Gençlik Eve Sığmaz, Ev Hapsine Teslim Olmaz!

Son dönemde siyasal iktidar içerisinde artan güç krizleri, temelde ekonomik ve siyasal sorunlara bağlı olan toplumsal huzursuzluğu bastırma konusunda rıza üretmeyi de derinden etkiliyor. Toplumun büyük bir kısmının siyasetin kuruluşunun dışına itilmesi karşısında muhalefetin kitle öfkesinden daha sinik bir pozisyonda olduğu bir uğrakta muhalefet toplumun kendiliğinden ya da iradi tepkisinin gerisine düşüyor. Rıza üretme konusunda zayıflıklar gösteren iktidar ise mevcut gücünü muhafaza edebilmek için günden güne despotlaşan ve zora dayalı bir siyasi hava yaratıyor. Elbette ki Boğaziçi Direnişi ile başlayan gözaltı, tutuklama ve ev hapisleri silsilesi böylesi bir nedenselliğin uzantısı olarak gerçekleşmiş oldu. Ev hapsi uygulaması da ilk defa kitlesel bir direniş karşısında bu denli kullanıldı.

Kadına şiddet faillerine takılma amacı ile ithal edildiği iddia edilen (ya da daha sonraları bu şekilde pr’ı yapılan desek daha doğru olur) elektronik kelepçelerin bu konuda etkili bir çözüm üretmeyeceği aşikar olmakla beraber hiçbir zaman tam olarak bu amaç için kullanılmadı. Yakın zamanda bu aletlerin ithalatı da durduruldu ve “yerli ve milli” elektronik kelepçeler üretilmeye başlandı. Bir süre siyasi bir sindirme aracı olarak daha sınırlı kullanımına başvurulsa da Boğaziçi Direnişi’nde ev hapsi alan herkes bu yeni üretim projesinin tam anlamıyla kobayı olarak kullanıldı.

Son dönemde iktidar, muhalefet yapmaya çalışan herkese polisi, yandaş basını ve yargıyı kullanarak yoğun bir şekilde saldırıyor ve bu saldırılar günden güne yoğunluğunu arttırıyor. Bu durum örgütlü olmasa da bireysel bir öfkeyi de güçlendiriyor. Pandemi önlemleriyle beraber eve kapanmanın yarattığı alışkanlığı hesaba katan iktidar da ev hapsi uygulamasını bir denetimmiş gibi lanse ederek bunu Boğaziçi Direnişi’ne karşı bir silaha dönüştürmeyi hedefliyor. Böylelikle toplumsal muhalefetin “cicili” bir cezayla önlenebileceği düşünülüyor. Ancak hesaba katmadıkları örgütlü tutum 8 Mart Feminist Gece yürüyüşünde kelepçelerini kıran kadınlarca hepimize yol göstermiştir. Pandemi yasaklarını, 2016 yılında başlayan OHAL’lerin devamı gibi kullanan siyasal iktidara karşı bu yasakları tanımayan bir çizginin oluşturulması artık elzemdir.

Dış politikada her anlamda istediğini alamayan reis içeride de kendini bugüne kadar var eden seçmen desteğinin zayıfladığını görüyor. Hem ekonomik hem politik süreç nedeniyle Türkiye’de bir yönetememe krizi birçok yaptırımı beraberinde getirdiği gibi esas baskılar emekçiler üzerinde tesis ediliyor. Boğaziçi eylemlerine pandemiyi bahane ederek saldıran Cumhur ittifakı geçtiğimiz günlerde ülkenin her yerinde parti kongreleri düzenlerken ve hemen ardından 1 Mayıs’ı da içine alan yeni “yasaklar”ı hayata geçirdi. Pandemiyi kendi ‘olağanüstü hali’ni uygulamak için fırsat olarak gören, muhalif olan neredeyse herkesi hücrelere ve evlere hapsetmeye çalışan Cumhur ittifakına karşı ev hapislerini ve yasakları tanımayan bir çizgiyi inşa etmeye çalışmak görevimizdir. Bu tarz bir çizginin inşa edilmemesi var olan siyasal boşlukların genç, işçi, işsiz, kadın, LGBTİ+’ların kısaca halk kitlelerinin değil yine düzen içinde belirli bir azınlığın lehine doldurulmasına sebebiyet verecektir. Ev hapislerinin öğrenci gençlik tarafından reddedilmesi bu çizgiyi oluşturmak için bir başlangıçtır ama yetmez. Bu reddi pandemi bahane edilerek getirilen eylem yasaklarına ve her türlü siyasal alan kısıtlamasına karşı genişletmek de en başta gençliğin görevidir.

*Bu yazı Komite Dergisi’nin Mayıs 2021 tarihli 25. sayısında yayınlanmıştır.