Mahalli İdare Seçimlerini Millet İttifakı Kazandı: Yükselen Sen Değilsin Alçalan Duvarlar!

  1. Yerel seçimlerde kazananı ulusal oy oranından belirlemek mümkün değildir. Hele de kimi yerlerde seçime birlikte girilmiş kimi başka yerlerde ise birbirleriyle yarışmış siyasi partiler söz konusuysa. Dolayısıyla genel kazanan ancak elde edilen önemli belediyelerin sayısıyla ölçülebilir. Bu ulusal hesap yapamama durumu mahalli idareler seçimine özel bir durumdur. Örneğin referandumdan sonra solda büyükşehirleri biz kazandık dolayısıyla esas kazanan biziz gibi kimi saçma sapan iddialar vardı, referandumda esas kazanmak gereken ulusal oydu, oysa mahalli idareler seçimlerinde kazanılması gereken büyükşehirlerdir. Bunları Millet ittifakı kazanmıştır, o zaman bu seçimlerde yarışan iki büyük ittifaktan Millet İttifakı kazanmış, Cumhur İttifakı kaybetmiştir.
  2. Komite Dergisi referandumdan hemen sonra yaptığı değerlendirmede Millet İttifakını “Düzen Partisinin Diğer Kanadı” diye tanımlamış ve “Sermaye sınıfı artık seçeneksiz değil ve bu yeni siyasi aktörün Türkiye’nin ticari tarıma en önce geçmiş ve sanayiyle çok uzun süredir tanışmış bölgelerindeki oy gücü, Cumhur İttifakı’yla başa baş yarışabileceğini hatta kimi önemli yerlerde onu geçebileceğini gösteriyor” demişti. Bu ittifakın sermaye sınıfının siyasal hakimiyeti ve düzen için rıza üretimi noktasındaki stratejik değerini vurgulamak için “Sermaye sınıfı, dış politika çıkmazdayken ve ekonomik krizin yaklaşmakta olduğu ortadayken politikada seçeneksizliğe tahammül edemezdi. İşte, Millet İttifakı bu ortamda gündeme gelmiştir” diye belirtmiştik.
  3. Millet İttifakı oluşum halinde bir siyasal güç olarak kentli seküler milliyetçilikle, batılı değerleri benimsemiş kentli kesimlere dayanmasına rağmen AKP hoşnutsuzluğunun güdülediği pek çok çevreyi de peşine konjonktürel olarak takabilmiştir. Bu bağlamda Kürt Özgürlük Hareketinin stratejik bir tercihle kayyımla elinden alınan iller dışında büyük oranda görünmez olmayı tercih etmesi Millet İttifakının başarısına çok kritik bir katkı yapmıştır. Sonuçta İyi Partililer de aptal değil bu durumun farkındadırlar ama zaten klasik Türk Milliyetçiliği Kürt görünmez olduğu sürece şoven eğilimlerini bastırabilir, kucaklayıcı numarası yapabilir. Görünmez Kürt, Millet İttifakının bu yüzde 50 artı birci siyasal sistemde bir adım önde olmasını sağlamıştır. Fakat Görünmez Kürdü karşı ittifaka örgütleyen Erdoğan’ın 7 Haziran sonrası pratiği ve söylemidir, Demirtaş’ın çağrısı da önemlidir.
  4. AKP liderinin toplumu bloklaştıran söylem ve siyasal tercihi son tahlilde bir araya gelmez sanılan tüm muhalefetini bir araya getirmeyi becermiştir. Bu durum, ekonomik krizden dolayı AKP’yi bu seçimde desteklemek için herhangi bir motivasyonu olmayan en yoksul AKP seçmeninin sandığa gitme nedeni bulamamasıyla birleşince sadece Türkiye’nin her iki tarafa gidebilecek coğrafyası olan Akdeniz kıyılarında değil, İstanbul ve Ankara’da da Millet İttifakı kazanmıştır. Millet İttifakı batı kıyısındaki gücünü rahatça korumuş (Trakya’da herhalde HDP işbirliği yüzünden kısmi gerilemeler olsa da), bir başka her iki tarafa gidebilecek coğrafya olan Kuzey doğuda kimi kazanımlar elde etmiştir. O bölgede HDP de başarılıdır. Cumhur İttifakı bölgesi olan Orta Anadolu ve Karadeniz’de MHP küçük yerleşim birimlerinde hem Reisçi olma hem de AKP olmamanın faydasını görmüştür. AKP’nin yeni rejim altında bir siyasal örgüt olarak günah keçisi olduğunun göstergesi bu sonuçlardır. Bu parti, seçmen için, liderine hala güvense de iyi gitmeyen her şeyin simgesidir.
