Seçimimiz emekçilere seçeneksizliği dayatan kuşatmayı kırmaktır

Cumhur İttifakı iktidarının yavaş çekim seçime sürüklenme süreci gerek Merkez Bankası rezervlerini gerekse de iktidar koalisyonunu eriterek 14 Mayıs tarihine kavuşmakta. Açık olan tek şey seçimin galibi kim olursa olsun, egemen sınıf seçim sonuçları üzerinde uzlaştıktan hemen sonra, yeni kurulacak yürütme gücünün emekçilere ve ezilenlere acı reçeteyi dayatacağıdır. Fark ilk anda bu acı reçetenin sunum ve halkımıza içirilme şeklinde ortaya çıkacak; bu farkı da küçümsüyor değiliz. Erdoğan bu politika kümesini önce muhalif kesimler sonra da itiraza cüret eden emekçiler üzerinde baskı araçlarını sonuna kadar kullanarak uygular. Gelecek yıl yapılacak yerel seçimler öncesi olası rakiplerini adliye sopası kullanarak eler ve halka bu seçimlerde gördüğümüz EYT benzeri tavizler vermek zorunda kalmaz, dört yıl sonraki ilk seçime kadar da süreci baskıyla yönetir. Kılıçdaroğlu’nun beş benzemezden oluşan koalisyonu eliyle yeni kuracağı yürütmenin böyle bir iç bütünlüğü olamayacağı, yerel seçimlerde büyük kentleri kaybetmemek hedefiyle kimi seçkinlerin popülist demeyi sevdiği türden tavizler vermek zorunda olacağı ve kısa sürede yeniden seçimlerin yapılacağı ortadadır. Her durumda emekçi halkla birlikte açlık yoksulluk anlamına gelen bu politikalara karşı çıkarız, mücadele ve direnişleri örgütlemek için savaşırız. Fakat bu mücadele açısından ikinci seçenek daha elverişli olur. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bu anlayışla hareket etmek uygundur.

Komite Dergisi 7 Hazirandan itibaren genel seçimlerde HDP’ye dönük özellikle onların ifade ettiği barajı aşma hedefi doğrultusunda dayanışma içindedir. Yanlış anlaşılmasın, barajı aşma hedefine esas olarak HDP’nin ana unsuru olan Kürt Halkının, özgürlük mücadelesi siyasi iradesinin arkasında sebatkar, örgütlü ve bilinçli bir biçimde durması ile ulaşılmıştır. Fakat biz etkimiz ne olursa olsun ülkemizde yaygın olan ve işçi sınıfını bölen şovenist eğilim karşısında herhangi bir programatik hedefine kefil olmadan HDP’nin bu siyasetine destek olmayı doğru bulduk. Bu seçimde de bu hattı değiştirme ihtiyacı hissetmiyoruz, her ne kadar baraj sorunu ortadan kalksa da kapatma davası tehdidi ile yola getirilmeye çalışılan, pek çok üyesi ve liderliğinin önemli bir kesimi cezaevinde olan, bu seçim sürecinde hala tutuklama dalgalarına muhattap olan ve bunlara rağmen yasama organında kuvvetli bir biçimde yer almayı amaçlayan bir hareket yokmuş gibi davranamayız. HDP’nin inisiyatif alarak oluşturduğu Emek ve Özgürlük İttifakı, kapatma davasından da kaynaklanan, gerek cumhurbaşkanlığı gerekse de parlamento seçimlerinde ortak siyasi tutum alamama sorunlarıyla maluldür ama bu da bizi değil İttifakın unsurlarını ilgilendirir. Ne de olsa bizim açımızdan bunların hepsinin programatik hedefleri zaten tartışmalıdır. Bizim dayanışmamız, İttifakın yasama organında kuvveti oranında yer alması hedefini desteklersek, devletin şovenist siyasetinin altının bir nebze boşaltılmış olacağı gerçeğiyle ilintilidir.

Komite Dergisi, Millet İttifakı ve Cumhur İttifakı yapılanmalarında temsil edilen sermayedar sınıfı fraksiyonları ve devlet elitleri kümelerinin, aralarındaki çekişmeler ne olursa olsun, tek kutupluluk sonrası yeni bir çatışma ve hegemonya mücadeleleri dönemine girmekte olan dünyada kısalan tedarik zincirlerini Türkiye’ye çekerek emekçilerin canı ve kanı pahasına bir sermaye birikim süreci planlamakta ortaklaştığını uzun zamandır ifade ediyor. Toprakla bağı koparılan, ucuz emek gücü olarak bir deprem coğrafyasında hormonlu kentleşmiş şehirlerde müstakbel enkazlarda yaşamaya mahkum edilen, düşük ücretlerle çalışan, iş cinayetlerinde öldürülen, sahte sendika, tarikat, çete, patron ve onun devleti polisi jandarması cenderesine sıkıştırılan emekçiler bu kuşatmayı elbet kıracaktır. Bu seçimler bu yönde bir adım değil bu kuşatmada başka bir perdenin başlangıcıdır. Bu yeni dönemin kavgalarına hazırlanmak için toplumsal mücadele ve direniş alanlarına odaklanmaya dönük bir strateji ihtiyacını da dile getiriyoruz. Seçimlerin sonucu bu stratejiyi hangi politik dekor önünde hayata geçirmek için mücadele edeceğimizi belirleyecek. Bu dekorlardan birinin yukarıda ifade ettiğimiz gibi ajitasyon ve propaganda özgürlüğü açısından bir dönem daha elverişli olması beklenir ama bundan yaralanabilmek için bile kendinizi düzeniçi reformist safsatalara kaptırmamalı, “Anadolu’daki küresel fabrikanın” uçsuz bucaksız işiliklerinde ter döken işçilerin arasında, bu emekçilerin yaşamaya mahkum edildiği müstakbel enkaz alanlarında köklenmeli ve işçi hareketini omurgasından tutup hareketsiz kılan, sahte sendikaların da dahil olduğu, o korkunç toplumsal ve politik cendereye kafa tutmalısınız. Biz bu kavgaya talibiz.

İsyan, Devrim, Özgürlük.