Sınıf Öfkesi Paketlendi, Kargonuz Yolda

Kapitalist devlet gözden çıkarılabiliri tanımladığı ölçüde var olur. Tarih boyunca doğal afetler, salgınlar ve savaşlarda daima gözden çıkarılabilir olan buradaki konumu tarihsel sınıf savaşına bağlı olarak belirlenen işçi sınıfı olmuştur. Bugün bir pandemi sürecinden geçerken bu oldukça pragmatik ve sınıfsallığı gün yüzüne çıkmış harcanabiliri kolayca harcama işi neoliberal devletin utanmazlığıyla tekrar sahnede.

Türkiye’de ilk vakanın görülmesi ile birlikte işçilerde de toplumun geri kalanıyla beraber patron veya ona sesi çıkmayan devletin gerekli hazırlığı yapmamasından kaynaklı bir belirsizlik sarmalına düştü. Hastalık ve yol açacağı sonuçlar hakkındaki bilginin öncelikle hayati riski bulunmayan fakat çarkların başında duran patronlarla paylaşılması fakat halkın bir muğlaklık ve spekülasyona mahkum edilmesinden kaynaklı yoğun bir panik havası oluştu. Pandemiyi keyfi yerinde patronlar, ellerini siyasal ve ekonomik çıkar fırsatı için ovuşturan siyasiler ve başına geleceklerden habersiz bir halkla böylece karşılamış olduk.

İsimsiz bir OHAL havası yaratarak devlet, çalışma düzeninde işçilerin yaşam haklarına kast ettiği bu dönem için onlara yönelik hiçbir tedbir açıklamadı. Açıklanan kararnameler günlük hayat ve çalışma düzeninin maddi şartlarını gözetmeyen “#evdekal” sloganıyla günü geçirirken işçiler işyerlerinde patronun ve temsilcilerinin “insaniyetine” bırakılmış şekilde çalışmaya devam etti. Müdürleri, amirleri kendi özel odaları, lavaboları, tuvaletleri her gün pırıl pırıl edilirken işçiler virüsle baş başa bırakıldı. Ailelerine ekmek götürebilmekle onlara virüs bulaştırmak ikilemine mecbur bırakıldılar. Bu dönemde işçilerin yaşamları için verdikleri reaksiyon sosyal medya ve kısıtlı da olsa televizyon kanalları üzerinden seslerini duyurmaya çalışmak oldu. Twitter ve çeşitli mecralarda işçilerin ve sendikaların çeşitli işyerlerinden paylaştıkları görüntüler virüsün en çok işçileri öldüreceğine işaret ediyordu.

Bu duruma tepki gösteren çok sayıda işçi işinden edildi. Sosyal medyada ya da haberlerde gösterilen tekil kınamalar dışında bu işten atılmaların patronlara ödettiği bir bedel olmadı. Ölseler dahi devletin, yargının ve siyasilerin onları duymayacağını anlayan işçiler ölüm korkusunu sineye çekerek aç kalma korkusuyla çalışmaya devam ettiler. Sarı sendikaların her süreçte onları yalnız bıraktığını zaten bilen işçiler bu süreçte de sendikal faaliyetlerin ve hukuki süreçlerin askıya alınmasıyla varlığıyla yokluğu işçinin hakkını sermaye ve devletine karşı savunmak konusunda bir olan sendikalardan umudu tamamen kesti. Hafızası oldukça kısa süreli olan toplumsal muhalefet ise bu yaşananlara dair konfor alanının sınırlarını aşmayacak şekilde eleştirisi ve kınamasını yaptıktan sonra işçileri unuttu.

Söz konusu ettiğimiz süreçte her işkolundaki işçinin payına farklı bir çaresizlik ve yalnızlık düştü. Hizmet sektöründe çalışan işçiler süresiz ücretsiz izinlerle evlerine yollanırken, işçi kamplarında ve şantiyelerde kalan inşaat işçileriyse fiziksel mesafenin imkansız olduğu iş sahalarında ölümle burun buruna bırakılarak çalışmaya devam etti. Kapitalizm dönem ve yaşananlar fark etmeksizin tüketimin devam etmesini öğütler. Modern bireyin bir varoluş şartı haline gelen tüketimin işçilere neler yaşattığını depo ve kargo işçileriyle izlemek mümkün. Bu dönemde birçok günlük hayat faaliyetini gerçekleştiremeyen ve ‘evde kal’ çağrısına uyabilecek maddi koşullara sahip olanlar markaların indirim fırsatlarını kaçırmadı ve “tüketici” olarak hayatta hissetme çabasıyla çılgınca online alışveriş yaptı.

Bunlar olurken; bir depo işçisi tek bir sipariş için yüz adet tişört katlamak ve bunu anlamlandırma çabasıyla yaşadığının failini aramaya çalışıp bu siparişleri veren milyonlarca insanın gözündeki hiçliğiyle yüzleşmek zorunda kaldı. Tozlu ve kalabalık işyerinde ücretsiz fazla mesailerle boğuştu ve ailesini öldürme korkusuyla evine döndü. O siparişler sonra kargo işçilerine gitti. Tüm insanlar evdeyken ve hatta sokağa çıkma yasağı varken hayati bir ihtiyacı karşılamaktan oldukça uzak siparişi alıcısına ulaştırmak için kargo işçileri sokaktaydı. Yalnız başlarına, kendilerine hasta muamelesi yapılması veya bir hastanın olduğu bir eve gitme korkusuyla kapı kapı gezdiler ve mesela bir ayakkabının sipariş edilmesine dair amacı sorguladıklarında tüketiciden “güzel günlerde giyeceğiz” cevabını aldılar. Kafalarında “o güzel günleri acaba biz de görebilecek miyiz, yoksa ayakkabı teslimi yaparken virüsü kapıp ölecek miyiz?” Sorusuyla sıradaki sipariş teslimi için yollara düştüler.

Kıssadan hisse pandemi sürecinde neoliberal devletin hukukunu da siyasetini de sermaye için düzenlediği hakikati gün yüzüne çıktı. Bunu normalde de arsızca ilan etmekten çekinmeyen sermaye devleti artık işçilerce de daha iyi tanınıyor. Bu dönemin devrimcilere bıraktığı görev ise işçilerin yalnızlığı ve orta sınıf kültürüyle yüzleşmek oldu. Dünyanın farklı yerlerinde örgütlülük düzeylerine bağlı olarak işçiler fiili grev veya başka eylemliliklerle yaşam haklarını kendileri korumak için ellerinden geleni yaptılar ve sınıf mücadelesi konusunda samimi bağımsız sendikalar dışında bu süreçte yalnızlardı. Ne bu yalnızlığı ne de bu çaresizliğin verdiği öfkeyi unutmayacaklarına eminiz. O yüzden işçilerin bu yaşadıklarına dair samimiyetsiz hassasiyetler veya kayıtsızlıklar gösterenlere uyarımızdır: bir dahaki siparişinizi paketleyen depo işçisi veya kapınıza getiren kargo işçisi size ölümcül bir sürpriz yapabilir.