Birçok eleştirmen ve izleyici tarafından 2022’nin en iyi dizisi olarak değerlendirilen Severance (ayırma, ilişkiyi kesme) adlı sizi Apple TV aracılığı ile bu yılın başında izleyiciyle buluştu. Yönetmen koltuğunda Ben Stiller’in oturduğu dizi, bir psiko-bilim kurgu gerilim draması olarak kategorilendiriliyor. Başrollerinde Adam Scott, Patricia Arquette, John Turturro, Christopher Walken gibi iddialı oyuncuların bulunduğu dizinin senaryosu ise Dan Erickson’a ait.
Dizi kısaca karanlık işler çeviren ve o bölgenin tüm kaynaklarına dair bilinmez bir hakimiyeti bulunan Lumon Industries adlı şirket ve bu şirketin çalışanlarıyla ilgili. Bu şirketin çalışanlarıyla ilgili ilginç olan şey ise çalışma saatleri boyunca hafızalarının ikiye bölünmesine izin vermiş olmaları. Lumon, veri güvenliği ve verimi arttırmak amacıyla çalışanların iş dışında işteki anılarını, işyerinde ise iş dışındaki anılarını hatırlayamadıkları bir çip sistemi geliştirmiş. Bu şekilde kişilerin anıları mekânsal olarak bölünmüş oluyor ve çalışırken iş dışında hayatlarına dair gündemleri, duyguları, endişeleri tamamen sıfırlanmış halde çalışıyorlar. Bu onların hal ve hareketlerine mekanik bir hava veriyor olsa da birer robota benzediklerini söylemek çok zor. Daha çok bir bedende iki insanın (dizide bu iki ayrı kişilik, kişinin dışşalı ve içseli olarak adlandırılıyor) yaşamasına benzeyen bu durumda iş dışı hayata dair bir hatıra taşıyamadıkları için robottan çok o şirkette büyüyen birer çocuğa benziyorlar.
Başroldeki Mark karakteri (Adam Scott) eşini kaybetmenin derin kederini yaşayan ve günde 8 saat de olsa bu kederi unutabilmek için bu işe girmiş olan bir veri uzmanı. Yaptıkları işi gizemli ve önemli olarak tanımlayan Mark’ın yaptığı iş ise anlamını ve neyi temsil ettiğini bilmediği ekrandaki kimi sayıların onda yarattığı şiddetli duygulanıma göre onları kategorize etmek. Burada tanımlanan dört temel duygu ise üzüntü, eğlence, korku ve kötülük. Dolayısıyla bu distopik işyerinde kişilerin duygulanımları birer üretim aracına dönüşmüş durumda ve istismar edilmekte. Dış hayattaki toplumsal durum, özel hayatları, sevgi ve korkularına dair hiçbir şeyi hatırlamayan bu kişilerin bu yöndeki tek tahmini ise dışarıdaki durumun gerçekten berbat olduğu için bu işe razı oldukları. İşe girinceye kadarki tüm bilgi, anı ve duygularından yoksun bu kişiler için iş yeri sıfırdan bir hakikat üretmiş durumda. Şirketin kurucusu tanrısal bir imge ve onun öğütlerinden oluşan el kitabı adeta kutsal kitap gibi muamele görüyor. Pek tabii bu kitap en verimli ve disiplinli Lumon çalışanını tarif ediyor.
İşçilere verilen hediyeler normal hayatta kimsenin hoşuna gitmeyecek absürtlükte kimi ofis nesneleri ve şirketin her yeri şirketin ideolojisine göre manipüle edilmiş tarihi tablolarla dolu. Tahmin edileceği gibi dışarıdaki halinizle yani dışsalınızla iletişim kurmak veya bir mesaj iletmek kesinlikle yasak ve bunu denemenin saatler süren psikolojik şiddet gibi yaptırımları var. Dolayısıyla eğer Lumon’dan istifa etmek isterseniz bunun yolu şirket içindeki deneyiminizi asla bilmeyen dışsalınızı ikna etmekten geçiyor. Helly karakteri üzerinden izlediğimiz bu ikna süreci işyerinden her kaçmaya çalıştığınızda aynı yere döndüğünüz kapılar, dışsal benliğinizi ikna etmek için içselinizin çaresizce çektiği videoya dışsalınızın verdiği tehdit dolu ve çalışan haline kendisine bir araç olduğunu hatırlatan korkunç yanıtlar ve intihar etmeye kalktığınızda dahi kurtulamadığınız kimi süreçleri içeriyor.
Severance dizisini Komite Dergisi’ne konu edense bu abartılı distopyanın bugünkü çalışma deneyimlerimize ne kadar benzediği sorusu. Bu benzerliğe dair düşünmeye başlamadan önce dizideki fikrin senarist Dan Erickson’un kişisel iş yaşamına dayandığını belirtmek isteriz. Erickson çalıştığı ofis işlerinde 8 saatin bitmesini nasıl bir arzuyla beklediğini, bu bekleyiş sırasında zaman zaman dış dünyayla iletişimini kesmek istediğini, işteyken çalışmanın ve o işyerinde olmanın ona verdiği kedere dayanabilmek için beynini nasıl kapatmak zorunda kaldığını düşünürken ulaşmış Severance’e. İş ve özel hayat ayrımı söyleminin insanlık dışı tarafını karikatürize şekilde yansıtan bu dizi bugünden çok da farklı bir şeyi anlatmıyor aslında. Bugün de bizlerden hiçbir dert ve sorunumuz yokmuş gibi çalışmamız bekleniyor; bugün de birçoğumuz yaptığımız işin tam olarak ne olduğunu ve neye hizmet ettiğini bilmiyoruz; bugün de işyeri denilen yerler koca denetim mekanizmalarıyla birer yaldızlı hapishaneye benziyor; bugün de işyeri arkadaşlıklarının çoğu dayatılan bireysellik, güvensizlik ve etik değerler yüzünden yalnızca işyerinde kalıyor ve çoğu zaman iş arkadaşlarımızın neler yaşadığını ve hissettiğini bilmiyoruz ve bugün de çoğu zaman işten çıktığımızda işyerine dair hiçbir gündemi hatırlamak istemiyoruz.
Dizideki hafızaları bölünmüş çalışanlar bile şirketin yarattığı tüm korku duvarlarına rağmen ve tüm gerçeklikleri şirketin içindekilere dairken bile bu yaşadıklarını değiştirmek için harekete geçerken bizler de henüz beynimize çipler takılmasına razı olacak duruma gelmeden bir şeyler yapmaya başlamalıyız.