Düzen Partisinin Diğer Kanadı: Millet İttifakı

“Düzen partisi”, Fransa’daki iki rakip monarşist gücün 48 Devrimi’ne karşı birleşerek kurdukları partinin adıdır ve genelde sermaye sınıfı adına devleti yönetmeye aday siyasi oluşumların bütününü ifade etmek için kullanılmaktadır. Kuşkusuz Türkiye’de de birden çok parti var ama kabul etmek gerekir ki düzen partisi sıfatını hak etmek noktasında 2008’den beri AKP neredeyse rakipsiz kaldı. Bu dönem, Türkiye’de sermaye sınıfının değişen küresel konjonktüre uyum sağlayamayan eski devlet mimarisinden kurtulduğu zaman dilimine denk geldi. Bu tasfiye süreci, bizzat devlet aygıtının bir kısmına karşı pek çok gayrı nizami operasyonu da gerektirdiği için büyük bir pislik yığını yarattı ve bu irin 15 Temmuz 2016 gecesi patladı. O günden bu yana Reis’in düzen partisi olma noktasındaki tekeli giderek sermaye iktidarı için daha az uygun bir seçenek haline geldi.

Tam da bu noktada 16 Nisan Referandumu sürecinde başlayan bir yakınlaşma, bu seçimde çok farklı siyasal aktörleri AKP-MHP bloklaşması için yapılan yasal değişiklikten de yararlanarak “Millet İttifakı” adı altında bir araya getirdi. Böylece 2008’den beri ilk defa düzen partisinin bir başka kanadı daha oluşmuş oldu. Sermaye sınıfı artık seçeneksiz değil ve bu yeni siyasi aktörün Türkiye’nin ticari tarıma en önce geçmiş ve sanayiyle çok uzun süredir tanışmış bölgelerindeki oy gücü, Cumhur İttifakı’yla başa baş yarışabileceğini hatta kimi önemli yerlerde onu geçebileceğini gösteriyor. Bunu 16 Nisan Referandumu’nun sonuçlarına bakarak da tahmin edebiliyoruz.

Millet İttifakı’nı basitçe seçim barajının etrafından dolaşmak için taktik bir oluşum gibi algılamak büyük bir hata ve öngörüsüzlük olur. CHP, Saadet ve İyi Parti tıpkı bir yapbozun parçaları gibi birbirine uymuştur. Bu durumun sermaye sınıfının iktidar stratejisinde temeli olan bir sebebi vardır. Millet İttifakı 16 Nisan’daki “Hayır” kampanyasından beri zaten oluşmaktadır. Referandumun kıl payı sonuçlanmasını sosyalist solun ve etkilediği HDP ve CHP’nin hanesine yazanlar hayal alemindedir. Sermaye sınıfı, dış politika çıkmazdayken ve ekonomik krizin yaklaşmakta olduğu ortadayken politikada seçeneksizliğe tahammül edemezdi. İşte, Millet İttifakı bu ortamda gündeme gelmiştir.

Tam da bu yüzden, siyasi tarihimizde görülmedik bir biçimde on beş milletvekilinin İyi Parti’ye ödünç verilmesi Kılıçdaroğlu’nun demokratlığı ya da alicenaplığı olarak görülemez. Ortada politik stratejiye dair ortaklaşan bir yönelim vardır. CHP’nin zaten üstelemediği ittifakımıza HDP de katılsın önerisi, çıkarılabilecek milletvekili sayısını en yüksek hale getirmek açısından taktik bir öneriydi. Herhalde bu yüzden, yani ittifakın oluşum stratejisine içkin olmadığı için Millet İttifakı basitçe “barajı, küçük ortaklar rahatça aşsın” diye kurulmadı. Bu taktik öneri İyi Parti vetosu yiyince geri çekildi. Benzer bir biçimde aynı veto ortak aday seçeneğini de bertaraf etti ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turu Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayının belirleneceği bir ön seçime dönüştü.

