Gençliğin yıkıcı yaratıcı gücünü örgütlemek mümkün

Neoliberalizm uzun yıllardır dünyanın her yerinde hayatın her alanını sermaye sömürüsüne sınırsız bir biçimde açmakta, dünya halklarını derin bir yoksulluk batağına saplamaktadır. Sistem bu doğrultuda geniş bir proleterleşme dalgasını beraberinde yaratmakta ve halk kesimlerinin tamamını sınırsız sömürü ilişkilerine göbekten bağlanmaya sistematik bir biçimde mecbur kılmaktadır.

Bu süreçte kapitalizmin gençlere ve eğitim sistemine biçtiği roller de değişmiş, gençler sanattan, politikadan, felsefeden, kısacası insanlıktan ve hayattan arındırılmış, sadece iş hayatında işine yarayabilecek bilgilerle donatılmış, sömürü ilişkilerine göbekten bağlı geleceğin profesyonel işçileri olarak konumlandırılmıştır. Eğitimin içeriği ise buna paralel olarak piyasacı bir akıl ile şekillenen, çalışmak, kazanmak, en kaba tabiri ile kendi gemisini yüzdürebilmek dışında bir şeyle ilgilenemeyen, bu hususu hayatın yegâne amacı haline getiren geleceğin proleterlerini ve onların yedeklerini iş hayatına hazırlayan bir mantıkla değiştirilmiştir.

Bu dönüşüm doğrultusunda eğitim kurumları da zorunlu olarak büyük yapısal değişikliklere uğramış, bu süreçte büyük bir “pazar alanı” olarak kendini tesis etmiştir. Eğitim kurumlarında kamusallık olgusu yerini büyük oranda piyasa kurallarına terk etmiş, kamu kaynaklarından yani halkın birikimlerinden karşılanan eğitim hakkı yine halka pazarlanmaya başlanmıştır. Bu devasa pazar alanı içerisinde gençlerin her biri geleceğin işçileri olarak eğitilmesinin yanı sıra bir müşteri olarak da konumlandırılmıştır. Bu sayede gençler kitlesel olarak borçlandırılmış ve aynı zamanda bulundukları alanda ucuz işgücü olarak kullanılmaya başlanmıştır. Yani gençlik kitleleri henüz iş hayatına dahi girememişken sömürü çarklarının içerisinde merkezi bir noktada yerini almış bulunmaktadır. Burada temel hatları ile ortaya koymaya çalıştığımız bu dönüşüm süreci çok daha ayrıntılı bir biçimde Komite Dergisi’nin 29. sayısında “Gençliğin Devrimci İnşası Açısından Gençliğin Gücünü Fiile Dönüştürmek” isimli yazımızda işlenmektedir.

Kabaca tariflemeye çalıştığımız bu dönüşüm süreci kaçınılmaz olarak gençlik profilinde ve siyasetinde de büyük değişimlere yol açmaktadır. Gençlerin geçmişte toplum içerisinde durdukları görece yarı aydın, imtiyazlı konumdan bir sömürü ve kâr odağı konumuna gelmesi kendilerini doğrudan bağlayan sorunların dışında kalan meselelerde politik bir özne ya da önder olarak var olabilmesinin yani diğer toplumsal kesimlerde cereyan eden meselelere eğilebilmesinin, buralarda öncülük misyonu edinebilmesinin maddi şartlarını büyük oranda ortadan kaldırmaktadır. Bu sürece paralel olarak gençliğin dönüşen ve dönüşmekte olan maddi koşullarını göz ardı ederek onlara 68’in devrimci gençleri ile aynı doğrultuda bir misyon biçerek ortaya konulmaya çalışılan siyaset zeminlerinin de oldukça daralmış olduğunu, genç kitlelerden büyük oranda bir karşılık bulamadığını deneyimlemekteyiz. Ancak yine bu süreçte gençleri kuşatan sömürü odaklarına karşı kendi maddi koşullarını doğrudan etkileyen barınma sorunu, KYK borçları gibi meselelerde yeni örgütsel biçimlerde politik bir özne olarak var olma istencinin de yükseldiğini gözlemleyebiliriz. Bu açıdan bahsettiğimiz dönüşüm, emekçi halk kesimleri ve gençleri arasında siyasal çıkar zeminini ideolojik ve pratik olarak pekiştirmektedir ve verilen politik reaksiyonları benzeştirmektedir.

Anlatmaya çalıştığımız bu durum en net şekli ile Barınamıyoruz Hareketi ve KYK Borçluları Hareketi’nde somutlaşmaktadır. Bu iki örnek özgün hareket formları ve uzun süredir sessizliğin hâkim olduğu gençlik tabanında büyük bir karşılık bulabilmesi, hareket içerisinde bulunan gençlerin çok büyük bir bölümünün herhangi bir siyasal mensubiyetinin ya da deneyiminin olmaması ve sadece kendi sorunları ekseninde meydana gelen hareket içerisinde özneleşmesi verdiğimiz önermeleri doğrular niteliktedir. Anlatmaya çalıştığımız durumu daha somut bir düzlemde inceleyebilmek için KYK Borçluları Hareketi’ne bakmak faydalı olacaktır.

