Bir Beyaz Hayat Eleştirisi: Küçük Şeyler

Geçtiğimiz yılın en çok ilgi çeken yerli yapım filmlerinden biri olan ve Adana, Antalya, Malatya gibi film festivallerinde farklı dallarda çok sayıda ödül alan Küçük Şeyler, senarist ve yönetmen Kıvanç Sezer’in Babamın Kanatları(2016) ile başlayan üçlemesinin ikincisi. Sezer bir ilişki draması yapmaya çalıştığı bu üçlemeyle, birbirinden farklı ama birbiriyle bağlantılı hayat hikâyelerini buluşturuyor. Öyle ki, ilk filmi Babamın Kanatları’nda lüks sitelerin inşaatında çalışan işçilerin yaşamını konu ederken, ikinci filminde bu sitelerden krediyle konut satın alan orta sınıf evli bir çiftin yaşamını anlatıyor. Çekmeyi planladığı sonraki film ise bu siteleri yapan kodaman bir müteahhidin yaşamı olduğu biliniyor ve şimdiden merak ediliyor.

Filmin başrollerinde beğenilen oyunculuklarıyla Alican Yücesoy ve Başak Özcan yer alırken, film yapımında Kültür Bakanlığı’nın destek vermemesi üzerine yapımcılığı Tolga Karaçelik üstleniyor. Kısıtlı imkânlarla oluşturulan film, gösterim aşamasında da ancak dayanışma ve destekle çok sayıda izleyiciye ulaştırılabildi. Sinema salon sahiplerinin filme adeta ambargo uygulayarak gösterim sayısını 100’den 4’e kadar azaltması, insanları alternatif film gösterimleri organize etmeye, “askıda bilet” gibi kampanyaları hayata geçirmeye yöneltti. Kuşkusuz dayanışmanın büyümesinde, filmin bazı toplumsal meselelere duyarlı ve eleştirel bir yanının olması etkili.

İçeriğine bakacak olursak, film bir ilaç şirketinde yönetici olarak çalışan Onur’un, iş hayatında yaşadıkları ve işten atılmasının ardından eşi Bahar ile ilişkilerinin bozulmasını absürt ögelerle perdeye taşıyor. Plazada yüksek gelirle çalışan, konfor içinde yaşayan, “ilginç” hobi ve sosyalliklere sahip beyaz yakalıların korunaklı yaşamlarının bir günde nasıl altüst olabileceğini anlatıyor.  “Yeniden yapılanma,  kurumsallaşma, performans” gibi bahanelerle işten atılan on binlerce beyaz yakalıdan biridir Onur ve işsiz kalmayı hazmetmesi hayli zor. İşsizliğin yarattığı olumsuz duygudan kaçınmanın yolunu imaj değişikliği yaparak, yaşam koçuna ve tatile giderek bulmaya çalışsa da bunların hiçbiri içine düştüğü durumdan kurtulmasına yardımcı değil. Aksine iş aramak yerine bu türden uğraşlara ayırdığı zamanı boşa geçirdiğini düşünen eşi Bahar ile ilişkilerinin gerilmesine sebep oluyor.

Yakın zamanda aldıkları evin kredi borcu taksitini ödeyemez hale gelmeleri Onur için hala yakıcı bir sorun değilken, Bahar en başından beri taksiti nasıl ödeyeceklerini düşünüp, sorun karşısında daha gerçekçi tepkiler gösteriyor. Bunun, Bahar’ın bir öğretmen olarak bağlı bulunduğu sınıf ve sınıf refleksi ile ilişkili olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bahar Onur’la evlenerek sınıf atlamayı isteyen daha alt sınıftan bir kadın ve hayatının hızla tepetaklak olacağının farkındayken “mış” gibi görünmeye çalışmadığı için tahammül etmesi zor.  Bunu en iyi sergileyen sahnelerden biri, Onur’un eski iş arkadaşları akşam yemeğine geldiğinde masada dönen geyiğe Bahar’ın daha fazla dayanamayıp tiksinerek masadan kalkmasıdır.

Filmin ilerleyen sahnelerinde karakterlerin özellikleri belirginleştikçe, Onur’un eril dil ve şiddet kullanma eğilimi, gizlemeye çalıştığı erkekliği daha açık görülüyor. Eğitimli, orta sınıf bir erkekten “beklenmedik” kaba sapa davranışlarla karşılaşılıyor. Bu davranışların sebebini psikolojisinin bozuk olması ve anti-depresan ilaçları kullanmasına bağlayacak unsurlar yok değil. Ancak böylesine verilen bir ileti politik içerikten çok uzak. Bunun yanında bir ilaç şirketinin ilaç kullanan birini işe almak istememesiyle verilen mesaj daha yerinde. Beyaz yakalılarda neredeyse moda haline gelen ve çok yaygın şekilde kullanılan anti-depresanlar beyinleri uyuşturmaktan öteye geçmiyor. Ve bunu en iyi bilen ilaç firmaları, böyle çalışanları olsun istemeyerek işe almama veya işten atma bahanesi olarak kullanabiliyor. Ayrıca diğer sektörlerde olduğu gibi ilaç sektöründe de işverenlerin, çalışan tercihlerini belirlerken, birbirini kolladığı gözden kaçmıyor.

Filmin finaline doğru, kısırlık meselesi yüzünden Bahar’ın evi terk etmesiyle büyük bir çaresizlik ve yalnızlık yaşayan Onur, tasarlamadığı bir şekilde kendini binanın çatısından atlamaya çalışırken buluyor. Ekonomik sıkıntılar yaşamasının yanı sıra manasızlaşan hayatı adeta pamuk ipliğine bağlı. Çatıdan inip hayatını yoluna koymaya karar verdiğinde ise soluğu Bahar’ın yanında alıyor ve evliliklerini kurtaracak olan haberi öğreniyor. Böyle bir final filmin hareket noktasıyla uyumlu bir final değil ancak film bütününde dozajı iyi ayarlanmış beyaz yaka eleştirisi bunu kolayca göz ardı edilebilir kılıyor. Bizce film izleyenlerin kafasını biraz olsun bulandırması itibariyle başarılı ve takdiri hak ediyor.

*Bu yazı Komite Dergisi’nin Şubat 2020 tarihli 17. sayısında yayınlanmıştır.