Millet İttifakı gerek kalkınmacı aydınlanmacı gelenekten, gerek piyasacı merkez sağdan, gerekse de geleneksel İslamcılık’tan pek çok sivil ve askeri bürokratı, hukukçuyu ve akademisyeni bir araya getiriyor. Bu anlamda önemli bir devlet aklı birikimini temsil ediyor. Bu her ne kadar bir eski devlet temsiliyeti olarak görülse de bu ittifak siyaseten 2002 öncesine değil, 2008 öncesine işaret ediyor. Bu anlamıyla da Millet İttifakı, Türkiye’deki sermaye sınıfının son on beş yıla damgasını vuran eğilimlerini benimsediğini gösteriyor ve esas olarak Reis’le özdeşleşen aşırılıklara muhalefet ediyor. Kuşkusuz 15 Temmuz darbesiyle ortaya çıkan politik buhrana karşı da Reis’ten farklı olarak tek adam yönetimine dayalı bir çözümden ziyade Türkiye’nin ana akım siyasal eğilimlerinin kolektif bir çözümüne işaret ediyor. Ekonomik kriz yaklaşırken bu çözümün ana hatlarının ne olduğundan ziyade seçmen nezdinde teveccüh görmesi önemlidir.

Bu ittifakın stratejik anlamı, sermaye sınıfının politik seçeneklerini arttırmanın ötesindedir. Açıktır ki ülkemiz küresel iktisadi durumla bağlantılı bir biçimde, ağır bir ekonomik krize doğru sürükleniyor. AKP küresel para bolluğu dönemini sermaye sınıfının kısa vadeli ve plansız karlılık arayışı doğrultusunda geçirdiği için bu kriz ülkeyi çok sert vuracak. Kuşkusuz hepimiz aynı gemideyiz temalı solidarist sınıf işbirlikçiliği söylemleri etrafında krizin faturası emekçilere dayatılacak, tam da bu yüzden bu noktada şu soru ortaya çıkıyor: Emekçileri acı reçeteye ikna noktasında yıpranmış, yolsuzluklarla özdeşleşmiş AKP iktidarından daha etkili, daha az toplumsal muhalefet yaratacak bir hükümet seçeneği olamaz mı?

Düzen Partisi’nin bu kanadı yani Millet İttifakı yaklaşmakta olan derin iktisadi bunalıma karşı toplumsal muhalefeti yumuşatma anlamında da sermaye sınıfına bir politik seçenek derinliği sağlıyor. 16 yıllık AKP iktidarının öncesini hatırlamak noktasında yaş ortalaması 29 olan bir toplumun tabi ki hafızası yetersiz olur. Bu yüzden, bu ittifak özellikle Muharrem İnce adaylığı düşünülürse yeni sayılacaktır. CHP’nin Türkiye’deki demokratik kitle örgütlerinin en solunda sayılan KESK, DİSK, TMMOB ve TTB ile sol eğilimli akademi dünyası üzerindeki etkisi ve buralarda etkin olan sosyalist solu yönlendirme yeteneği ekonomik krizin acı reçetesine karşı olası toplumsal hareketliliği belli ölçülerde kısıtlar. Bunlar önemli avantajlar.

Kimi analizlerin Millet İttifakı’nı sadece seçim süreciyle kaim kısa vadeli bir birliktelik olarak gördüğünü, özellikle İyi Parti’de temsil edilen kentli Türk milliyetçiliğinin hızlıca AKP ile uzlaşabileceğini iddia ettiğini biliyoruz. Bu kuşkusuz boş bir olasılık değildir fakat daha MHP içinde beraberken bile Trakya, Batı Anadolu ve Akdeniz bölgesinde etkin olan kentli Türk milliyetçiliğinin Orta Anadolu ve Karadeniz’de etkin daha muhafazakar unsurlardan ayrıştığını ve bunu 16 Nisan Referandumu sonuçlarında açıkça gördüğümüzü unutmayalım. Dolayısıyla ortada toplumsal taban anlamında bir ayrım olduğu gibi aynı zamanda yukarıda ifade edilen politik nedenler de kısa vadede bu ittifakın altının boşalmasını zorlaştırmaktadır. Açıkçası, Türkiye müesses siyasetinin temel belirleyicisinin Kürt Özgürlük Hareketi karşısındaki şovenizm olduğu iddiasında değilsek Millet İttifakı’nın düzen partisi açısından yabana atılamaz bir iktidar seçeneği olduğunu dikkate almalıyız. Politik öngörü ve analizlerimizi bu veri doğrultusunda yaparsak önümüzdeki dönemde daha az yanılırız.