KYK Borçluları Hareketi, yaklaşık üç yıl önce gençlerin uzun yıllardır mevcut olan somut, yakıcı bir sorununun etrafında tabanın dayattığı bir ihtiyaçtan doğdu ve yine bu ihtiyaçlar doğrultusunda şekillenmeye devam etmekte. Sorunun çözümünü somutluktan ve tabanın ekseriyetinden uzak herhangi bir temsil eylemliliği yerine doğrudan muhatabına, olabilen en yalın biçimi ile yalvarma yakarmadan veya ricacılıktan uzak bir biçimde öz gücünün el verdiği oranda dayatmak üzerine bir siyasal hat şekillendirdi. Bu süreçte yüzlerce genç böylesine bir baskıcı siyasal ortamda yer yer kollukla karşı karşıya gelmeyi, fişlenmeyi, sicilinin bozulmasını dahil pek çok şeyi göze alarak aktif bir mücadele öznesi olarak rol aldı. Hareket kendini ilmek ilmek gençlik tabanında dokuyarak sosyal medyada, sokakta, sandıkta ve pek çok alanda taleplerini siyasal arenada dayatabilecek gerçek bir güç yarattı ve konuya dair her gelişmenin somut bir tarafı olarak kendini var edebilmeyi başardı.

Geçtiğimiz günlerde KYK borçlarının, uygulanan yüksek faiz nedeni ile gençlere öğrenim sürecinde verilen anaparadan katbekat fazla seviyelere ulaşmasının ardından borçlu, işsiz, geçinemeyen gençlerin yıllardır binbir emekle ördüğü bir hareketin var ettiği somut birikimin taleplerini doğrudan düzen siyasetine dayatması ile faizleri sildirtmeyi başarmıştır. Ancak gençlerin örgütlülükleri ve var ettikleri güç sayesinde edinilen bu kazanım düzen partilerinin arasında gerçekleşen sandık salvolarına dönüştürülerek, gençlerin mücadeleleri görmezden gelinmeye çalışılmıştır. Fakat ne kadar üzeri örtülmeye, görmezden gelinmeye çalışılsa, ana akım medyada yer verilmese de bu kazanım gençlerin tabanda meydana getirdiği somut gücün bir ürünüdür. Bu açıdan maden işçilerin önderi Tahir Çetin’in sözünü hatırlamak, unutmamak ve kendimize rota bilmek gerekir: Gerçeklik tabandadır.

Mücadele Öğretir, Özgürleştirir

Bu süreçte sadece borçlarının silinmesi için mücadeleye başlayan onlarca genç arkadaşımız mücadele içerisinde kendinden ve sorunun muhatabından yola çıkarak sömürü düzenini çok boyutlu olarak tanıyarak, kendi verdikleri mücadelenin ancak sömürü düzenine yani kapitalizme karşı verilen topyekûn bir mücadelenin bir parçası olduğu gerçeğini mücadele içerisinden, mücadelenin deneyiminden çıkartarak ortaya koydu. Bu doğrultuda nerdeyse doğduklarından beri başka bir düzenin somutluğu şöyle dursun başka bir hükümet bile görmemiş olan onlarca gencin bilincinde düzen karşısında mücadele edilmesi gerekliliğinin nüveleri ortaya çıktı. Bu durum yüzlerce hatta binlerce gencin bu temelde meydana gelen mücadele pratiklerinde devrimcileşmesinin olanaklarını göstermesi bakımından bizler için ayrıca önemlidir. Devrimci bir gençlik siyasetinin kitleler içerisinde, kitlelerle birlikte verilen mücadele pratiklerinde yaygınlaşabilmesi ve gerçek bir güç odağı olabilmesi mümkündür.

İçerisinden geçtiğimiz süreçte gençlerin sorunlarının çok daha derinleşerek devam edeceği ve buna paralel olarak gençlik kitlelerinde var olan öfkenin yer yer kendiliğinden tepki patlamalarına da yol açacak biçimde artacağı aşikâr olarak görülebiliyor. Emekçi halk kitlelerinin ve gençliğin içerisinde bulunduğu bu sömürü kıskacını her geçen gün daha da daraltmak isteyen sermaye bunun için her yeni gün yeni bir hamle yapıyor. Bizlerin pür dikkat odaklanması gereken yer ise bu saldırıları göğüsleyebilecek somut bir karşı güç inşa edebilme olanaklarıdır. Bu açıdan KYK Borçluları Hareketi ve Barınamıyoruz Hareketi tabanda geniş bir karşılık bulabilme ve siyaset üretme tarzları ile etkin bir güç siyasetinin gençlik tabanında nüvelerini taşıyan en somut örnekler olması bakımından özel bir noktada durmaktadır.

Bu süreçte gençlik odaklı siyaset merkezleri temsil siyasetinin bataklığında az olan güçlerini de soğurmakla meşgulken, kopuşçu çizgiyi sürekli kılmak isteyen bir devrimcilik anlayışını benimseyenlerin asıl görevi, bu hareketlerin deneyimlerini kuşanarak, çok daha tabandan yani genç kitlelerin bağrından yeni hareketler yaratabilmek ve bu mücadelelerin içerisinden çıkanlarla devrimci bir güç siyasetini inşa etmenin yollarını aramaktır.

*Bu yazı Komite Dergisi’nin Eylül-Ekim 2022 tarihli 31. sayısında yayınlanmıştır.