu sonuçları öne çıkartarak, onu tarihselleştiren devrim yaratıcılarıdır.

Bugün, AKP’nin Genel Başkanı’nı mitleştirerek inşa edilen faşist Saray Rejimi, Türkiye Oligarşisi’nin desteğine, bu desteğin sağlamlığı ve sürekliliği tartışması bir yana, sahiptir. Sonuçta oligarşinin tayin edici merkezi tekelci sermaye, demokrasi kırıntılarının bile rafa kaldırılmasından ziyade kârına bakar. Kentsel dönüşüm politikalarıyla kentsel rant, yerli ve yabancı tekellere devredildi. Neo-liberal enerji politikaları doğrultusunda ülkemizin nehirleri, ırmakları, dereleri, rüzgârı yerli yabancı tekellere peşkeş çekildi. Halkın tepkisi, direnişi devam ediyor. Tarım son 38 yılda zorlanan göçler, yoksullaştırma siyasetiyle dışa bağımlı hale getirildi. Yerli tarım büyük oranda yerli, yabancı sermaye gruplarının kontrolü altına alındı. Halkın kendini yakarak, yaralayarak, intihar ederek kendiliğinden biçimlerle ortaya koyduğu Geçinemiyoruz isyanlarının kökeni buradaki birikimlere de dayanıyor. İşçiler, ucuz iş gücü olarak yerli, yabancı sermaye gruplarının sömürü dişlilerinde ömürlerini törpülüyorlar, sakat kalıyor, tek tek ya da onar yüzer iş cinayetlerine kurban gidiyorlar. İşsizlik oranları durmadan yükseliyor. Grevlere, sendikal örgütlenmeye devlet ve Saray Rejimi’nin saldırıları; sarı, yandaş sendikacılığın yaygınlaştırılması son sürat devam ediyor. Devlet ve rejim saldırıları sürerken işçiler teslim olmuyor; 2015 yılından bu yana artan oranda, kesintisiz işçilerin direnişleri devam ediyor. Komiteciler’in de temel yığınak alanlarından biri, sömürü politikalarına karşı örgütlenme ve direniş alanıdır. Eğitim, sağlık, ulaşım alanları tümüyle özel sektöre hava edildi, devletin bu alandaki kurumlarının mantığı da özelleştirildi. Üniversiteler doğrudan sermaye ve siyaset hizmetkarı kurumları olarak dönüştürüldü. Sömürü sürecine beyaz ya da mavi yakalı eleman yetiştirmek dışında akademik ya da bilimsel hedefleri olmayan vasat mekanizmalar olarak üniversiteler büyük oranda Saray Rejimi tarafından teslim alınmış durumda. Ancak üç beş üniversite, üç beş akademisyen bile olsa direnenlerin varlığı kritik önemde. Gezi İsyanı’ndan sonra gençliğin sağ-sol tüm siyaset alanından çekildiğini söyleyebiliriz. Bu söylemin ardı şöyle dolar: Gençlik düzen içi, reformist siyasetin paslı program ve söyleminden uzaklaşmayı, bilinçli olarak tercih etmiştir. Gezi İsyanı’nda gençlik yenilmemiş; bu paslı programlar, tarzlar mutlak yenilmiştir.

