Suriye’de değişen hesaplar

Donald Trump beklenmedik bir hamleyle ABD askerlerinin Suriye’den hızlı bir biçimde çekileceğini açıkladı. ABD son dönemde Suriye’de bulunma nedenini IŞİD ile mücadele etmenin yanı sıra Suriye’deki İran etkisini geriletmek olarak da ifade ediyordu. IŞİD’in kontrolündeki topraklar azaldıkça da ikinci amaç öne çıkıyordu. Bu İran karşıtı pozisyon Trump’ın Neo-Con tavsiyelerine uyup İran ile nükleer anlaşmadan çekilip yeniden yaptırımlar uygulama siyaseti ile uyumlu olduğu gibi, İsrail-Suud eksenine verdiği destekle de paraleldi. Bu bakımdan IŞİD yeniliyor diyerek Suriye’den çekilme hamlesine bir anlam verilemedi.

İç siyasetin Trump’ın kararında etken olduğu söyleniyor. Amerikan halkının özellikle merkezin daha sağındaki ve solundaki seçmenin uzun süredir Amerikan imparatorluğunun sıradan halka bir faydasının olmadığını, tam tersine kendi çocuklarının kanı pahasına ABD’de harcanabilecek kaynakların şirketler lehine dışarıda harcanmasına neden olduğunu düşündüğü biliniyor. Tam da bu yüzden Trump bu savaşları bitireceği vaadiyle seçildi. Obama da Irak’tan çekilmekten bahsederek seçilmişti. Yani iç siyasette bu hamlenin karşılığı var. Fakat gerek Trump gerekse de öncesinde Obama Amerikan müdahaleciliğini azaltmadılar. Çin Denizinde etki artırma zaten yeni siyasetti, bununla birlikte Afrika’da ve Ortadoğu’da askeri varlıkları değişik biçimlerde sürüyor. Suriye’de ABD askeri güçleri Fırat’ın doğusunda etkin, Tabka Barajı ve Menbiç’te nehrin batısında da bulunuyorlar. Buralardaki esas müttefikleri YPG etrafında oluşan Suriye Demokratik Güçleri. Bir de Ürdün-Suriye sınırında Suriye’nin içine doğru yaklaşık kırk kilometrelik Al Tanf bölgesini kendi başlarına tutuyorlar.

Türkiye hâlâ hem Rusya hem de ABD ile ilişki sürdürme dengesini kollayabiliyor. Açıkçası emperyalist merkezdeki gerileme ve krizi Türk egemenleri şimdiye dek kendileri açısından iyi değerlendirdiler. Trump’ın çekildiği bölgeleri Türkiye’ye devretmek istediği bir sır değil. Bu durum Rusya-Türkiye ilişkisinde gerginlik yaratsa da, özellikle Erdoğan’ın şahsında belki de 15 Temmuz’daki destekten ötürü Rusya’yı kollamaya dönük kuvvetli bir eğilim olduğu da ortada. Reis Trump’ın kendisine sunduğu hediyeyi almak istese de bunu Rusya ile kurduğu ilişkiyi ve Astana zeminini bozmadan yapma isteği hâlâ belirgin. Bu yüzden her ne kadar askeri hareketliliğini artırsa da aceleci davranmıyor. Bununla birlikte geleneksel olarak Natocu güvenlik mekanizması ve Suriye’de iş tutulan ÖSO şemsiyesi altındaki paralı askerler bu noktada bir sıkıntı olabilir ve Suriye Arap Ordusu ile beklenmedik bir çatışma riski vardır.

Rusya, Türkiye ile geliştirdiği ilişkiyi bozmak istemiyor, bu bakımdan Türkiye’nin şu an Suriye’de kontrol ettiği bölgelerin Suriye’nin egemenliği ve toprak bütünlüğü açısından bir sorun olmadığının altını kalın çizgilerle çiziyor. Suriye Arap Cumhuriyeti ABD’nin boşalttığı yerlere girmek istiyor, ABD gidince Kürtlerin Türkiye’den ziyade merkezi hükümeti tercih edeceği ortada, bu plan Rusya’nın da desteğine sahip ama ABD’nin (Trump’ın) Türkiye tercihi bu denklemi bozuyor. Türkiye Trump’ın bu tercihi ve Rusya ile yakın ilişkisi sayesinde Tel Abyad ve Menbiç gibi bölgelere girebilmek için çok da aceleci olmayan bir strateji izliyor. Söz konusu bölgelerin Suriye Arap Cumhuriyeti’nin kontrolüne girmesini de dünyanın sonu olarak görmüyordur. O durumda Astana mekanizmasını kullanarak terörist saydığı YPG unsurlarına olabildiğince baskı yapılmasını isteyecek, sahada şimdilik tuttuğu alanı bu noktada koz olarak değerlendirecektir.

Son dönemde Moskova’daki etkili çevrelerde Rusya’nın Ortadoğu politikasında tüm yumurtalarını Suriye hükümetinin sepetine koymasını eleştiren bir tutum olduğu da kamuoyuna gösterildi. Rusya Şam için İsrail’le, Türkiye’yle, ABD ile bir yere kadar bozuşur. Her ne kadar o ilişkide Suriye altta ise de Arap Dünyasında Şam’a dönük bir muhabbet de var bu da elini güçlendiriyor. Suudi hanedanı, müttefikleri (Mısır, BAE) ve hükmettikleri (Sudan, Bahreyn) ile birlikte Suriye’deki İran etkisini azaltacağız diye BAAS hükümetini devrime çabasının tam tersi sonuç yarattığını gördü. Şimdi aynı amaca Suriye ile ilişki içinde ulaşmayı deneyecekler. Hafız Esad liderliğindeki Suriye sonuçta İran İslam Cumhuriyeti ile böyle kan kardeşi değildi. Hükümeti devirme çabası Suriye’yi Mukavemet Ekseninin sembol ülkesi yaptı. Şam’a güven vererek onun İran ile bu kadar içli dışlı olmasını engellemek sahadaki durumun geldiği noktada daha akılcı. Aynı zamanda Suudiler Şam’la ilişkilerini düzelterek Ankara’yı da zor durumda bırakmayı istiyor olabilir.

Şam son tahlilde durumundan memnundur. İç savaşı kazandığı anda düşmanlarının destekçileri sahaya inerek savaşı kaybetmeyi kabul etmeyeceklerini göstermişlerdi. Trump’ın çekilme kararı bu tutumdan büyük bir geri adım, Şam’ın zaferini tanımak demek; Suudilerin yeni tutumu da zaferin kreması. Genel olarak Batı’nın ve Katar ile Türkiye’nin husumeti ise Astana süreci ile zaten kontrol altında tutuluyor. ABD hakikaten çekilirse statü konusunda Kürtlerle avantajlı yerden bir pazarlık yapmak, sonra da Rusya’ya dönüp haydi Türkiye’yi yolla demek Suriye konusunu kapatır. Türkiye ise sahada ne kadar yer tutarsa o kadar kuvvetli bir biçimde son pazarlığı yapacağı kanaatinde. O yüzden Trump’ın hediyesi çok çekici. Rusya’nın zımni onayıyla bu hediye alınabilirse, Türkiye girdiği Suriye batağından beklenmeyecek kadar iyi durumda çıkabilir. ABD desteğine güvenenler de başını taşlara vuruyordur.

Komite’nin Ocak 2019 tarihli 10. sayısında yayınlanmıştır.