Kabahatin çoğu kimde?

Yazarlığını Kemal Özdemir’in, yönetmenliğini Galip Görür’ün yaptığı “3 Maymun” adlı tiyatro oyunu, geçtiğimiz günlerde 3. havalimanı işçileri ile dayanışma çağrısı yaparak prömiyerini gerçekleştirdi. “Ülkenin şantiyesinden hiçbir şeye bakan 3 maymunu” izlediğimiz oyun, kara mizah unsurları içeren bir politik tiyatro. Hem nesnel hali hem de politik ve kurumsal olarak tamamlanamamış haliyle bir inşaat şantiyesini andıran ülke ve bu ülkede güvensizlikle, bireycilikle karakterize olmuş toplum; “3 maymun” metaforuyla tanımlanmaya oldukça uygun. Oyunun meramı; iş cinayetlerini, bununla bağlantılı olan hukuk sisteminin ve polisin sermaye yanındaki tutumunu, işçi sınıfı örgütlenmesinin güçsüzlüğünü ve kleantalist bağlarla örülen sınıf ilişkilerini anlatmak ve bu yakıcı hakikati olabildiğince fazla insana duyurabilmek. Bu teşhiri, en hakiki insan faaliyeti olan sanat yoluyla yapmak ise oldukça umut verici bir çaba.

Oyunda, sıradan 3 işçinin ve anti-kahraman olarak karakterize edilen Adem’in hikayesi bir inşaat şantiyesinde geçiyor. Sevgilisini bırakıp iş bulmaya başka bir şehre gelen Adem’in, memleketlisi olan ustabaşından iş istemesi ve aralarında oluşan ilişkide hakim olan minnet duygusunun neden oldukları yer yer diyaloglarda gözlemlenirken; Adem’in şantiyedeki iş cinayeti sonucu hayatını kaybetmesine dair hikayedeki diğer 3 işçinin, devletin ve patronun tutumu hakikati oldukça karikatüristik bir şekilde yansıtmakta. İşçilerin içerde kalmış iki aylık maaşlarına ve yaşanan iş cinayetlerine karşı itirazlar yükselten, eylem örgütlemeye çalışan işçi önderine dair kayıtsızlık ise yine oldukça gerçekçi.

İşçiye “3 maymunu” oynadığı için “Kabahatin çoğu senin canım kardeşim” diyen oyun, bize göre, merceği işçinin üç maymun halinden sorumlu olan sınıf mücadelesi içindeki öznelere tutmalı. Biliyoruz ki işçi sınıfı, bulunduğu nesnel koşullar ve hegemonik ideoloji dolayısıyla kendiliğinden bir devrimci bilince, kapitalizmin yıkılması gerektiği fikrine erişemez. Bu bir basiretsizlik ilanı değil, somut durum tahlilidir. Sınıf bilinci, sınıf mücadelesi içinde gelişir ve ancak bir devrimci odağın iktisadi çelişkilere yönelen mücadeleleri, kapitalizme karşı sürecek bir mücadeleye dönüştürdüğü ölçüde devrimcidir. Sadece küçük burjuva ideolojisi işçi sınıfının örgütsüz haline bakarak Marx’ı, sosyalist teoriyi ve hatta işçiyi suçlar. Bu tutumun bir adım ötesi; işçi sınıfının bir bilinç ve mücadele yaratmak konusunda başarısız olduğunu var sayarak başka toplumsal çelişkilerin/dinamiklerin peşine düşmektir. Oyunun ve öznelerinin “işçicilik” ve ajitasyondan kaçınmak adına sundukları eleştirel dile saygı duymakla beraber 3 maymunu oynayan solda konuşlanmış siyasal partilere, örgütlere ve sendikalara Vladimir İlyiç Lenin’in 1900 yılında kaleme aldığı “Hareketimizin Acil Görevleri” adlı yazınını hatırlatmayı kendimize görev sayıyoruz. Lenin’e göre “esas görev” asla unutulmamalıdır; işçi sınıfının politik gelişmesini ve politik örgütlenmesini kolaylaştırmak. Yine 1902 tarihli “Ne Yapmalı?” adlı kitabından aktaralım; sınıf bilinci, karşılıklı ilişkiler alanında gelişir. Sosyalistler, bu yüzden halkın bütün sınıfları arasına girmelidir. Türkiye solundaki hakim küçük burjuva aklını ifşa etmek için bu alıntılar dahi kafidir. Halkı ezen ve ezilen olarak değil de yobaz ve aydın olarak sınıflandırarak kentli-laik orta sınıfın peşine takılan, sendikacılık oynamaya devam edebilmek için sistem partilerinin sözünden çıkmayan, işçilerin nesnel koşullarını kavrayamayacak derecede “henüz kaybedilmemiş” mekanlarına hapsolurken oyunda da işçileri mücadeleye katamayınca onlara “sizi köleler sizi” diye çıkışan işçi önderinde somutlaşan, işçilere yukarıdan bakmaktan bir an olsun vazgeçemeyen, ezber yöntemlerini ve geçmiş romantizmini elinden aldığınızda ise geriye siyaset namına hiçbir şey kalmayan bu cenah; 3 maymunu oynamayı bıraktığında, belki o zaman Adem’in cenazesini gömmeyi tekrar düşünebiliriz…