Devrimci siyasetin temel örgütsel hedeflerinden birini, gençliğin devrimci eyleminin birliğini yaratmak olarak tanımlıyoruz. Bu ise gençliğin özgürleşme süreçlerini, eylemlerini ülkenin özgürleşme süreçleriyle buluşturacak maharetteki devrimci mücadele programını ortaya koyarak olur. Gençlik savaş istemiyor, sömürü istemiyor, faşizme, emperyalizme karşı çıkıyor. Ekolojist bir tutumla doğaya sahip çıkıyor. Halkların kendi kaderlerini kendi istedikleri gibi tayin etmek dışındaki savaşçı, katliamcı yaklaşımların çağ-dışılığını, gericiliğini görüyor. Irkçılığa, şovenizme mesafeleniyor. Bilimle, felsefeyle, sanatla, müzikle, toplumsal cinsiyetle daha fazla ilgileniyor. Afrin’i, Saray Rejiminin seçim propagandası olarak görüyor. Afrin’den ülkemize dönük işgal öncesi herhangi bir tehdit olmadığını biliyor. Yüzlerce yıldır Kürt halkının dört egemen devlet altında statüsüz yaşamaya mahkûm edildiğini görüyor. Kürt halkının statü sahibi olmasını ülkenin bölünmesi olarak görmüyor. Afrin’de Saray Rejimi’nin işgalci konumda olduğunu görüyor. ÖSO vari IŞİD, Nusra artığı faşist gerici yapılarla Suriye halklarının geleceğinin karartılmaya çalışıldığını görüyor. Esad’ın despotik karakterine itiraz etmenin yeri ve zamanının şimdiye dair olmadığını esas olarak Suriye’yi yağmalamaya çalışan devletlerin ve IŞİD, Nusra, ÖSO gibi gerici faşist yapılanmaların tehdit unsuru olduğunu görüyor. Çünkü burjuva devletlerin bile halkların statü taleplerini dünyanın her tarafında burjuva meşreplerle de olsa bir “şekilde” bölünmeden, dağılmadan çözdüğünü görüyor. Gençlik dünyanın küçüldüğünün en farkında olan, başka ülkelerle o ya da bu şekilde münasebeti en yoğun olan toplum kesimi. Bu aynı zamanda enternasyonalist direnişe ve örgütlenmeye de daha sahicilik kazandıran bir olgudur.

Komiteciler’in bayrağını temsil eden Gençlik Komiteleri; Saray Rejimi’nin faşist, gerici politikalarla liseleri, üniversiteleri, mahalleleri, fabrikaları, kentleri, işçi sınıfı ve emekçi halkın geleceğini Türkiye Oligarşisi’nin çıkarları doğrultusunda şiddet ve baskı yoluyla ipotek altına alması karşısında ülkenin her bir biriminde işçi sınıfı ve emekçi halkın birleşik devrimci eylem zeminlerini yaratarak dikilecektir. Bu bağlamda geçen seçimlerde İstanbul’da geliştirilen Hayırdan Sonra, İzmir’de geliştirilen Tabii ki Hayır kampanyalarının tarzı üzerine düşünmeli; değişik toplumsal örgütlenme, mücadele düzeylerinde yeniden üretmenin yoluna koyulmalıyız. Yine Saray Rejimi’nin KHK’larla işinden, geleceğinden ettiği yüzbinlerce insanın, grevleri yasaklanan yüzbinlerce işçinin, imam hatipleştirilen eğitimin, hapishaneye dönüştürülen liselerin, üniversitelerin, özellik sosyal medya paylaşımları dayanak yapılarak Cumhurbaşkanlığı’na hakaret edildiği ya da savaşa karşı çıkıldığı üzerinden yaygınlaştırılan faşist soruşturmaların, tutuklanmaların, HDP eş başkanları ve vekillerinin esir alınmasının, HDP belediyelerine kayyımla atanarak halk iradesinin gasp edilmesinin karşısına İzmir’de geliştirilen Hayır Tutuklanamaz gibi birleşik mücadele düzlemleri geliştirerek çıkmalıyız. Komiteciler; her zeminde birleşik mücadelelerin hareketlerini, meclislerini yaratmayı esas edinir. Birleşik gençlik, kadın, işçi, ekoloji, kent ve halk hareketlerinin; örgütlenmelerinin, mücadelelerinin genel çıkarları, genel gelişimi Komiteci’nin esasıdır. Kendi örgütsel ihtiyacını, bakışını bu hareketlerin birleşik gelişiminin önüne koymaz, Komiteci. Kendi adının, imzasının vurgulanmamasını dert etmez; içeriği, tarzı, birleşik davranışı, birleşik sözü, ortak bayrağı, ilkeyi, programı önemser.

Son olarak; kendini yıkacak herhangi bir güç bulunmadığı için ayakta duran Saray Rejimi’ni yıkacak olan gücü şekillendirme görevi Komiteciler’in güncel görevler listesinin en başında bulunur.

Patronların saray düzenini yıkacağız. Yoksulların iktidarını kuracağız.