HDP KAPATILAMAZ!

Cüssen ne kadar iri olsa da, gücün çözemediğin sorunun kadardır. Bunu sana bazen ayağına batan bir diken, bazen ağrıyan bir diş, ya da ufak tefek bile olsa inatla karşında duran biri hatırlatır. Ülke egemenlerinin HDP önünde düştüğü durum tam da böyledir. ‘Kürt sorununu çözeceği ve ülkeyi demokratikleştireceği’ vaatleriyle üst üste seçim kazanan ve ülkeyi tek başına yönetme konforunu ele geçiren iktidar partisi,  sözünde durmayınca önce oy, nihayet 7 Haziran 2015’de tek parti iktidarını kaybetti. Oysa verdiği sözleri tutsa, hepsini geri kazanabilirdi. Ama o kendinden öncekilerin açtığı yollardan gitmeyi ve HDP üzerindeki baskıları arttırarak kazanmayı tercih etti. Ne var ki bu daha çok oy kaybetmesine neden oldu.

Artık yalnızca kendisi değil, koalisyon ortağı da batıyordu. Her önüne gelen konuyu “beka sorunu” diye tanımlayan bu ortak, sonunda yarattığı anaforun basıncına dayanamayarak “iyi”ce bölündü. Bu arada büyük ortağın bağrından da iki yeni parti çıktı. Olası bir seçimde değil tek parti iktidarı, ahbap çavuşlar koalisyonu olarak kazanmaları bile zor görünüyordu. Oysa bundan fazlasını amaçlıyor ve yeni bir anayasa yapabilecek kadar milletvekili çıkartmayı hayal ediyorlardı. Küçük ortağın her fırsatta dile getirdiği “HDP’yi tam susturma” projesi, bu koşullarda uygulamaya sokuldu. Egemen siyaset Kürt Özgürlük Hareketinin 11. partisi olan HDP’yi kapatmaya niyetlenirken, aslında yıllar boyu Kürt sorununa ilişkin yapıp ettiklerinin geçersiz olduğunu da itiraf ediyordu.

Kapatma aşamasına nasıl gelindi?

İktidar partisi 2008’de “laikliğe karşı eylemler” suçlamasıyla kapatılmaktan bir oy farkla kurtulmuş ve benzer bir sorunu tekrar yaşamamak için mevzuatı değiştirerek, parti kapatmayı zorlaştırmıştı. Artık AYM’de parti kapatma kararı oy çokluğuyla değil, 15 üyeden en az üçte ikisinin oylarıyla verilebiliyordu. İktidar partisi her fırsatta bu değişikliği başına geleceklerden korktuğu için değil, demokratlığından yapmış gibi övünüyordu. Bu nedenle kamuoyu HDP’li bazı milletvekilliklerinin vekilliğinin düşürülebileceğini ama partinin kapatılmayacağını düşünüyordu. Nitekim 17 Mart’ta Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun sudan bir hapis cezası yüzünden milletvekilliğinin düşürülmesi de böyle değerlendirildi.

Gergerlioğlu adeta partiler üstü çalışan bir hak savunucusudur. Ayrım yapmaksızın, son zamanlarda çok sık yaşanan insan kaçırma ve çıplak arama olayları üzerinde duruyordu. Aynı çevrelerden oldukları için, Gergerlioğlu’nun çalışmaları iktidarın büyük ortağının tabanını da etkiliyordu. Bu yüzden iktidarın, mazlumların sesi olan böyle birini yaka paça hapse atmak isteyişinin anlaşılır bir yanı vardı, ancak ertesi gün HDP’nin kapatılması istemiyle AYM’ye iddianame sunulması beklenmeyen bir durumdu.

Aynı filmi izliyoruz

HDP’nin kapatılmasının istenmesi yalnızca muhalefeti değil, iddianameyi sahiplenmeye çalışan iktidar sözcülerini de şaşkınlığa düşürmüş gibiydi. Çünkü yaptıkları açıklamalar sırasında hem HDP’nin “terör odağı” olduğu gerekçesiyle kapatılmasını savunup hem de parti kapatılmasına karşı olduklarını ifade ederken dilleri dolaşıyordu.

