Çayda sömürüye son! Örgütlen, diren!

Çay dünyada sudan sonra en çok tüketilen içecek. Türkiye kişi başına yıllık ortalama 3,5 kilo tüketimle dünyada ilk sırada yer alıyor. Tüketimin bu kadar yoğun olduğu bir durumda ortaya çıkan çayın kârını sektörün ezici çoğunluğunu oluşturan üretenlerin ve emekçilerin değil, bir avuç özel şirket sahibi sermayedarın cebine giriyor. Bir kamu kuruluşu olarak toplum yararına çalışması gereken Çaykur ise, üretenin ve çalışanın yanında olacağı yerde özel sektörün zenginlerine hizmet ediyor. Yetmezmiş gibi hesapsız kitapsız harcamalarıyla zarar ederek, bunun yükünü de halkın sırtına yıkıyor. Bu yaşanan durum fındık, tütün, şekerpancarı ve geleneksel çiftçilik yapılan bütün alanlarda gördüklerimizin aynısıdır. Amaç; “piyasa kuralları” adı altındaki uygulamalarla tarımsal faaliyetleri yeniden düzenleyerek, geleneksel tarıma son vermektir. Böylece kırsalda tarımdan geçimini sağlayamayan milyonlarca çiftçi metropollere göç ederek işçileşmek zorunda kalıyor.

Bugün çay üreticileri ve çiftçilerin yaşam koşulları her zamankinden daha zor. Pandemi, Ukrayna savaşı, yüksek enflasyon ve döviz kurundaki yükselişler mazot, gübre, çay bezi vb. girdiler hızla yükselirken, çay her geçen yıl daha düşük alım gücü sağlıyor. Bununla birlikte ruhsat, kota, kontenjan sorunları eklendiğinde, ürünün elde kalması korkusuyla yok pahasına özel sektöre satmak zorunda bırakılıyor.

Çay, Doğu Karadeniz’de yaklaşık uzunluğu 350 km ve genişliği 30 km. olan bir sahil şeridinde yetiştiriliyor. Tarıma elverişli ovaları, sanayisi ve ticari olanakları az olan bölgede insanlar zorunlu olarak yaşamlarını devam ettirmek için fındıkla birlikte çay üretimine yöneliyorlar. Ancak büyük sermaye çevreleri nerede bir kâr olanağı bulsa oraya çöreklenir. Nasıl ki Türkiye dünya fındık üretiminde ilk sırada yer aldığı halde siyasi iktidarların uzun yıllar Fiskobirliği etkisizleştirmesi yüzünden uluslararası tekeller iç ve dış piyasada fındık fiyatını belirliyor ve üreticiyi sömürüyorsa, benzer bir durum çayda da yaratılmak isteniyor. Derelerini HES şirketlerinin, yayla ve meralarını maden şirketleri ve taş ocaklarının, denizini balık çiftliklerinin işgal ettiği; açılan yolların doğa tahribatı ve betonlaşmadan başka bir şey getirmediği Doğu Karadeniz’de çay, yoksul halkın son kalesidir

