Newroz: Bayramdan bir direniş yaratmak

Derler ki, çok eski bir zamanda Kürt ellerinde Dehak adlı bir zalim yaşarmış. Bir gün,  bedeninde onmaz yaralar açılmasına neden olan bir derde yakalanmış. Tabipler, çaresinin her gün bir gencin beyninin yaralara sürülmesi olduğunu söylemişler. Dehak’ın adamları her sabah bir Kürt gencinin kellesini alıp getirir ve beynini çıkarıp zalimin yaralarına sürermiş. Zulüm aylar boyu devam etmiş. Derken Kawa adında bir demirci ustası çıkıp  bu zulme son vermiş. Kürt halkı her yıl o günü Newroz bayramı olarak kutlamış…

Adlar ve yerler değişse de öykü aynıdır. Dünyanın bütün ezilenlerinin söylencelerinde, alt edilmesi olanaksız görünen zalimleri dize getiren sıradan kahramanlara ait bir öykü mutlaka vardır. Zulüm altında dünyaya gelen, dağınık, güçsüz, boyun eğdirilmiş kitleler; sanki kendileriyle ilgili değilmiş gibi dinledikleri bu öykülerle büyürler.  Bir gün sona ereceğine inanarak, zulme katlanırlar. Bir yandan da bunun nasıl gerçekleşeceğini bilmediklerinden, mutlu sonların ancak masallarda olduğunu sanırlar. Gün gelir, büyük bir değişim başlar ve söylencelerin yerini gerçekler alır. Kawa’nın demirci ocağının ateşi isyan ateşine, baharı karşılamak için kutlanan bayramlar ise önüne geçilemeyen bir direnişe dönüşür. Zalimin acımasızlığı artık mazlumu korkutamaz, yalnızca isyanı büyütür. Ve gerçeğe hükmetmekte zorlanan zalimin gücü, ancak sözü yasaklamaya yeter. Ama çok geç kalmıştır, tarihin tekerleği dönmüş ve mazlum başını yerden kaldırmıştır…

Newroz; kuzey yarımkürede yaşayan halkların soğuk ve karanlık kış günlerinden çıkarak, güneşli ve bolluk getiren bahara girişini kutladığı ortak bir bayramdır. Birçok dilde benzer biçimde adlandırılır ve aynı tarihlerde şenlikler düzenlenerek kutlanır. Ortaya çıkışı doğanın döngüsünden kaynaklansa da, anlamı toplumsal koşullara göre farklılık gösterir.

Halk şenlikleri herhangi bir eğlence değildir, binlerce yıllık gelenektir. Toplumlar elbirliğiyle geçtikleri zorlukların ardından, bu başarılarını yine hep birlikte kutlarlar. Bugün olduğu gibi beton duvarlar arasında değil de doğayla iç içe yaşanılan zamanlarda, adı karanlık, kıtlık ve ölümlerle anılan soğuk kış günlerinden toplumsal bir dayanışma olmadan çıkmak düşünülemezdi bile. Bu nedenle günümüzde hâlâ dünyanın kırlarında yaşayan halklar, bolluk getiren güneşli günleri neşeyle karşılarlar.

Yalnızca çalışan halklar değil, Abbasi, Selçuklu, Osmanlı vb. devletler de baharı neşeyle karşılardı. 21 Mart, bütün bu devletlerde halktan alınan vergilerin ilk taksitinin toplandığı tarihti. İkinci taksit, hasat mevsimi olan güz başlangıcında alınırdı. …“Ekende yok biçende yok, harmanda ortak Osmanlı…”  Newroz şerefine saray erkânı birbirine hediyeler verir, halkın emek ve alınterinden çaldıklarıyla eğlenerek bayram kutlaması yapardı.

