Metal İş Kolundaki Anlaşma Üzerine

Metal grup toplu pazarlığında, patron sendikası MESS ile işçi sendikaları arasında OHAL gölgesinde imzalar atıldı. MESS’in lokavt tehdidi ve grev yasakları karşısında “Yasakları tanımıyoruz, 2 Şubat’ta grevdeyiz” diyen metal işçileri, cesaretle ve kararlılıkla taleplerinin ciddi bir kısmını kabul ettirdi. Metal işçilerinin grev kararlılığı, ‘Metal Fırtına’dan bu yana gelen mücadele birikimleri ve olası yeni bir metal fırtına korkusu, Afrin Operasyonu’nun da sonucu olarak: AKP’nin emekçiler söz konusu olduğunda risk alma kabiliyetinin zayıf olması MESS’in, büyük ihtimalle Saray’ın da teşvikiyle, geri adım atmasını sağlamıştır.

Her ne kadar siyasi konjonktür kaynaklı gelişmeler, özellikle bu yıl içinde seçim olması ihtimali, emekçiler lehine olsa da bu toplu sözleşme, işçilerin grev yasağına rağmen yasağı tanımama iradesinin somut olarak ölçülebilir olması nedeniyle MESS tarafından kabul edilmiştir. 2015 yılındaki ‘Metal Fırtına’nın işçilere öğrettiği sanılandan büyüktür ve yine patronların, devletin ve Türk Metal’in de fırtına korkusu sanıldığından daha büyüktür. Bu nedenle de sözleşme, konunun uzmanlarınca eksik bulunabilecek yanlarına rağmen önemli ve otuz sekiz yıllık neoliberal dönemin biriken kayıplar tarihini tersine çevirir cinstendir.

MESS, pazarlık görüşmelerinin başında işçilerle dalga geçer gibi sunduğu yüzde 3,2’lik zam teklifinin ve üç yıllık sözleşme dayatmasının işçilere sökmeyeceğini anlamasıyla, zam teklifini sırasıyla yüzde 6,4’e, 13,2’ye ve sonunda 24’e çıkarmak ve 2 yıllık sözleşmeye imza atmak zorunda kalmıştır. Hükümetin desteğini OHAL yasalarıyla arkasına almak da yetmemiş, ‘2015 Metal Fırtınası’nın benzeri fiili grevlerle başa çıkamayacağını görmüş ve anlaşıldığı kadarıyla siyasi konjonktür nedeniyle bu noktada iktidar da gönülsüz kalmıştır. Biliyoruz ki, patronlara ve siyasi iktidara korku salan gücün dayanağı; metal işçilerinin öz örgütlülüğü ve eylemliliğidir. Türk Metal ve Çelik-İş gibi sarı sendikaları grev kararı almaya zorlayan ve MESS’e meydan okuma gücünü Birleşik Metal’e veren de metal işçilerinin haklı ve meşru mücadelesi ve direncidir.

Türk Metal’in sözleşmeyi yüzyılın sözleşmesi ve sendikanın zaferiymiş gibi pazarlama çabasına rağmen hakikat; masada işçilerin tabandan yükselen hareketinin ve iradesinin temsil edilmediği, belli başlı mücadeleleriyle aşama kat ettirilmiş ama içinde ileriye dönük tuzaklar da olan bir anlaşmaya imza atıldığıdır. Kıdemli işçiler ve hareketliliğin esas yürütücüsü olan genç işçiler arasında belirgin olan ücret makası; eğer önümüzdeki dönemde öz örgütlülük ve tabandaki mücadele noktalarında zaaflar meydana gelirse, bir sonraki toplu pazarlık döneminde işçilerin arasına yerleştirilen bir hançere dönüşebilir. Bu noktada dikkatli olmak her şeyden önce Birleşik Metal’in sorumluluğudur.

Masaya yüzde 38 zam talebiyle oturan Türk Metal, masadan yüzde 24 ile kalkmıştır. 15 yıl sınır tutularak belirlenen kıdem zammı her yıl için 30 TL olarak belirlenmiş ve tamamlayıcı sağlık sigortası, saat başı yüzde 8 postabaşı tazminatı ve eşin anne-babasının vefatında 3 günlük izin hakkı kazanımları, metal işçisinin mücadelesi ile elde edilmiştir. Bunlar iyileştirme olarak görülse de işçilerin çalışma ve sosyal hayatlarını büyük çapta etkileyecek boyutta değildir. Saatlerce kapalı kapılar ardında süren, işçilerin bihaber olduğu görüşmelerde sözleşmenin imzalanması ve bunun bir TV kanalının canlı yayınından kamuoyuna duyurulması Türk Metal’in tarihi çizgisiyle çelişmemektedir.

2 Şubat’ta başlaması planlanan ‘Metal Grevi’ne en coşkulu ve görkemli eylem hazırlığını yapan, “Ölmek Var, Dönmek Yok!” diyen ve yasağa karşı fiili grevi sonuna kadar savunan Birleşik Metal-İş Sendikası da bu aynı sözleşmeye imza atmıştır. Farkı; masaya mücadeleyle gelmiş olması ve bunun sonucunda pazarlık çıtasını bugünki seviyeye taşımasıdır. Birleşik Metal’in söz ve eylem pratikleri MESS’in büyük oranda hak kaybına uğratacak tekliflerini geri çektirmiştir. Bir sonraki dönemde, aksi teklif dahi edilemeyecek kazanımları sabitleştirmiştir. Metalde, bugün işçiler lehine sonuçlar alındığı kabul ediliyorsa burada, fabrikalarda komite komite örgütlenen direnişçi sendika Birleşik Metal’in öncü rolü inkâr edilemez. İşçilerin en örgütlü bölüğü olan Birleşik Metal üyesi metal işçileri Türk Metal ve Çelik-İş’in yetkili olduğu işyerlerindeki işçilerin sendikaları ne satış yapmış olurlarsa olsunlar, Birleşik Metal’in örgütlü olduğu işyerlerinde olacaklara iradelerini bağladığını açıkça görmüş ve süreç boyunca bu sorumlulukla hareket etmiştirler.