  5. AKP seçimin gerçek kaybedenidir. Yenilmez görüntüsünü çizdirmiş, etkin bir organizasyon olduğuna, halkın nabzını çok iyi tuttuğuna, liderinin emrinde disiplinli bir teşkilat olduğuna dair tüm efsaneler yıkılmıştır. Bu durum özellikle İstanbul yenilgisinde, bu yenilgiyi önce hazmedememe sonra da yönetememe sürecinde hiçbir şekilde üstü örtülemeyecek biçimde ortaya çıkmıştır. Laçka, davasız ve yiyici bir organizasyon olduğu iriliğinin kuvvetten değil şişkinlikten geldiği iyice açığa çıkmıştır. Her krize girdiğinde seçim başarısıyla kendini toplayan reisçilik AKP’nin bu durumundan dolayı ağır bir darbe almıştır. Yenilgi zehirdir, meşruiyetini tümüyle sandığa bağlayan bu rejim için yenilgi ölümcül bir zehir olabilir. Rakibinin başarısından ziyade kendi başarısızlığından dolayı hem karşı ittifaka hem de ittifak içi ortağına yenilen AKP’nin bundan sonraki varlığı ve bütünlüğü tartışmalıdır. Reis fişi çekerse bu topluluk hiç var olmamış gibi yok olacaktır.
  6. AKP’nin yenilgisini esas ortaya çıkaran ve zafiyet görüntüsünü Erdoğan’a kadar bulaştıran İstanbul’un yeniden sayım sürecidir. AKP İstanbul’u vermemek için bütünlüklü bir stratejiyi geliştirememiştir. Liderinin seçim gecesi yenilgiyi kabullenen tarzını İstanbul’dan geçinen kesimlerce tersine çevrilmesi, bu duruma hakim olunamaması, söz konusu kesimlerin de yirmi beş yıldır yönettikleri şehirde binde on beş farkı kapatacak bir katakulliyi becerememesi kendileri açısından hazindir. Oysaki herhalde sadece S400 alımları için değil seçimi tekrarlatma izni için de başvurdukları küresel sermaye odakları ve Beyaz Saray benzer Florida seçimini 2000’de Al Gore’a değil oğul Bush’a vermeyi becermişti. Demokrasi olduğu iddia edilen yerde becerilen üçkâğıt faşizm denen yerde yüze göze bulaştırılmıştır.
  7. Bu rejime dair korku anlatıları yaratarak, faşizm tahlilleri yaparak toplumsal hareketi lüzumsuz cenderelere sokan kesimlerde bir özeleştiri eğilimi gözükmemektedir. Tersine bu kesimler her zamanki gibi haklı olduklarını ilan edip Millet İttifakının zaferinden muhalefet kazandı gibi müphem söylemlerle kendilerine pay çıkarmaya çalışmaktadırlar. Ortada YSK’dan sosyalistlere uzanan bir demokrasi ittifakı yoktur, sermayenin siyasal tercihi AKP ve Reisle sınırlı değildir kimse kendini kandırmasın. Ortada ittifak değil solun güçsüzlüğünden dolayı kendi tercihi bile olduğu şüpheli olan bir iltihakı vardır. İltihak edilen kesimlerdeki kişisel dostluklarınız tanışıklıklarınız ittifakın siyasal stratejisini etkilemenizi sağlayamaz. 24 Haziran yenilgisinden sonra Millet İttifakının görünmez hale gelmesini ortadan kalktığı şeklinde yorumlayanlar bugün de yirmi otuz kişilik (ya da iki yüz üç yüz kişilik) arkadaş gruplarını devleti kuran parti CHP’nin genel merkezinden daha etkin ya da ona eşdeğer siyasal güç odakları saydıkları sanrılarında yaşamaya devam etmek istemektedirler. Hala yetmişlerde, seksenlerde kısmen de doksanların başında var olan reformistlerden, devrimcilere bir siyasal çizgi varmış gibi yapmaktadırlar. CHP ve Millet İttifakı hakikatini kavramamakta ısrar etmektedirler. Bu seçimlerde tüm çıplaklığıyla ortaya çıkan gerçek, artık gücünü ve fikriyatını işçi sınıfından değil sistem içi seçeneklerin sunduğu olanaklardan alanların Türkiye’de doğacak bir devrimci dalganın özneleri olmaktan çok uzak olduklarıdır.
