Bundan Sonra Hep Aynı Şarkı

Mahalli idareler seçimindeki yenilgisi sonrası “Sallanan Zeminde Tadilat, Düzen Muhalefetiyle Devrimcilik Olmaz” başlıklı yazımızda “Pek çokları solun da yaratılmasına katkı sağladığı Erdoğan heyulasına binaen ‘Şimdi Reis ne yapacak?’ diye soruyor. Onun yapabilecek hiçbir şeyi yoktur, kabine revizyonunu bile ancak zorlukla yapabilir, zira sallanan zeminde tadilat olmaz.” demiştik. Şimdilerde revizyonun sözünün bile edilmemesi ne kadar haklı olduğumuzu gösteriyor. Bununla birlikte Reis’in heybesi de boş değil, o eskimiş numaraları tekrar tekrar sahaya sürüyor.

Yenilgiden sonra sorununun çözümünün Millet İttifakı’nı dağıtmak olduğunu gören Reis, bu hedefe varmak için de eski oyun kitabından daha önce denenmiş yöntemlere sarılmak dışında bir şey yapamıyor. Şovenizm dalgasıyla Kürt Özgürlük Hareketi ile Millet İttifakı’nın arasını açabileceğini ya da bizzat Millet İttifakı’nın içine bir kama sokabileceğini hesaplayan Reis, önce kayyım darbesini denedi. Daha önce herkesi arkasına dizen bu hesap bu defa İyi Parti’de bile istendiği kadar sıcak bir karşılık bulamadı. Bunun üzerine daha riskli bir hamle ile Fırat’ın doğusuna sınırlı bir girişimde bulunuldu. Bunun sonuçları Saray’ın hesaplarına daha uyumlu olsa da etkisi bir ay içinde kayboldu. Üstelik dünya kamuoyunda biriken Türkiye karşıtı havanın birden somuta çıkmasına zemin oldu, ama esas hedefi egemenler gözünde tek alternatif olmak olan Reis için bu tür yan etkiler göze alınması gereken sıkıntılar.

Gene de kabul etmek gerekir ki karşısındaki düzen muhalefeti cüretsiz ve kifayetsiz, düzen dışı muhalefet odakları ise platonik bir aşkla CHP ve HDP’ye meftun durumda. Bunlardan birincisi, kurucusu olduğu devletin günümüzdeki kurumsal yapısı gibi çürük; ikincisinden ise kendisi sıkışmış bir siyasi aktörken kimseye himmet etmesi beklenemez. Reis tam da bu yüzden kaybettiği eşeği yeniden bulunca büyük bir başarı hikâyesi anlatabiliyor. İç siyaset hedefleri gözetilerek girilen hesapsız dış politika maceralarının neden olduğu yaptırım tehditlerini, bu maceraları kısa kesip ortadan kaldırınca ya da zamana yayınca ve böylece bunların yarattığı ekonomik sıkıntıları hiç değilse mali piyasalarda geçici olarak kontrol altına alınca büyük zafer kazanmış havasına girebiliyor.

Cüretsiz düzen muhalefetinin en hareketli iki isminin Ekrem İmamoğlu ve Ahmet Davutoğlu olduğu gözüküyor. Özellikle Davutoğlu’na bedel ödetmeye çalışan Saray, İmamoğlu’nu da çok da yanlış olmayan bir biçimde Batı’nın ve sermaye çevrelerinin adamı olarak gösteriyor. Açıktır ki Reis sağcı tabanını ne pahasına olursa olsun korumak ve bloklamak zorunda. O yüzden İmamoğlu’nun eşinin pozları siyasetin gündemi yapılmaya çalışılırken Davutoğlu’nun üniversitesine kayyım atamanın zemini hazırlanıyor, böylece sağdan olası çıkışlara sopa sallanmış oluyor. Davutoğlu’nun doğrudan AKP tabanından isimler koparmaya dönük girişken stratejisi cezalandırılıyor.

Dikkat edilirse eskiden sıkıştığında “halka gidelim” diyerek seçim restini çeken Reis artık sıkıştığında soluğu Beyaz Saray ve Soçi’de alıyor. Asla sadece birinde değil, hep ikisinde. Etkin ve yetkin dünya lideri cilası hala sağcı tabanda alıcı buluyor ama atanacak kayyımın ve girilebilecek Suriye sınırında bölgenin de sonuna gelindiğinde ne olacak? Ki bu sınıra artık gelindi denebilir. Üstelik her hastalığınıza aynı antibiyotiği içmek tedavinin etkinliğini azaltıyor. Barış Pınarı üç hafta, bilemediniz bir aylık bir rüzgâr yaptı geçti. Girecek başka Suriye toprağı bulursanız demek ki onun etkisi de iki hafta olacak. Reis’in denizi bitiyor, tek şansı muhalefetini zaten her türlü deniz tutması. Basına uçurulan bir üfürme haber bile muhalefette fırtına etkisi yaratıyor.

Reis’in hep aynı şarkıyı çalma zorunluluğuna saplanıp kalma durumu ancak Saray ittifaklarında bir değişiklik veya genişleme ile tamir edilebilir. Bu olasılığı da imkânsızdır deyip bir kenara atamayız. Hem çapsız muhalefette ulusalcısından muhafazakârına buna teşne olan çoktur, hem de küresel egemenler içeride çok ses çıkarsa da dışarıda her zaman bir tür pragmatizm siyaseti izleyen Reis’i tercihe şayan bulabilir. Erken seçim tartışmaları ve kabine değişikliği ancak bu ittifak değişiklikleri konusunda bir mesafe alındıktan sonra siyasetin kendi iradesiyle gündeme gelir. Yoksa Türkiye, dış politika kazaları ve ekonomik kriz gündemi arasında bir başka seçim sürecine doğru kendi iradesi dışında sürüklenmektedir.

23 Haziran seçimleri öncesi seçim tavrımızı açıklarken yaptığımız saptama ve çağrı hala günceldir. “Bu tarihsel dönem her tür siyasal gelişmeye açıktır. (…) Ülke ekonomik bunalım içindedir, Reis’in halk desteği özellikle kentsel merkezlerde sallanmaktadır. FETÖ ve klasik İslamcılardan temizlediği örgütü şişkin ama beceriksizdir, sermaye düzeni henüz at değiştirmeyi becerememiştir. Göğün altındaki her şey kaos içinde. Öyleyse tarihsel materyalizm ışığında proletarya devrimciliği mücadelesi için ileri!” İleriye doğru gidilecek yolu ise Soma madencilerinin eylemi göstermektedir: Eskimiş işçi sınıfı kurumlarından koparak solcu kimlik siyaseti ile mesafelenip özgücümüzle yeni kurumlar inşa etmek ve bu kurumlarla sınıf hareketini doğrudan eyleme yöneltmek. Bunun dışında CHP ya da HDP siyasetinin arkasına dizilerek de komünizmi siyasi kimlik gibi kullanarak da işçi sınıfı siyaseti açısından alınacak bir mesafe yoktur. Emekçiler gelinen noktada düzen siyasetinden de düzen muhalefetine umut bağlamış köhne “sol türbelerden” de bir şey ummuyor. Mesele onları kendi güçlerinden türeyen bir çıkışı aramaya ikna etmektir. Bunu da bu çıkışın küçük çaplı da olsa kimi örneklerini pratik olarak ortaya koyarak yapabiliriz. İşte Kırkağaç’ta, Bağımsız Maden-İş bunu başarmıştır.

Selam olsun onlara!

*Bu yazı Komite Dergisi’nin Aralık 2019 tarihli 16. sayısında yayınlanmıştır.