Sömürünün nedeni beceriksizlik, plansızlık, düşük çay fiyatı vb. nedenler değildir; öncelikli neden, üretici, yarıcı, yerli ve yabancı, yaş çay ve kuru çay çalışanı gibi ayrımlar yapmaksızın sektördeki tüm emekçilerin örgütsüzlüğüdür. İkincisi, Çaykur’un kâğıt üstünde bir kamu kurumu gibi görünmesine ve piyasanın yarısını elinde tutmasına rağmen yaş çay alım politikalarını özel çay şirketlerinin çıkarlarına göre belirlemektedir. Çaykur, iktidarın günübirlik siyasal çıkarları doğrultusunda ve keyfî olarak yönetiliyor. Ağırlıklı olarak iç talebe dönük çalışan bir kurumunun kârı da zararı da yurttaşların cebinden çıkacaktır. Burada ancak harcamaların yerli yerinde yapılıp yapılmadığına bakmak gerekir. Sayıştay raporlarıyla sabit olduğu üzere Çaykur gelişigüzel harcamalar nedeniyle zarar ediyor ve bunu gerekçe olarak gösterip yeni yatırımlar yapmayarak, üreticiyi ve tüketiciyi korumasız bırakıyor. Üreticilerin sömürülmesinin başlıca nedeni, kurumun kamuoyuna kapalı çalışması, kararları üreticiden kopuk almasıdır. Çay alım fiyatının piyasaya göre belirlendiği yalandır. Fiyat her zaman sektörün önde gelen şirketlerinin kâr edip etmeyeceğine göre belirleniyor. Fiyatlar üretici temsilcileriyle birlikte belirlenmelidir.

Çay üreticilerinin taleplerini uzun ve kısa vadeli olmak üzere iki farklı düzeyde düşünmeliyiz. Çünkü biri için çalışmadan diğerine ulaşmak mümkün değildir. Uzun vadeli taleplerin başında, tek tip ürün yetiştiriciliğinden kurtulmak geliyor. Eskiden çayın yanı sıra hayvancılık, arıcılık, balıkçılık, fındık başta olmak üzere çeşitli sebze ve meyve yetiştiriciliği gibi birçok yoldan geçim sağlanabiliyordu. Zamanla bunların bazıları büyük şirketlere peşkeş çekilirken, bir kısmı da desteklenmeyerek kaybolmasına göz yumuldu. Çevreyi tahrip eden her türlü yapılaşmaya son verilerek, köy yaşamını kolaylaştırıcı altyapı yapılmalıdır. Böylece yöre halkının plansız biçimde çay üretmeye yönelmesinin de önüne geçilebilir. Yalnızca üreticinin kârını değil, tüketicinin sağlıklı ürüne erişme hakkını da göz önünde tutarak bir an önce çevre ve insan sağlığını ön plana alan çay tarımına geçilmelidir. Kısa vadeli talepler ise şunlardır: Çayla ilgili politikalar belirlenirken yalnızca kuru çay ticaretiyle uğraşanların değil,  yaş çay üreticilerinin ve tüm ücretli çalışanların da görüşleri alınmalıdır. Fiyatlar üreticilerin talepleri göz önünde tutularak belirlenmelidir. Kota ve kontenjan uygulaması kaldırılarak, planlı bir çay üretimine geçilmelidir. Çay üreticileri ve işçilerinin sosyal güvenlikleri sağlanmalıdır. Çaykur bir kooperatife dönüştürülerek üreticilere devredilmelidir.

Örgütlenip emeğimize, alınterimize toprağımıza, suyumuza sahip çıkmadıkça; şirketler sırtımıza basarak zenginleşmeye devam ediyor. En son açıklanan yaş çay alım taban fiyatı 7 TL ile üreticilerin emeğinin karşılığını alma imkânı yoktur. Üretici enflasyon altında ezilmeye mahkûm edilmek isteniyor, itiraz edemesin diye de Valiliklerce eylem yasakları alınıyor. Yasakları tanımıyoruz. Köylerde, ilçelerde, havzalarda komite ve meclisler oluşturarak örgütleneceğiz. Küçük üreticiler, emekçiler olarak tüccarlar ve şirketler karşısında savunmasız kalmamak için kooperatiflerde birleşeceğiz. İşçilerin yerli ve yabancı ayrımı yapmaksızın sendikalaşması için, tarım sektöründeki bütün emekçi kesimlerin ortak davranması için çalışacağız.  Bir yerde yaşanan soruna hemen çare üretmek için aramızdaki iletişimi güçlendirecek, birlikte çözüm arayacağız. Yaşadığımız coğrafya, dertlerimiz ve geleceğimiz ortak.  Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya da hiç birimiz!