Özgürleşme için örgütlenmeye ve 8 Mart’ta direnmeye!

8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün tarihselliğini mücadele içerisinde sürekli olarak hatırlıyor ve hatırlatıyoruz. Dünden bugüne nasıl koşullardan geçerek gelindiğini daha iyi anlamak için son bir yıla bakalım istiyoruz. Geçtiğimiz sene 8 Mart’ta İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun talimatıyla İstanbul’da İstiklal Caddesi kadınlara kapatılmaya çalışıldı. Taksim’in yıllar içerisinde toplumsal muhalefete tamamen kapatıldığı fakat kadınların gücü sayesinde OHAL’de dahi kapatılamadığı hatırlandığında, bu yasak Feminist harekete adeta bir uyarıydı: ‘Bizim belirlediğimiz sınırlarda kalacaksınız’ demekti. Peki, bunun üzerine ne mi oldu? Taksim’e giden vapurlar, metro ve otobüsler yasaklanmış, kadınların Taksim’e ulaşımı engellenmeye çalışılmıştı. Ama tüm bu yasak ve engellemelere rağmen kadınlar alternatif yolları kullanarak, gerekirse kilometrelerce yol yürüyerek Taksim’e ulaşmıştı.

Siyasi iktidarın zor tekeli aracılığıyla gösterilen yıldırma ve yasaklama politikalarına karşı kadınların ortak bir sözü vardı: “İtaat etmiyoruz”. Elbette, ülkemizde Cumartesi Anneleri gibi, direnişçi işçiler gibi, geleceksizliği kabul etmeyen gençlik gibi itaat etmeyen kadınlar da her gün bedel ödüyor. Yaşamak ve en temel haklarını korumak için bile devletin zor tekeline direnmek zorunda bırakılan kadınların isyanı her fırsatta siyasi iktidarca susturulmaya çalışılıyor.

8 Mart’tan birkaç gün sonra Türkiye’de ilk Covid-19 vakası tespit edildi ve aynı günlerde dünya genelinde pandemi ilan edildi. 2020 yılı, pandeminin de etkisiyle, kadınlar için ev içi şiddetin daha çok yaşandığı, çocuk ve yaşlı bakım emeğinin yoğunlaştığı, koronavirüse karşı korunmasız bırakıldığı, ekonomik özgürlüklerin ciddi şekilde sınırlandığı, işyerlerinde erkek patron ve amirlerce yoğun baskı ve mobbing altında çalıştırıldığı ve kadın cinayetlerinin artarak devam ettiği bir yıl oldu. Salgının yayılması ve toplumda işsizliğin, yoksulluk ve sefaletin artmasıyla kadınlar, erkekler tarafından daha çok fiziksel, cinsel, psikolojik şiddete maruz bırakılmakta veya kaçırılıp, kaybedilip, vahşice öldürülmektedir.

Kadınların daha pandeminin en başında dile getirdikleri sorunların yakıcı olarak yaşandığı ve taleplerinin hiçbirinin siyasi iktidarca hayata geçirilmediği bu dönemde, güçlü bir kadın örgütlülüğünün ihtiyacı bir kere daha gün yüzüne çıktı. Kadın katillerini, çocuk istismarcılarını serbest bırakan İnfaz Yasası’nın çıkarılması, kadınların mücadeleyle kazanılmış haklarının timsali İstanbul Sözleşmesi’nin rafa kaldırılmak istenmesi, kadınların Kadın Üniversiteleri tartışmasıyla bilim ve toplumdan dışlanmaya çalışılması, kamuoyunda pervasızca sarf edilen cinsiyetçi söylemler, kadınların emniyette çıplak aramaya maruz bırakılması, kadın cinayeti davalarında sanığın değil kadınların yargılanması ve daha sayamadığımız kadın düşmanı birçok politikaya karşı kadınlar birlikte hareket etme ve direnme mecburiyetindeler.

Kadınlar, ne toplumun ne devletin ne de erkeklerin kendileri için belirledikleri kimliklere, rollere ve tanımlara göre yaşayacak. Kendi istedikleri yaşamı yalnızca kendi güçlerine ve birlikteliklerine dayanarak kendi elleriyle kazanacaklar. Erkeklere hayatın her alanında tanınan tüm ayrıcalıkları söküp atıp, yerine toplumsal eşitliği ve toplumsal adaleti koyacak mücadeleyi büyütecekler. 8 Mart’larda yasaklanan sokakları, meydanları geri almak, emeklerine sahip çıkmak, yaşamlarını, haklarını, kazanımlarını savunmak için yürüyecekler. Feminist mücadeleyi, asla geri adım atmadan, korkmadan, tereddüt etmeden hep ileri taşımak; erkek egemen düzeni ve iktidarı yıkmak için örgütlenecekler.  Tarih boyunca ezilen, yok sayılan, hakları gasp edilen milyonlar olarak seslerini, sözlerini birleştirip çoşku ve aşkla haykıracaklar.

2021, 8 Mart’ta kadınlara meydanlar gene yasaklanacak, belki yolları kesilip tehdit edilecekler. Ama kadınlar, her gün erkek şiddetinden en az üç kadın katledilirken, polisin barikatından, jopundan, gazından mı korkacak? Korkmak şöyle dursun, yüzler, binler olarak tüm meydanlarda bir araya gelecekler.  (Pandemi koşullarında fiziksel mesafe ve maske kurallarına uyarak elbette.) 

Kadın Komiteleri olarak biz de bu 8 Mart’ta İstanbul’da Taksim’deyiz. Tüm kadınlara çağrımız; neşemizi, öfkemizi, gücümüzü ve eylemimizi hep birlikte alanlarda gösterelim. Evlerden, işyerlerinden, üniversitelerden akın akın sokaklara inelim. Kadınları öldürüp erkekleri cezasızlıkla ödüllendiren düzenden sorulacak hesabımızı birlikte sormak için harekete geçelim. Kadına yönelik şiddet, taciz ve tecavüzü sistematik hale getiren ataerkiyi, kadın bedeni ve emeği üzerinden güçlenen kapitalist sömürüyü ortadan kaldırmak için düzen dışı bir politik feminist mücadeleyi birlikte yürütelim. Haydi, mücadele ile özgürleşmenin heyecanını ve mutluluğunu yaşamak için örgütlenmeye ve 8 Mart’ta Taksim’de direnmeye!