Çalışmanın ya da çalışamamanın getirdiği acı

Uğur Şahin Umman’ın birçok farklı sektörden ve meslekten 65 kişi ile gerçekleştirdiği mülakatlardan ve mobbing, çalışma şiddeti, iş cinayetleri, meslek hastalıkları gibi kavramlara dair tartışmalardan oluşan Çalışma Acısı adlı kitabı geçtiğimiz Haziran’da İletişim Yayınları tarafından yayınlandı. Aslı Odman ve Eylem Can gibi işçi sağlığı ve güvenliği konusunda yıllardır emek eden isimlerin dayanışması ile ortaya çıkan kitap bizi tanıdık ama bir o kadar yeni bir kavramı düşünmeye davet ediyor: Çalışma acısı.

Çalışma acısı kısaca çalışma koşulları ve iş kaynaklı, insan vücudunda fiziğinde ve ruh sağlığında meydana gelen ıstırap ve acı olarak tanımlanıyor. Bu kavram ilk olarak Fransa’da Marie Peze isimli bir psikolog tarafından ortaya atılmış, Türkçeleştirmesi ise Aslı Odman’a ait. Peze elindeki verilere baktığında birçok travma sonrası stres bozukluğunun, depresyonun, anksiyete kaynaklı fiziksel ve psikolojik hasarların işyeri ve çalışma kaynaklı olduğunu fark ediyor ve bu deneyimleri çalışma acısı olarak kavramsallaştırıyor. Fransız işçi sınıfının örgütlülüğü ve 1970’li yıllarda başlayan neoliberalizmin çalışma yaşamını donattığı yeni kapitalist silahlarla beraber Fransa’da çalışma acısı uzun bir süredir işçilerin, sendikaların ve politik söylemin konusu. Öyle ki Fransa’da bugün işçiler çalışma acısı kaynaklı tedaviye erişebiliyor, bu alanda uzmanlığı bulunan doktorlara ulaşabiliyor ve bu konuda rapor alabiliyor. CGT (Fransız Genel Emek Fedarasyonu) öncülüğünde çalışma acısı ve meslek hastalıklarına önlemek için eylemler düzenleniyor.

Kitap bize çalışma olgusunun ne kadar toplumsal, ruhsal ve fiziksel bir olgu olduğunu en çarpıcı yaşanmışlıklarla hatırlatıyor. Temelleri Püriten anlayışa kadar götürülebilir olan ve kapitalist kültürle beraber hayatımızda kutsal bir çaba haline gelen çalışma olgusunun patron-işçi ikiliğinde uzlaşmaz çelişkiler içerdiği açık, bu anlamıyla patronun mutlak kar maksimizasyonuna dayanan bu ilişki biçiminde işçinin ruh ve bedensel sağlığını korumak birincil öncelikler arasında değil. Üstelik işçiler olarak bizler çalışma eylemini uzun yıllardır yalnızca aç kalmamak ve barınmak için ‘zorunlu’ olarak gerçekleştiriyoruz. Dolayısıyla varoluş gücümüzü arttırmak şöyle dursun bizleri ‘borçlu ve tükenmiş’ birer ‘posaya’ dönüştüren bu eylemin kutsal değil zararlı olduğu ortada.

Umman bu zarar biçimlerini üç kategoriye ayırıyor: Ölümcül iş kazaları, zamana yayılmış iş cinayetleri ve çalışma acısı. Çalışma acısını ise iki alt başlıkta incelemek mümkün, performans sistemi kaynaklı mobbinge bağlı hasarlar ve yapısal güvencesizliğin parçası olarak psikososyal baskıya bağlı hasarlar. Kitapta çalışma acısının beş temel belirtisi tespit ediliyor; psişik bozukluklar, sindirim bozuklukları, dermatolojik bozukluklar, kardiyovasküler bozukluklar ve davranış bozuklukları. Tam bu noktada çalışma acısı ve şiddetinin işyeri içinde hem yatay hem de dikey olarak yaşandığını ve yüksek gelirli ile düşük gelirli işçiler arasında bu açıdan büyük farklar bulunmadığının altı çiziliyor, eleştiriye açık bir şekilde. Mavi yakalı bir işçi insan sağlığına zararlı olmadığını kanıtlamak için siyanür havuzunda yüzdürülürken beyaz yakalı bir işçi işyerindeki halıfleks ve klimanın yarattığı hava kirliliği yüzünden bir yıl içinde sayısız ameliyat geçirip süreç sonunda yüzde 42 engelli hale gelebiliyor. Umman’ın çabası biraz da bu ortaklığa işaret etmek esasında, “çalışma acısı, meslek hastalıkları ve iş cinayetlerini sınıf mücadelesinin gündemi ve birleştirici unsurlarından biri haline getirebilir miyiz?” diye sormak.

Çalışma acısıyla beraber en yakıcı gündemlerimizden biri olan çalışamama acısı kitaptaki en önemli başlıklardan biri; güvencesizlik, borçluluk ve işsizlik korkusunun katlanılabilir kıldığı çalışma acıları, meslek hastalıkları ve çalışma acıları yüzünden ‘çalışmaya layık olma statüsünü kaybetmişlerin’ acısı ve hemen yanında işsizliğin getirdiği psikososyal baskı. Tüm bunların birleştiği bir nokta var, “Sermaye sınıfının zenginliği işçilerin hastalanması ve ölmesi üzerinden yükseliyor.”

Umman bu eseri, maden işçilerinin hak arama mücadelesinde kaybettiğimiz Bağımsız Maden-İş Sendikası Kurucu Onursal Başkanı Tahir Çetin ve iş cinayetinde kaybettiği babasının tazminat hakkı mücadelesini veren Ali Faik İnter’e adayarak, geliriyle Soma’da genel merkezi bulunan Bağımsız Maden-İş Sendikası’nın kütüphane kurmasına katkı sunacaktır. İş cinayetlerinde hayatını kaybetmiş işçilerin adlarını unutmayacak, anılarını sınıf savaşımızda yaşatacağız.