Komite Dergisi 34. sayısı yeni formatıyla çıktı!

Dört aylık teorik/politik yayın formatıyla yoluna devam eden dergimizin yeni formatında ilk sayısı çıktı. “Küresel Fabrika ve Proletarya Devrimciliği” manşetiyle çıkan 34. sayımızın sunuş yazısını sizlerle paylaşıyoruz.

Sunuş

Komite Dergisi yeni formatıyla karşınızda. İki ayda bir çıkarttığımız ve çeşitli yerellerdeki yoldaşlarımızın çevreleriyle iletişimi, bağ kurmaları ve siyasi pozisyonlarını bilinir kılmalarına fayda sağlayacağını düşündüğümüz eski formatın daha fazla sürdürülmesinin getireceği ek faydanın günümüzde basılı bir yayını finanse etmenin yüklediği mali külfetle başabaş geldiği noktada o eski formatı devam ettirme ihtiyacı duymamaya başladık. Bununla birlikte faaliyetin ulusal kamuoyunda bilinilirliği, görünürlüğü ve etkisi belli bir noktaya geldiği için de 21. Yüzyılda sosyalist kuramın siyasi pratiğimizi koşullandıran veçhelerini daha analitik bir biçimde ele almak ve bu tatışmaları dergiyi dağıttığımız dostlarımızı da aşan bir yaygınlıkla gerçekleştirmek bir zorunluluk olarak kendini daha fazla dayatmaya başladı. Komite Dergisinin bu yeni formatıyla ilk sayısı bu mülahazaların sonucunda elinizde bulunmaktadır. Bu yeni formatta, kuramın siyasal pratiğimizi koşullandıran bir başlığı her sayıda bir dosya konusu olarak derinlemesine incelenecek, tabi bunun yanında sayının çıktığı dönemde siyasi önem taşıyan olaylara dair gerekirse dosya dışı yazılara da yer verilecek.

Bu yeni formatta hazırladığımız ilk sayı için “Anadolu’da Küresel Fabrika” başlığını dosya konusu olarak belirledik. Bunun birkaç sebebi var. Her şeyden önce bu ifade hem işçi çalışmamızda gerek örgütlenme, gerek propaganda aşamalarında çokça kullandığımız, metinlerimizde de sıkça geçen bir şiar haline geldi. Fakat aynı zamanda bu ifade,Türkiye’nin küresel kapitalizme eklemlenme biçiminde gücel politik ekonomiyi ve sosyopolitik dokuyu yeniden biçimlendiren bir aşamayı imliyor. Kırsalın boşaldığı, tarımın milli gelirdeki payının minimuma indiği, doğal kaynakların talan edildiği, kentlerin şiştiği, içlerinin hizmet sektörü etraflarının ise organize sanayi bölgeleriyle dolduğu, nüfusun önemli bir kısmının ücretli haline geldiği bir dönem bu. Kısacası yurttaşların yaşam kalitesini düşüren, uzun vadede onları yoksullaştıran hatta yurttaşlık haklarından dışlayan bir sanayileşme bu. Bu aşama küresel olarak da, 20. Yüzyılın başında finans kapitalin başat konuma geldiği kapitalist üretim tarzının emperyalist aşamasının yaygın bir devrimler süreciyle ortadan kaldırılamaması sonucu ortaya çıkan (geç kapitalizm, dekadan kapitalizm gibi terimlerle nitelenen) ileri çürüme haline de denk geliyor. Bu çürüme esas olarak proletaryanın siyasi ve toplumsal örgütlülüğünün dağılması, sürekli savaşlar, köleci üretim tarzlarıyla karşılaştırılabilir servet farklılıkları ve kapitalist üretim tarzının bizzat insan türünün varlığını tehdit eder hale gelmesiyle kendini belli eder. Bir anlamda Roza Lüksemburg’un işaret ettiği barbarlık seçeneğinin vücut bulmuş halidir. Dolayısıyla “Anadolu’da Küresel Fabrika” ifadesi Türkiye’nin güncel politik ekonomisini imlediği gibi küresel olarak da içinden geçmekte olduğumuz döneme dair bir tanımlamaya da işaret eder. Tam da bu yüzden oralardaki yoldaşlar pekala Bangladeş’te küresel fabrika, Ekvador’da küresel fabrika, Tanzanya’da küresel fabrika diye yayınlar yapmış olabilir. Bu küresel trendin ve son dönemde siyasal faaliyetimize yön veren bu tespitin biraz daha açık biçimde ifade edilmesi ihtiyacı olduğunu fark düşündüğümüz için ilk sayıdaki başlık tercihimiz bu oldu.

