İnşaatlar artıyor, barınma sorunu çözülmüyor

Türkiye’de konut ve inşaat sektörünün krizi pandemiden çok daha önce başlamıştı ama pandemi dönemi ve sonrasında farklı boyutlara ulaştı. Şu anda da yakıcı bir hal alarak en temel ihtiyaçlardan barınma sorununu derinleştirdi. Özellikle kiralarda son dönemde yaşanan yüksek artışlar birçok kişi için yeterli ve insani koşullarda konuta erişimi güçleştirdi.

Kiralardaki artışların konut arzı ve talebindeki dengesizlikten kaynaklandığı ileri sürülse de bu, sorunu ancak kısmi olarak ve kısa vadeli fiyat hareketleri açısından açıklayabilir. Yüz yüze eğitime geçilmesi, pandemi döneminde büyükşehirleri terk edenlerin geri dönmesi, pandemide ertelenen konut talebinin yeniden ortaya çıkması, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayıp oturma izni almak isteyenlerin ev kiralamaları, yüksek faiz ortamında konut alımlarını erteleyenlerin ve kentsel dönüşüm kapsamında evlerini boşaltanların kiralık evlere yönelmesi gibi faktörler kiralık konutlara olan talebi şüphesiz artırdı. Bu taleplerin yoğunlaştığı ve üst üste geldiği şehirlerde de kiralar artarken ev bulmak güçleşti.

Ama konuta erişimle ilgili asıl sorun konut arzının yetersizliği değil, aksine konut fazlası ve bunların yüksek fiyatlardan satılma beklentisi üzerine kurulu inşaat sektörü. Zaten (son dönemde biraz hız kesse de) kentsel dönüşüm ve inşaat faaliyetlerinin bu kadar yoğun olduğu ve ekonomide bu kadar yer kapladığı bir ülkede genel olarak konut arzının yetersizliğinden bahsetmek pek de gerçekçi değil. Aşağıdaki şekilde görüldüğü gibi her yıl yüzbinlerce daireye yapı kullanım izin belgesi veriliyor. Bazı konutların yapı kullanım izin belgesi almadan da oturuma açıldığını göz önünde bulundurursak, son birkaç yıldaki azalmaya rağmen konut arzıyla ilgili bir sorun olmadığı çok açık görülüyor.

Yapı Kullanma İzin Belgesine Göre Yüzölçümü ve Daire Sayısı, Ocak-Haziran 2002-2021

Özellikle son yıllarda bu sektörü ve beklentileri sekteye uğratan en önemli faktör ise Türkiye’nin sermaye birikim yapısı. Yabancı kaynak girişine ve görece düşük faizli finansman olanaklarına dayanan üretim yapısı inşaat sektörü için de birtakım çelişkiler yarattı. Bol kredi ve görece değerli TL ortamında inşaat maliyetleri düşük seyrediyor, inşaat firmaları hem yurt içinden hem yurt dışından ucuz kredi buluyor, ucuz konut kredileri sayesinde de bu konutlar daha kolayca satılıyordu. Sermaye girişleri, TL’nin değeri ve faizler açısından durum tersine dönünce inşaat sektörü de krize girdi. Kredilerin pahalandığı bir ortamda inşaat maliyetlerindeki yıllık artış son birkaç ayda yüzde 40’ı geçti ve son açıklanan Temmuz verisinde yüzde 45’i buldu (2018 krizinde bile bu artış oranı yüzde 40’ı geçmemişti).

Konut sorunu temel bir ihtiyacın karşılanması olarak değil de kâr amacına yönelik çözülmeye çalışılınca hem inşaat sektörü krize girdi hem de çok geniş kesimler barınma sorunu yaşadı. Devletin pandemi döneminde uyguladığı yegâne politika (ekonominin koşullarından dolayı çok sürdüremese de) faiz oranlarını düşürüp kredileri teşvik etmek oldu. Böyle bir politika da ancak inşaat şirketlerini kurtarmaya yönelik olabilirdi. Ama zaten gelir dağılımının bozulmakta olduğu bir ortamda bu ucuz krediler maddi gücü olanlara yaradı, belli bir peşinatı olanlar konut alabildiler. Yani bu politika da gelir ve servet eşitsizliğini artırdı.

Aynı şekilde, öğrencilerin barınma ihtiyacına yönelik bir kamu politikası olmaması da ailesinin yaşadığı şehirden farklı bir şehirde yaşayan öğrencilerin barınma sorununu derinleştirdi. Örneğin her ile bir üniversite uygulamasını öğrencilerin barınma sorununu göz önünde bulundurmadan hayata geçirince bu illerdeki ev sahiplerinin elde ettiği rant katlandı. Konut sorununun yüz yüze eğitime geri dönüldüğü bir dönemde artması da öğrencileri daha da zor durumda bıraktı.

Sorunu çözmenin yolu da kredi dağıtmaktan değil, herkesin insanca yaşayabileceği konutlara erişimin temel bir hak olarak ortaya konmasından geçiyor. Bu konuda da ancak barınamayanlar hareketi ve benzeri mücadeleler böyle bir hak talebinin yolunu açabilir.

*Bu yazı Komite Dergisi’nin Kasım 2021 tarihli 27. sayısında yayınlanmıştır.