Seçimler Bitti Mücadele Sürüyor

2024 yerel seçimlerinin bitmesiyle 2019 yerel seçimleriyle açılan çevrim sona ermiş oldu. 2019 çevrimi beş yıllık bir sürekli seçim dönemin ardından gelmişti. Hatırlanılırsa, Türkiye 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde Gezi sürecinin arkasından gitti. Gezi’de oluşan kitle seferberliğini soğurmayı beceren Erdoğan, hem muhalefetin siyasi yöneliminin iktidar talepli olmaması sonucu alana sıkışması, gösteri siyasetinin ötesinde bir yöneliminin olmaması hem de cemaatle girdiği siyasi çekişmenin halkın gündeminde ana siyasi bölünme olarak görülmesini sağlamasıyla 2014 yerel seçimlerini kazanmıştı. Türkiye o andan itibaren bir sürekli seçim dönemine girdi. Her biri plebisit karakterli olan bu seçimlerde Erdoğan kendini oylatarak rejimi yeniden yapılandırmaya girişti ve kendini führerprinzip ışığında Reis olarak inşa etti. Bu süreçte çözüm sürecini ve liberallerle işbirliğini bitirdi, AKP’yi tamamen kendi kampanya aygıtına çevirdi, Ülkücü hareket içinde Devlet Bahçeli liderliğini muhafaza ederek bu hareketin ana siyasi örgütünü de yanına çekti ve kutuplaştırma siyasetini sonuna kadar kullanarak her seçimi Türkçe konuşan Sünnilerle ötekiler arasında bir nüfus sayımına çevirdi. Bu süreçteki esas siyasi tema ise Cemaati bu tehlikeli yapılanmayı deşifre edecek şekilde tasfiye etmek oldu (kuşkusuz bu yapılanmanın bir kısım unsurunu da yanına çekerek), Cemaatin darbe girişimi de rejimin yeniden yapılandırılmasındaki “Allah’ın lütfu” esas manivela oldu. 

Siyaseten bu gelişmeler yaşanırken doksanlarda başlayan daha büyük dönüşümün, altyapı ilişkilerindeki dönüşümün, toplumsal sonuçları gün geçtikçe iyice görünür olmaya başladı. Üstelik bu süreç küresel ekonomideki genel düşük yoğunluklu durgunluk eğilimiyle çakıştığı için küresel kapitalizme dolayısıyla emperyalist ilişkilere tam bağımlı Türkiye ekonomisi bu sonuçlarla iktisaden teklerken yüzleşiyordu. Bunun anlamı şudur pasta küçülürken emekçi kesimler doksanlarda başlayan dönüşümün sonuçlarından ötürü buna karşı mücadele edecek araç ve örgütlülüklerden yoksundur. Bunun farkına varmanın yarattığı toplumsal kalkışmalar ve direniş eğilimi ki en önemlisi Metal Fırtınadır, holdingci güçlerin sınırsız zenginleşme eğilimini tersine çevirmese de kimi siyasi sonuçlar üretti. Tam da bu yüzden bu dönemdeki bütün seçimler Reisin istediği gibi sonuçlanmamıştır. Hatırlanacak olursa 2014 yerel seçimlerinden sonra gerçekleştirilen hepsi plebisit karakterli ve böylece yeni rejimi inşa etmeye dönük seçimlerden 2014 ve 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimini, 1 Kasım 2015 ve 2018 genel seçimini Reis kazansa da, 7 Haziran 2015 genel seçimini kaybetmiş, 2017 referandumunu da “atı alan Üsküdar’ı geçti” yöntemiyle kendi lehine sonuçlandırmıştır. 

Kısacası sağcıların düşünmeyi sevdiğinin aksine yurttaş sadece kulturkampf parametreleri doğrultusunda oy vermediği için seçimleri kutuplaştırma siyasetiyle nüfus sayımına çevirmek Reisin kazanmasına yetmemiştir. Sosyal mesele özellikle eylem ve direnişler yoluyla toplumsal bilince çıktıkça Reis emekçilerin yoksullaşmasına karşı siyasi yolla müdahale edip mali politika ve para politikası yoluyla kasanın elverdiği ölçüde kimi emekçi taleplerine boyun eğmek durumunda kalmıştır seçim kazanmak için. Asgari ücret artışları, kamu taşeronlarının kadroya geçmesi, EYT sorununun yasa yoluyla çözümü, hep bu doğrultuda atılan adımlardır. Tüm bunlara rağmen 2019 yerel seçimlerinde İstanbul ve Ankara kaybedilince bu kadar çok seçim yapmanın hazineye maliyeti düşünülerek ve zaten yeni rejim büyük oranda da yerleştiği için 2023 ve ardından gelecek 2024 yerel seçimine odaklanılmıştır, EYT örneğinde olduğu gibi kaynaklar da bu seçimlerde harcanmak üzere muhafaza edilmiştir. Buna rağmen, 2023 seçiminin ikinci tura kalması Reis açısından bir başka politik zayıflık göstergesi olmuştur. Bu yüzden hazine 2024 yerel seçimlerine kadar zorlanmaya devam edilmiştir. Yine de emeklilerle ilgili durumda olduğu gibi kaynakların sınırsız olmamasının sonuçları yaşanmaya başlamıştır ve sonuçta 2024 seçimleri iktidar açısından bir hezimet olmuştur.