Bu sayının dosyasında beklenebileceği gibi bu ifadeyi kullanmamıza ilham veren Metin Özuğurlu’nun kitabının bir değerlendirmesine yer verdik. Bütün dünyayı tek bir üretim bandı gibi birbirine bağlayıp üretimin ulusal değil sınıraşan bir olgu olmasına olanak sağlayan küresel tedarik zincirlerine dair bir analiz de sayıda yer alıyor. Aynı zamanda bu tedarik zincirlerinin çağdaş emperyalizm içindeki yeri ve önemine dair Endonezyalı Marksist araştırmacı İntan Suwandi’nin bir yazısını da çevirdik. Türkiye’nin kapitalizme eklemlenme sürecinin tarihçesini yani Anadolu’da küresel fabrikanın inşasına giden süreci üç ayrı dönemde inceleyen bir değerlendirme ve bu dönemde kapitalist devlete karşı mücadele yolları üzerine bir yazı da dosyada mevcut. Son olarak özellike Türkiye’nin bir deprem ülkesi olmasından hareketle neoliberal küreselleşme çağının felaket kapitalizmi yaklaşımının Anadolu’daki küresel fabrika açısından işlevselliğine odaklanan bir analiz de dosyanın içeriklerinden biri.

Feuerbach üzerine 3. tez toplumsal durumun maddi koşullarını ancak insan faaliyetinin değiştirebileceğini vurgulayıp, ama bizzat bu koşulların ürünü olan insanların bu koşulları değiştirebilmesini sorunsallaştırarak eğitimcileri kim eğitecek diye sorar. Bu sorunun üstünden atlayan klasik materyalizm toplumu ikiye ayırmak zorundadır: erdemliler ve eğitilmesi gerekenler. Marx’a göre bu saçmalıktır. Zira toplumsal durumu ve aynı zamanda toplumsal durumu değiştirmek isteyenleri bunu yapabilecek şekilde dönüştürebilecek olan yegane faaliyet devrimci faaliyettir. Ancak devrimci faaliyet içinde olanlar kendilerini ve sonucunda her yerde insanı zincire vuran bu toplumsal koşulları değiştirebilecektir. Marx’ın yayınlamayı düşünmeden kaleme aldığı bu aforizmaları onun ölümünden sonra yayınlayan General, bunları daha anlaşılabilir kılmak için biraz değiştirmiş bazı ekler de yapmıştır. 3. tezde toplumu erdemliler ve eğitilmesi gerekenler diye ikiye ayıranları bir ütopyacı sosyalist olan Owen takipçileri ile eşitler. Fakat biraz düşünülürse tezler yayınlandığı zaman bile etkinliği kalmamış Owencılık dışındada bu yaygın bir tutumdur. Belli bir hayat tarzına, ideolojiye, eğitime, toplumsal kategoriye hatta belli bir partinin üyeliğine sahip olanların devrimci faaliyet içinde bulunup bulunmamalarına bakmaksızın sadece özleri, kimlikleri, yaftaları, diplomaları ve hatta taşıdıkları rozetlerinden dolayı dünyayı değiştirebileceğine inanmak isteyenler bugün de var. Zaten General de yayınladığı versiyonda belki de inançlı bir SPD militanı olduğu için kendini değiştirme ifadesini de yayınladığı metinden çıkarır.Kendini değiştirmek meşakkatli iştir.

Biz bugünün devrimci faaliyetinin peşindeyiz; kendimizi ve Anadolu’daki küresel fabrikanın hakikatinin çürümüşlüğünü değiştirecek devrimci faaliyetin. Bunun yolunun boylu boyunca ve tüm imkanlarımızla Anadoludaki küresel fabrikanın sömürü alanlarında toplumsal mücadeleleri harlayacak biçimde konumlanmaktan geçtiğini düşünüyoruz. Bütün imkanlarımızı bu yönde seferber ediyoruz. Günümüzün devrimci faaliyeti budur, bizleri dönüştürecek ve böylece emperyalist düzenin coğrafyamızda yarattığı hakikatin çölünde kurtuluşa dair umudu yeniden yeşertmemizi sağlayacak faaliyet budur. Yeni formatta ilk sayımızı ne kadar yapabiliyorsak o kadar bu hakikatin çölüne ışık tutmak üzere hazırladık. İyi okumalar.