Bugüne dek Kürt Özgürlük Hareketini temsilen 11 siyasi parti kuruldu ve bunlardan 6’sı kendini feshederek, 4’ü (HEP 1993, DEP 1994, HADEP 2003, DTP 2009) yargı kararıyla kapatıldılar. HDP iddianamesinde de geçtiği üzere kapatılan tüm partiler için “terör odağı olma” gerekçesi ileri sürüldü ve daha çok dış kamuoyunu ikna amacıyla İspanya’da ETA bağlantılı Batasuna partisinin kapatılması örneği verildi. Ancak tüm parti kapatma ve ilintili olarak alınan siyasi yasak kararları AİHM’den geri döndü. Devlet, haksız kararlar nedeniyle tazminat ödemeye mahkûm edildi. Aynı durumun kapatılsa bile HDP için de geçerli olduğu açık. Ayrıca bu girişim başkaları için sürpriz olsa bile yıllardır her türlü baskıya karşı hazır bekleyen HDP için değildir. Yöneticileri partiyi savunacaklarını ve hiçbir koşulda halkın seçeneksiz bırakılmayacağını belirttiler. Öyleyse hem hukuk, hem siyaset açısından geçersiz bir yola neden girildi?

İlk yorumlar HDP’nin kapatılmasıyla siyasi bir karışıklık yaratmak ve bu koşullarda gidilebilecek ara ya da erken seçimde milletvekili sayısını arttırmanın amaçlandığı yönündeydi. Bu arada anayasa değişikliği için gerekli milletvekili sayılarına ulaşılması (değişiklik tasarısının kabulü için 400, referanduma götürülmesi için 360 milletvekili) planlanıyor olabilirdi. Ama iddianamenin içeriği ortaya çıktıkça ve hele AYM tarafından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına iade edildikten sonra işin rengi değişti.

Yaşananların siyasi anlamı

AYM iddianameyi, daha önce raportörün de saptadığı usul eksikleri yüzünden ve oy birliğiyle aldığı bir karar sonucu, 31 Mart’ta Başsavcılığa iade etti. İddianame “partinin terör odağı” olduğuna ilişkin gerekçeler arasında, HDP yöneticileri için süren soruşturma ve kovuşturmaları gösteriyordu. Bunlardan bazıları aklanmayla sonuçlanmış, birçoğu ise yargılama sürdüğü için kanıt oluşturacak nitelikte değil. Öte yandan partinin kapatılması durumunda siyasi yasaklı olması gerekenler arasında hayatını kaybetmiş ya da partiden ayrılmış kişiler de sayılıyor. Bu durumda savcının iddianameyi tekrar düzenleyerek AYM’ye sunması gerekir.

Küçük ortak AYM’nin bu kararı üzerine küplere bindi ve HDP ile birlikte AYM’nin de kapatılması gerektiğini söyledi. Dahası, AYM’nin terörle mücadeleye “duyarsız ve ilgisiz” olduğunu ileri sürdü. Oysa özensiz bir iddianame hazırladığı gerekçesiyle Başsavcılığı da eleştirebilirdi, yapmadı. Bu tavır sıradan gibi görünse de, gerçekte koalisyon içi çatlağın bir ifadesidir. Çünkü oy birliğiyle bu kararı alan AYM’nin 8 üyesi bu Cumhurbaşkanı tarafından atanmıştır, aralarında İrfan Fidan da vardır. Ayrıca iddianamede çözüm sürecinde yapılanlar “terör faaliyeti” gibi gösteriliyor, HDP’lilerin resmî onayla Kandil’de ve İmralı’da yaptığı görüşmeler bu faaliyetin kanıtları olarak sunuluyordu. Eğer HDP devletin gözetimi altında bu görüşmeleri yaptığı için suçluysa, o dönemin iktidarı da suçlu demektir. Erdoğan AYM’sinin yalnızca usul değil, esas bakımından da böyle bir iddianameyi kabul etmesi düşünülemez. Gelinen noktada iktidar Kürt sorununu bir biçimde çözmek zorunda. Çünkü bu sorun, iç ve dış tüm sorunlarla yakından ilintili. Ve bu öyle bir sorun ki, yok sayanı yakıyor. Bu koşullarda HDP’ye dönük kovuşturmaların kapatmayla sonuçlanması zor görünüyor. Eğer parti kapatılırsa, bu öncekiler gibi olmayacak ve iddianamede geçen birçok gerekçe iktidarın büyük ortağını da suçlu duruma düşürecektir. Kapatılmaması ise küçük ortağa ağır bir darbe indirecektir. Gelişmeler üzerinde büyük ölçüde koalisyon içindeki bu çatlağın yakın vadede nasıl işleyeceği etkili olacak gibi görünüyor. Sonuç ne olursa olsun bu süreçten HDP’nin temsil ettiği siyaset güçlenerek çıkacaktır. Bunu egemenler de, partilerini daha büyük bir istekle sahiplenmeye hazır olduğunu Newroz alanlarında gösterenler de biliyor.

*Bu yazı Komite Dergisi’nin Mayıs 2021 tarihli 25. sayısında yayınlanmıştır.