  8. Komite dergisi Büyükşehirlerin, özellikle İstanbul’un ve kayyım atanan belediyelerin AKP’den alınmasının faşizan unsurları olan bu tek adam yönetiminin yaldızlarını dökeceğini, bu durumun da on yedi yıllık bu iktidarı zora sokacak kimi gelişmeleri tetikleyebileceğini seçim değerlendirmesinde ifade etmişti. Biz içinde olduğunu vehmettiğimiz bir demokrasi ittifakıyla reisçiliğe karşı mücadele ettiğimizi düşünmedik. Cumhur İttifakının kaybetmesi durumunda ortaya çıkacak olasılığın işçi hareketi içinde iktidar yanlısı blokajların zayıflaması başta olmak üzere bir dizi siyasal olasılığı ve olanağı yaratacağına işaret ettik. Davası biten AKP’nin ve reisinin gücü sandıktan geliyor ve bu onun emekçi kesimler arasındaki etkisini her şeye rağmen sürdürebilmesini sağlıyordu. Yenilgi bu durumu değiştirecektir. Fakat ortaya çıkan olanağı kullanabilmek için hakikatle barışık olmak gerekir. Teori ve pratikleriyle bu seçimde Cumhur İttifakını yenen muhayyel bir halk muhalefetine kısmen bile olsa yön verdiğini düşünüp Millet İttifakı gerçeğine gözünü kapatanlar hakikatle barışık değildir.
  9. Millet İttifakı gerçeğini seçilen belediye başkanlarının sadece solcu kimlik klişelerine uymayan (Cuma kaçırmamak, Abdülhamit Han demek ve benzeri) tavır ve söylemlerinde görenler ise (Aydınlıkçıların Reisçiliği tercih etmesiyle iyice genişleyen) kimlik solculuğu ötesinde bir siyasal tahayyül öne süremez. Bunlarla proletarya devrimcilerinin tartışması bile zaman kaybı olur. Bizler giderek kesifleşeceği belli olan işsizlik ve pahalılık ortamında ezilenleri muktedir kılacak söylem ve pratiklerin örgütleyicisi olacağız. Düzen partisinin iki kanadının siyasal gücünün dengelenmesi, birinin merkezi iktidara diğerinin yerel yönetimlere sahip olması bunlar uzlaşmadığı sürece değerlendirilmesi gereken bir siyasi fırsattır. Bu noktada yapılması gereken HDP ya da CHP ile pazarlıkta el arttırmak için solda birlik değil sandığa giden gitmeyen tüm emekçilere hitap edebilen bir mücadele odağının inşası için buna niyeti olanlarla ortaklaşmaktır.
  10. Bu görev seçim sonuçları değerlendirmemizin doğal bir sonucudur. Bilecik gibi ağır bir göç dalgası almadan işçileşen bölgelerle daha geleneksel işçi havzalarının seçim sonuçlarına bakıldığında görülen emekçilerin AKP ideolojik hegemonyasının dışına çıkabildiğidir. Bu eğilimin bir başka sermaye seçeneği tarafından temellük edilmeden büyümesini sağlayacak pratik siyasi müdahaleler elzemdir. Bu müdahaleler solda birlik gibi söylemlerle de solcu kimlikçiliğiyle de sağlanamaz. İhtiyaç tarihsel materyalizm ışığında proletarya devrimciliği mücadelesini yükseltmektir.