Sürprizli Sonbahar İçin Acınacak Hazırlıklar: Kayyım Darbesi

Diyarbakır, Mardin ve Van Büyükşehir Belediye Başkanları görevlerinden alınıp yerlerine kayyım atandı. Saray, Mahalli İdareler Seçimlerindeki yenilgiye karşı nihayet harekete geçtiği intibasını uyandırabilmek için heybesinde kalan son numarayı yeniden uygulamaya soktu. Zaten yapabileceği başka bir şey de yoktu. Bunu daha önce de vurgulamıştık, “Pek çokları, solun da yaratılmasına katkı sağladığı Erdoğan heyulasına binaen şimdi ‘Reis ne yapacak?’ diye soruyor. Onun yapabilecek hiçbir şeyi yoktur, kabine revizyonunu bile ancak zorlukla yapabilir, zira sallanan zeminde tadilat olmaz. Tek seçenek olma zehabının verdiği güvenle yenen hurmaların acısının çıkma ihtimali adam harcamayı zorlaştırır.”

Hakikaten de Erdoğan bisiklete binmeyi ilk defa öğrenen biri gibi düz bir hatta sürekli pedala basmak dışında bir seçeneğe sahip değildir. Yaz boyunca kendi siyasal strateji ve yapılanmasında hiçbir köklü değişiklik yapamamasında bu tespitimizin ispatını gördük. Fakat aynı numarayı tekrar tekrar yaptığınızda tarihin şaşmaz yasalarından biri devreye girer ve ilk defasında pek heybetli görünen hamleler tekrarlarında farsa dönüşür.

Saray’ın arkası da geleceği pek belli olan kayyım darbesi; Mahalli İdareler Seçimlerinde karşısında oluşan bloğu şovenizm kartıyla bölmeye dönük bir çaba, Kürt yurttaşların seçme ve seçilme hakkına, siyasal iradelerine karşı açık bir saldırıdır. Üstelik bu saldırı göstere göstere gelmiştir. Valilerin daha seçimin ertesi günü harekete geçtiği anlaşılmaktadır. Bununla birlikte kamuoyu ve hatta siyaset çevrelerindeki tepkinin OHAL döneminde bu operasyon yapıldığındakinden çok daha farklı olduğunu kabul etmek gerekir. Tam da bu yüzden başka numarası kalmayan Saray’ın sürekli aynı havayı çalmasına bakarak doğru tespiti yapmak gerekir: Yeni rejim dikiş tutmamaktadır, bu saldırgan uygulamalar rejimin gücünün değil zayıflığının bir sonucudur.

Bu zayıflık, saldırının şiddeti ve vahametini ortadan kaldırmaz. “Bütün temsil araçları ellerinden alınmış emekçi sınıfın ve ezilenlerin mücadele yoluyla elde ettiği kazanımlara her fırsatta saldıran siyasal iktidar, bugün bir kez daha Kürt halkına ve halkın politik örgütlenmesine hukuksuz gerekçelerle saldırmaktadır.” Bu yüzden bu saldırıya karşı mücadele de aynı ölçüde kararlı ve inatçı olmalıdır. Kayyım darbesinin ardından “Bugün bize, devrimcilere düşen ‘Başımıza bir şey gelmesin’ korkaklığıyla ya da ‘Sıra bize de gelir mi?’ bencilliğiyle değil, Saray iktidarının inkâr ve savaş politikaları karşısında Kürt halkı ve halkın politik örgütlenmesiyle dayanışma içinde hareket etmektir” dedik. Saray giderek daha zavallı biçimde şovenizme sarılırken yapılması gereken buna gülüp geçmek değil, şovenizme karşı mücadeleyi daha da yükseltmektir.

Kayyım saldırısı daha genel düşünülecek olursa toplumdaki meşruiyeti sarsılmakta olan Saray rejiminin iktidara tutunma çabasıdır. Açıkçası kavramın geniş anlamıyla yandaş sendikaları, mesela Türk-İş Sendikası Genel Başkanı Ergün Atalay’ın son sözleşmede gösterdiği gibi işçi hareketi üzerinde kayyımdır. Havuz medyası halkın haber alma hakkı üzerinde kayyımdır ve benzeri. Saray bu odakların kurumsal etkisine dayanarak toplum üzerindeki kendi etkisini sürdürmeye çalışmaktadır. Zira 2019 Güzü ile kendi güzünün de geldiğini görmektedir. İmamoğlu, Türkiye siyasetine dönük mesajlar vermekte, onun gerisinde kalmak istemeyen AKP küskünleri giderek daha fazla eleştirilerini açıkta yapmaktadırlar. Kötüleşen ekonomi ve sıkışılan Suriye politikası tüm bu durumu daha da ağırlaştırmaktadır.

Erdoğan işine yaramadığında müttefikini değiştirip yoluna devam etmeyi hep becermişti. Ona bu esnekliği veren siyasi bir ilkesizlikten ziyade arkasındaki önemli seçmen desteğiydi. Bu destek, benzer sosyokültürel arka plandan gelseler bile önemli toplumsal farklılıkları da olan toplum kesimlerinin blok halinde Erdoğan’ın arkasında durmasına dayanıyordu. Tam da bu destek bugün dağılma emareleri göstermektedir. Bu gelişme Mahalli İdareler Seçimlerinde ortaya çıkmış, oradan beri yapılan hatalar durumu daha da ağırlaştırmıştır. Denize kan damlayınca köpekbalıkları toplanır, Türkiye siyasetinde de durum budur. Burada zayıflık gösterirseniz önce en yakınınızdakiler sizi terk eder. Tam da bu yüzden, kayyım darbesi bir kararlılık gösterisi olarak düşünülmüş, hiçbir şey değişmedi mesajı vermek üzere gerçekleştirilmiştir. Sonuç beklenen düzeyde değildir.

Buna rağmen altı bizim açımızdan asıl çizilmesi gereken nokta şudur: Saray’ın sonu kendi iç kavgalarından beklenemez. Düzen içi alternatifler olgunlaştıkça bu ihtimal de artmaktadır. Solun kimi kesimleri kayyım darbesine karşı İmamoğlu’ndan daha az dayanışma göstermekte, bazı başkaları da ancak onun kadar hareket etmektedir. Saray sonrası tahayyülleri düzen içi alternatiflerin ötesine taşımanın yolu kendi siyasal misyonunuzu CHP’ye akıl vermenin ötesinde düşünmenizden, halkın gündeminde olana dair tavır göstermenizden geçer. Devrimciler, Saray’ı birileri devirsin bizim ayağımıza taş değmesin korkaklığıyla hareket edemez, Kürt halkıyla dayanışmaktan geri duramaz. Bizim hedefimiz Saray’ın gücüne dair efsaneler üretmek yerine zayıflığını gözler önüne sermektir. Sermaye sınıfının düzen içi alternatifine solu yedekleme tezgâhına çomak sokmaktır. Bizim görevimiz faşizm geliyor tantanasıyla ortalığı ayağa kaldırmak değil, kayyım zihniyetini her yerden söküp atmaktır.

*Bu yazı Komite Dergisi’nin Ekim 2019 tarihli 15. sayısında yayınlanmıştır.