Suriye’de yeni denklem

Suriye İç Savaşı, Ramazan’la birlikte sona erdi ve sahada yeni bir evreye geçildi. Fırat’ın doğusunda CENTCOM tarafından desteklenen SDG, Suriye’nin güney doğusundaki çöllük kesimin bazı kısımlarında ise artık alan hakimiyeti iddiası kalmayan IŞİD gerilla hücreleri var. İsyancıları destekleyen ülkeler ise fiilen sahaya indi. İsrail kendi sınırındaki isyancılara Suriye Arap Ordusu’nun müdahalesini sınırlandırabilmek için Rusya ile görüşüyor, benzer bir biçimde Türkiye de kendi askerlerini soktuğu ve kendine bağlı paramiliter güçlerce yönetilen bölgelere yönelik askeri operasyonlara karşı “Astana biter” tehditleri savuruyor. Ürdün sınırındaki Al Tanf Bölgesi’nde bizzat ABD ordusu var ve kendi tarafına gelen her mermiye misliyle karşılık veriyor. Kısacası, isyancıların hamileri fiilen sahaya indi ve Suriye’de ele geçirdikleri toprakları bırakmak niyetinde değiller.

Türkiye bu ülkeler arasında ilginç bir yere sahip. Suriye içinde hükümetin resmi çağrısı olmadan en çok asker bulunduran ve doğrudan doğruya kendi kontrolünde şehirler olan bir yabancı ülke. Üstelik daha çok Suriye toprağını kontrol etme niyetini de gizlemiyor. Bunu yapabiliyor olmasının nedeni tabii ki hem NATO üyesi olarak Suriye’de isyancıları başından beri destekleyen kesimlerin içinde olması hem de Suriye hükümetini destekleyen Mukavemet Ekseni’nin fiilen müttefik haline geldiği Rusya ile yakın ortaklığı ve işbirliği, özellikle Astana sürecindeki rolü. Böylece Türkiye Ruslar ile konuşarak Afrin’e, ABD ile konuşarak Membiç’e el atabiliyor.

Suriye politikası hem kendisi hem bölge barışı açısından baştan sona felaket olan Türkiye, nasıl oldu da bu kadar avantajlı duruma geldi? Açıkçası bunu mümkün kılan Amerikan kararsızlığı ve çok başlılığı sırasında Türkiye’nin gerçekleştirdiği Rusya’ya yaklaşma hamlesi. İran’la Orta Doğu’da baş başa kalan Rusya, sahadaki partnerlerini arttırırken geleneksel bir Amerikan bağlaşığını kendi tarafına çekmeyi ziyadesiyle çekici buldu ve Türkiye’ye muhabbetle karşılık verdi. Türkiye bu avantajlı konjonktürün getirilerinden sonuna kadar şımarıkça faydalandı zira Suriye politikasında başta yaptığı yanlışlarını daha azıyla telafi edemezdi. Özellikle Suriye Kürtlerine karşı sahaya askeri olarak da girmeliydi.

Daha önceki sayılarla da belirttiğimiz gibi bu durum sürdürülebilir değil. Türkiye en geç yaz sonunda bir taraf belirtecek ve bu taraf Batı kampı olacak. Irak’ta ve Suriye’de Kürt Özgürlük Hareketi’ni bahane ederek gerçekleştirilen Türk yayılmacılığının ne Arap milliyetçiliği tarafından sindirilmesi mümkün ne de bölgesel güç İran tarafından kabullenilmesi. Bu politikayı Rusya Suriyelilere, ABD de Kürtlere ancak belli, bazı noktalara kadar yedirebilir. Nitekim Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Suriye hükümetinin olası İdlib operasyonunun Astana’nın sonu olacağını dile getirerek diplomatik söylem siyasetinde elinde kalan son kozu daha Haziran ortasında oynuyor. Bundan sonrasının, cüret edilirse, askeri seçenek olduğu ortada.

Sermaye devletlerinin yer almayı tercih ettikleri küresel ittifakların, özellikle iki yüzyıla yayılmış bir tercihin, rastlantısal olmadığı ortadadır. Türkiye-Rusya işbirliği sadece bu bağlamda bile sürdürülmesi zor bir ortaklık, fakat bunun ötesinde iki tarafın sahadaki çıkarları ve yaklaşımları birbiriyle uyumlu değil. İdeolojik olarak mezhepçi Türkiye siyasetinin maddi çıkarlarının yanı sıra, ideolojik taahhütleri de hareket alanını daraltıyor. Örneğin sahadaki kaynaklardan gelen verilere göre, Afrin’in hemen yanı başındaki Tel Rıfat kenti ve Minag Hava Üssüne, TSK ve müttefiki olan paramiliterlerin girişine izin vermeye Rusya hazırdı. Bunun karşılığında ise Ruslar, Tartus’taki askeri tesislerine yakın Jisr el Şuhur’a yönelik askeri operasyona Türkiye’nin sessiz kalmasını istiyorlardı. Rusya’ya her tür ekonomik tavizi vermeye hazır Saray, bu basit talebi karşılayamadı. Ellerinde olan bir karış Suriye toprağından bile çekilemezler, diğer etkenler bir yana mezhepçilik buna izin vermiyor.

Açıktır ki Türkiye, Şam’daki rejim değişmeden askeri olarak kontrol edebildiği bir karış Suriye toprağından çekilmeye niyetli değil ve hatta bunları genişletmek niyetinde. Bu nedenle ABD ile iyi geçinmeye çalışırken Rusya ile de arasını iyi tutmaya çalışıyor. Suriye çatışmasındaki o kanadın diğer gücü İran ile hiçbir zaman çok sıcak olmayan ilişkiler ise şimdiden soğudu. Fakat Rusya’nın, Suriye’nin kuzeyinde yeni bir Kuzey Kıbrıs’a niye izin vermesi gerektiği belli değil, ABD’nin buna göz yummasının da bir nedeni yok. Dolayısıyla 2012’den beri sürekli yanlış öngörülerle sürdürülen Suriye siyasetinde konjonktür gereği ve rastlantısal olarak (Rusya sayesinde) elde edilen avantajlı durum Türkiye’yi daha da içinden çıkılmaz bir diplomatik ve askeri krizin merkezine sürüklemekte. Bu kriz özellikle Erdoğan’ın seçildiği durumda askeri sonuçlar da yaratabilir.

İran’la daha görünür, Rusya ile belki daha sessiz ve derinden bir çatışmanın tüm zemini Suriye’de bugün oluşmuş durumda. Ekonomi siyasetinden sonra hükümetin seçmen nezdinde yarattığı itibar kaybının diğer nedeni olarak sayılan Suriye politikası, bir süredir şovenist bir yayılmacılık siyasetiyle dikiş tutmuş gözüküyordu. Şimdi bu dikişler patlamak üzere. Açık söylemek gerekirse Suriye’ye yönelik askeri müdahalelere karşı yeterli sesi çıkaramadık, bu durumun değişmesi gerekiyor. Emekçilerin düşmanları Suriye’de değil, kendi ülkemizde.