Altın tabağa konup yenmiyor!

Maden ve enerji havzalarındaki sıfır maliyetle sermaye üretimi, Türkiye’deki egemen sınıfın en verimli sermaye birikimi yaratma sahası. Doğrudan dev maden şirketleri ile karşı karşıya kalan köylülerin mücadelelerinde örneğin İliç’te direnen tek köylüye açılan 150 davada, zeytin yönetmeliğiyle bir gecede tüm zeytinlikleri sermayeye peşkeş çekme girişimlerinde, köylülerin direnişlerine destek veren hak savunucularına verilen cezalarda vb. gördüğümüz üzere devlet söz konusu sermaye birikim rejimini korumak için agresif bir siyaset yürütüyor.

Zenit Madenciliğin, Simav ile Tavşanlı arasında kalan Dağardı, Kavaklı, Örencik, Evciler köylerini içine alan Eğrigöz dağına altın madeni açma projesi köylülerin direnişi ile kamuoyunda görünürlük kazandı. Zenit Madencilik şirketine biraz yakından baktığımızda sermayenin ilişki ağlarını ve devletin tüm olanaklarını seferber etme halini daha iyi anlayabiliriz. Zenit hisselerinin yüzde 53’ü Özaltın Holding iştiraki Özaltın İnşaata ait. Özaltın İnşaat, Cengiz İnşaat ortaklığıyla doğayı talan etmede nam salmış bir şirket. Artvin maden projesinde birlikteler, iki şirketin ortak kurduğu Kalehan Enerji şirketiyle el birliğiyle köylüleri mülksüzleştirip, doğanın tüm kaynaklarını kâra dönüştürme peşindeler. Zenit’in geri kalan yüzde 47 hissesi ise Proccea ve Ariana şirketlerinde. Bu şirketleri mercek altına alınca Türkiye’de altın talanına başlayan devlerden Kanadalı El Dorada Gold ile karşılaşıyoruz. El Dorada Gold Türkiye’de tesislerini Proccea şirketine ihale ediyor. Ariana ise İngiliz sermayeli bir şirket. Yabancı ve yerli sermaye ile kurulmuş Zenit’in gözü yalnızca Eğrigöz dağında değil. Balıkesir-Sındırgı’daki siyanürlü madene “Kızıltepe”, Kütahya Simav-Örencik’teki siyanürlü maden projesine de “Tavşan” ismini veren şirket, bu iki projeyi bir araya getirerek “Kızıl Tavşan Altını” projesini yaklaşık 75 km’lik bir alanda hayata geçirmeye çalışıyor. Yalnızca Tavşan projesinin hedefi yılda bir ton ham altın çıkarmak. Şirketin beyan edeceği miktar üzerinden yüzde 8 avantasını alacak sermaye devleti hiçbir ideolojik perde örtünmeksizin köylülerin karşısına dikiliyor. 8 Ekim 2021 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ÇED dosyasını onayladıktan sonra, Zenit şirketinin mühendisleri köylülere gidip “Devlet bizden yana, güzellikle satın, yoksa biz el koyacağız” diye boşuna demiyor. Örencik köyü maden ocağı yapılacak hilal şeklinde dağların tam ortasında kalıyor. Etraf köylerden de etkilenecekler olacak elbette, hatta tüm Susurluk Havzasında suları kirletecek bir proje, ama Örencik köyünün etrafı kazılacak. O yüzden madene karşı en büyük direnç burada. Zenit şirketinin baskılarına direnen, jandarmaların gece yarısı uyandırmaları ve tehditleri ile mücadele eden köylüler 28 Ekim’de Cumhurbaşkanlığı kararnamesinde arazilerine gelen acele kamulaştırma kararı ile bir darbe daha aldılar.

Köyde 34 hane aralarında topladıkları paralarla ÇED raporuna itiraz etti ve acele kamulaştırma iptal davası açtı. 28 Şubat’ta ÇED itirazını değerlendirmek üzere gerçekleşen bilirkişi keşfi sırasında köylülerle sohbet etme fırsatı yakaladık. Örencik’te geçim kaynağı hayvancılık ve ormancılık, yaşayanların çoğunluğu ise eşini kaybetmiş kadınlar. Hemen hepsinin çocukları geçim derdi sebebiyle Soma’dalar. Erkekler madenci olmuş, kadınlar da madenci eşleri. Mezarlarından, sit alanı ilan edilmesi gereken mağaralardan, Eğrigöz’ün billur suyundan konuştuk. Bunlar hızlı geçen gündemler. Esas dert edindikleri maden yapılırsa çocuk ve torunlarının nasıl beslenecekleri. Köyden yağ, süt, peynir, salça göndermeseler çocuklar, torunlar yaşayamaz diyorlar. Başlıktaki cümle Kütahya Simav Örencik köyünde altın madenine karşı direnen Fatma teyzenin cümlesi. Çokça tekrarlandı buna benzer cümleler. Mevcut ekonomik krizle beraber açlık sorunu ilk kez bu ciddiyette gündeme geldi ve pandemi ile derinleşti. Bu süreçte bazı çelişkiler görünür hale geldi. Örencik’te madene karşı verilen mücadele ile Soma’da madencilerin örgütlenme ve hak arayışı zeminleri birbirinden uzak değil, bilakis iç içe aynı sınıf mücadelesinin farklı görünümleri. Köylünün toprağını koruma mücadelesi Soma’daki madencinin örgütlenmesi önünde korkularını aşması için de etkin bir neden. Bu bağlantılar mücadelede yol gösterici olmalıdır. Sermayenin hükmünün sürdüğü her yerde ve her koşulda direnmek ve direnişi emekçilerin birleşik gücünü tesis edecek şekilde merkezileştirmek mücadelenin ekolojik boyutunu da güçlendirecektir. Sınıf çelişkisinin yeniden üretim sürecini ihmal eden ve bağımsız bir ekolojik mücadele olabilirmişçesine yürütülen tartışmaların hakikat dışı düzlemleri de ancak tarihsel hakikatten hareketle geliştirilmiş bir mücadele tarzının edimselleşmesi ile açığa çıkarılabilir.

*Bu yazı Komite Dergisi’nin Haziran 2022 tarihli 30. sayısında yayınlanmıştır.