Hezimeti gösteren bazı rakamlar var. Bunların en başında da seçmen sayısının artmasına rağmen AKP-MHP ikilisinin toplamda kaybettiği beş milyon üç yüz elli bin oy var. Bu ikili söz konusu oyları kuşkusuz daha yaşlı bir seçmen kitlesine hitap ettikleri için ölümlere ama daha da önemlisi sandığa gitmeme eğilimine kaybettiler. Bunun yanında Yeniden Refah’a ve özellikle büyükşehirlerle iç batı Anadolu’da CHP’ye kaybettikleri oylar da vardır. Kaybedilen yerlere bakıldığında sosyal meselenin eylem ve direnişler yoluyla kamuoyunun bilincine çıkarıldığı her yerde özellikle AKP’nin kaybettiği görülmektedir. Gazze meselesi de gündemde tutulduğu ölçüde, AKP’nin bu konudaki riyakârlığı cüretle ifade edildiği ölçüde aynı sonucu doğurmuştur. CHP’nin kazancı belediyecilik pratiğinde ortaya koyduğu, AKP’nin partizan hayırseverliğinden daha etkin ve adil işleyen kurumsal hayırseverlik pratiklerine, yeni ve genç liderliğinin kamuoyunda özellikle bu satın alma gücü gerilemesi ortamında olumlu algılanan dinamizmine bağlanabilir. Son yirmi yıldır iktidarda olmadıkları için Anadolu’nun kimi yerellerinde CHP elitleri yerel oligarşinin bütünüyle içinde olmadıkları ölçüde halkın bu küstah zenginleşmeye öfkesinin adresi olmayı da becermişlerdir. YRP oralarda bu noktada daha başarılı olmuştur. Kimi yerellerde İYİ ve BBP de bu rolü adaylarının ismine göre üstlenebilmiştir. AKP ile rekabet ettiği yerellerde MHP muhalefet gibi de algılanmıştır.

Kürt illerinde her tür hukuksuzluğa rağmen halkın kayyıma boyun eğmemesi Kürt Özgürlük Hareketinin bölgedeki güç ve örgütlülüğünü gösterir. Bununla beraber Hüdapar küçümsenecek bir güç olmadığını göstermiştir, burada da ne yazık ki Gazze’ye dönük tutum ya da tutumsuzluk faktördür.  Hüdapar ve YRP’nin demagojisine emekçileri terk etmemek önümüzdeki dönemin önemli mücadele başlıklarından biri olacaktır. Sonuçta Türkiye siyaseti sadeleşmiştir, Reis karşısında egemen sınıfın farklı siyasetleri yan yana dizme zorunluluğu bitmiş öz gücüyle onun karşısına çıkabilecek CHP adresli üç aday belirmiştir. Düzen siyaseti halktan rıza devşirecek bir siyasi lider ihtiyacında bir isme mahkûm olmamayı yine becermiştir. Bununla birlikte bu sonuçlarda Reisin geçen sene aldığı 27 milyondan fazla oyun alternatifi güncel olarak yoktur, sandığa gitmeme eğiliminin yarısını bile geri döndürmek Reise muhtemel bir seçimi kazanmak için yeter. Bununla birlikte ülkenin maliyesi yapacaklarını sınırlamaktadır. Balkon konuşmasının da anlattığı gibi Şimşek’in orta vadeli programını bir şok tedavi ile bir süre uygulayıp sonrasında mecbur olduğu sandık meşruiyeti için yeni bir seçim düzenlemesi beklenir. Bu seçim bir anayasa referandumu da olabilir; parlamentoda buharlaşan bu kadar çok parti varken böyle bir referandum için gerekli oylar satın alınabilir. Dolayısıyla 2026 yazından itibaren ülke yeniden seçim konuşmaya başlayacaktır.

Bizim görevimiz bu acı reçeteyi uygulatmamak olmalıdır. Geçen on yıllarda kazandıklarının, müstehcen zenginliklerinin bedelini Holdingci güçler ödemelidir, emekçi halkımız değil. Bu bakımdan çeşitli toplumsal mücadelelerin daha politik bir karakter kazanarak ortaklaşması gerektiği bir döneme de girmiş bulunuyoruz. Devrimciler gösteri siyaseti ile göbek bağını kesmelidir, eylemli bir politik direniş çizgisi kamuoyunda görünür kılınmalı ve toplumsal mücadele birbiriyle ilintisiz dağınık bir direnişler kümesi olmaktan çıkarılmalıdır. Bu kendi kendine olmaz siyasi müdahale gerekir, bu da direnme iradesinde olanlara “bir program, eylem çizgisi ve örgüt yapısı” önerilerek ve bu öneri örgütlenerek gerçekleştirilebilir. Bir yazıda denildiği gibi “Direniş eğilimlerinin örgütlenmesi ve devrimci birliğinin sağlanması da ancak böyle mümkün olur”.

Türkiye’deki sınırsız sömürü düzeni yıkılacaktır. Bu kavgada bu seçimin kazananları müttefikimiz değil muarızımızdır, daha da önemli şimdiden Cumhur İttifakı iktidarı bitmiş gibi davranmak da siyasi şuursuzluk olur. Reis şimdi çıkacağı ABD ziyaretinden itibaren siyasi kariyerinde daha önce yaptığı gibi yine müttefik de değiştirebilir ya da Türkiye’yi ucuz işgücünün yanı sıra ucuz asker kaynağı olarak gören emperyalist merkezin planları doğrultusunda başka hamleler geliştirebilir. Bu tür siyasi olasılıklar karşısında yoksullaşmaya bir başlıkta, dış politika maceracılıklarına bir başka başlıkta karşı çıkan, eninde sonunda ise sandığın gelmesini bekleyen tarz terk edilmelidir. Devrimcilerin önümüzdeki dönemde mücadeleleri dağınıklıktan kurtaracak bir bütünlük sergilemesini sağlayacak politik aracı inşa etmek için inisiyatif geliştirelim.