Birleşik Metal, örgütlü olduğu bütün fabrikalarda gece gündüz toplantılar yaparak, işçilerle istişare ederek ve tavizsiz bir mücadele çizgisini savunarak girmiştir, pazarlık sürecine. Ancak sözleşmenin imzalandığı son MESS görüşmesinde durum beklenenden biraz farklı gelişmiştir. Birleşik Metal tarihinde bir ilk olarak Merkez TİS Komisyonu’nu toplamadan, işyeri temsilcilerini telefonla arayarak sözleşmeyi kabul edeceğini bildirmekle yetinmiştir. Greve giden süreçte eylemlilikleriyle yer yerinden oynatan metal işçileri, sendika yönetiminin kendilerine danışmadan, sözleşmeyi tartıştırmadan imzalamasına haklı bir eleştiri getirmektedir. Birleşik Metal; işçilerin üretimden gelen güçlerini kullanma konusundaki irade beyanlarına ve örgütlü duruşlarına saygıdan ötürü, kendi öncü işçileri başta olmak üzere tüm metal işçilerine örnek bir tutum göstermek adına, tüm fabrikalarda açık meclislerde yapılacak istişarelerle imzayı atmayı tercih etmeliydi. Böylece hem geleneğine daha yakışan bir tavır almış olur hem de ülkeyi özellikle Afrin Operasyonu sonrası saran baskıcı havayı dağıtmak yolunda bir adım atmış olurdu. Ülkedeki anti-demokratik ortam ve sarı sendikalardaki ağalık düzeni karşısına işçi demokrasisi pratikleriyle çıkmak, bugün daha özel anlamlara sahip hale gelmiştir. Kemal Türkler’in sendikasının bu noktada sorumluluğu vardır. Bununla birlikte, Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi üyelerinin sabahın erken saatlerinde gözaltına alındığı bir günde, bir an evvel sorunu çözme çabasını anlayışla karşılamasak bile, anlamaktayız.

Eğer metal işçilerine dönüp sorulsaydı; büyük ihtimalle işçilerin tamamına yakını anlaşma için olumlu görüş bildirecek ve sendikalarına tam destek vereceklerdi. Elde edilen sonucun, “Sevabı da günahı da boynumuza.” diyecek ve mücadele sürecinin her aşamasının öznesi olduğunu hissedeceklerdi. Savunulan demokratik sendikacılık çizgisi somutlaşacaktı. Eğer işçilerle konuşulsaydı; 5 ila 15 yıl arasındaki kıdemli işçiler ile 1-2 yıllık kıdemsiz yeni işçiler arasındaki ücret farkının sözleşmeye yansımasına engel olunabilecek yöntemler belki bulunabilecek ve adaletli bir ücretlendirme için ısrarcı olunabilecekti. Kıdemli işçiler hak kaybı yaşamadan eşit işe eşit ücret verilmesi sağlanabilecek, patronlar tarafından işçiler arasında yaratılmak istenen ikilik engellenebilecekti. Sözleşmede yer alan tamamlayıcı sağlık sigortasının kapsamı detaylı öğrenilmiş olsaydı sadece işçinin değil, tüm ailesinin kapsama dahil edilmesi sağlanabilecekti.

Burada yer verilen görüş ve eleştiriler; işçi sınıfının mücadelesini yükseltmeye gönül vermiş emek örgütü Birleşik Metal’e verilen değer ve önem nedeniyledir. Birleşik Metal bu toplu sözleşme ile gelecekteki tüm işçi hareketlerini ve sınıf mücadelelerini etkileyecek bir kazanımı sağlamıştır. Tekstil, kimya, hizmet, ticaret ve benzeri işkollarındaki işçiler ücret ve haklar konusunda bu sözleşme içeriğine bakarak beklenti oluşturacaktır. Bu işkollarındaki sendikalar, bu sözleşme yokmuş gibi davranamayacak, davranırsa işçileri bastıramayacaktır. Tüm işkolları ve işyerlerindeki koşulların aynı seviyeye taşınması mücadelesi, bu sözleşmeyle kendine bir meşruluk zemini hatta yazılı bir dayanak bulmuş durumdadır ve işçiler bu tutamağı sıkıca kavrayacaktır. Başta, sendikasız metal işyerleri olmak üzere tüm işkollarındaki işçilerin yapması gereken; bu sözleşme şartlarının kendileri için de uygulanması için ayağa kalkmaktır. Birleşik Metal bu grev ve sözleşme sürecinden kazandığı deneyime de dayanarak, artık somut bir şekilde Türk-Metal ve Çelik-İş’i dağıtmaya yönelik bir stratejiyi önüne koymalıdır. Çünkü sınıf düşmanı, sermaye devleti ve onun kontrolündeki sendikalar; siyasi konjonktür lehlerine döndüğünde bu kazanımları işçi hareketinin burnundan getirmek için elinden geleni ardına koymayacaktır. İyi bir sözleşme imzaladık denip, oturulamaz. “Halklara Barış Saraylara Savaş.” şiarıyla öne çıkmanın zamanıdır.