Mavi gökyüzünün altında, bütün ülkelerde ve bütün mevsimlerde yalnızca iki ulus yaşar: Ezenler ve ezilenler.  Aralarındaki mücadele mülkiyet, siyaset, inançlar, alışkanlıklar da içinde; toplumdaki her şeyi böler. Aynı günde kutladıkları bayramın anlamı bile her biri için farklıdır. Newroz eskiden beri, tıpkı Hıdırellez ve bazı yörelerde hâlâ düzenlenen bağbozumu şenlikleri gibi geleneksel bir gün olarak bilinirdi. Okul kitaplarında ve takvimlerde,  “baharın müjdecisi ve gece ile gündüzün eşit uzunlukta olduğu gün” diye geçerdi. Devlet halkın itibar ettiği bu tür günlere ilgi göstermeyerek büyük bir ciddiyet içinde uzaktan bakar ama karşı da çıkmazdı. Onun “çağdaş batı uygarlığına” özenen, bir ulus yaratmaya yönelik kendi önemli günleri vardı. Benzer biçimde ülke solcuları da geleneksel günlerle ilgilenmez, 1 Mayıs, Ekim Devriminin yıldönümü, devrimci önderlerin ölüm tarihlerinin işaretlendiği bir takvimi önemserdi. Ciğerhun gibi Kürt şairleri ve 70’li yıllarda çok sayıdaki Kürt siyasi grupları Demirci Kawa’nın öyküsünü bilir ve hatırlatırdı. Ancak Newroz’dan bahsetmezlerdi. Kawa’nın ve Newroz’un isyan ateşinin birlikte yanması 1990’larda başladı.

21 Mart 1990’da Nusaybin’de bir gerillanın cenaze töreninde Zekiye Alkan baskıları protesto için kendini yaktı. Aynı gün Cizre, Silopi ve İdil’de benzer protesto gösterileri yaşandı. O gün güvenlik güçlerinin açtığı ateş sonucu dört kişi yaşamını yitirdi, onlarca kişi yaralandı ve yüzlercesi tutuklandı. 4 bin köyün boşaltıldığı, beyaz Toros arabalarla insanların kaçırılıp faili meçhul yapıldığı, “bölücüdür” diyerek “w, x, q” harflerinin yasaklandığı bir zamanda; Newroz kutlamaları Kürt halkını birleştiren ortak bir değer haline geldi. Bunda en büyük pay şüphesiz bir yandan Newrozları şiddetle bastırmaya çalışırken, diğer yandan bu günü içinde “w” harfi olmaksızın sahiplenmeye çalışan devlet oldu. Zalimin zoru, mazlumun bilincindeki küçük bir kıvılcımı tutuşturarak bir halkı birleştirmeye hizmet etti.

Zamanın hükümeti 1991’de bir genelge yayınladı ve bütün illerde Türklerin Ergenekondan çıktığı “Nevruz” günün bir festival olarak kutlanmasını emretti. Bazı Türkçü akademisyenler, hemen bu günün eski bir Türk geleneği olduğunu, Orta Asya Türkleri tarafından bugün bile kutlandığını, Kürtlere ait olmadığını anlatmaya başladılar. Vali konaklarının önünde ateşler yakıldı ve mülkî amirlerin önderliğinde resmî erkân ateşin üstünden atlarken, kimilerinin ceketlerinin ucu tutuştu. Zamanın devlet büyükleri, örsün üstünde demir dövdüler. Televizyonlar bu komediyi uzun uzun gösterdi. Ancak bu kutlamalar hiçbir zaman Diyarbakır’da, Hakkari’de, İstanbul’da milyonlarca insanın ölümü göze alarak katıldığı Newrozlar gibi sahiplenilmedi.  Ve bir süre sonra devlet de komik duruma düştüğünü anlamış olmalı ki, bu törenlerden vazgeçti.

Newroz hâlâ yasak. Tıpkı 1 Mayıslar gibi, toplumun bugüne ilgi göstermemesi amacıyla günler öncesinden başlayarak büyük bir korku dalgası yaratılıyor, provokasyonlar yapılıyor ve bazen şehirlere uzak yerlerde, demir parmaklıklarla çevrili alanlarda, sonunda mutlaka gazlı gözaltılı olayların yaşandığı sınırlı izinler veriliyor. Ama ne önemi var, atı alan Üsküdar’ı çoktan geçti! Sayısız halkı birleştiren bir gün, yönetenlerin acziyeti sayesinde yeni bir anlam kazandı. Asıl sahibi kimmiş, ilk kez hangi toplumda kutlanmış; artık bunların hiçbir önemi yok. Newroz bu topraklarda haksızlığa, baskıya, sömürüye ve zulme karşı çıkanları bir araya getiren günün adıdır. Zulüm sürdükçe, zulme karşı söylenceler de yaşar ve er geç gerçeğe dönüşür. Zalime düşen, bu gerçeği kabullenip önünde diz çökmektir.

Newroz piroz be! Bütün ezilen halklara kutlu olsun!

*Bu yazı Komite Dergisi’nin Mart 2019 tarihli 12. sayısında yayınlanmıştır.