Bizi Kurallarıyla Öldürüyorlar: CODA

Bu yılın Oscar ödülleri hakkında en çok konuşulan şey Will Smith’in Amerikalı aktör Jada Pincett Smiths hakkında sahnede yapılan bir şaka sebebiyle sunucuya saldırması olayıydı. Oscar ödüllerine dair neredeyse tüm tartışmalar bu erkeklik showu gölgesinde geçti ve aday filmler yerine en çok bu olay konuşuldu. Bu olayın Oscar ödüllerine olan ilgiyi arttırmak için yapılan magazinsel bir operasyon olup olmadığı tartışıladursun, biz Oscar’dan “en iyi film” ödülüyle ayrılan CODA filmini tenkit edelim.

“Child of Deaf Adults” yani sağır ailenin çocuğu kavramsallaştırmasının kısaltması olan CODA tüm üyeleri sağır olan Rossi ailesinde tek duyan kişi olan Ruby Rossi’nin (Emilie Jones) hikâyesine odaklanıyor. Klasik bir “kendini iyi hisset” filmi olan CODA’da Jones başrolleri baba rolünde gerçekten duyma engelli olan oyuncu Troy Kotsur ile abi rolünde Daniel Durant ile ve anne rolünde yine gerçekten duyma engelli olan Marlee Matlin ile paylaşıyor. Matlin 23 yaşındayken oynadığı sinemadaki ilk rolü,“Başka Tanrının Çocukları / Children Of A Lesser World” (1986) ile En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Oscar Ödülünü kazanmış ve Akademi tarihinde bu ödüle ulaşan ilk sağır-dilsiz oyuncu olmuştu. Baba rolündeki Kotsur ise bu yıl kazandığı En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Oscar Ödülünü “engelli yaşayan herkese” adadı. Filmin senaristi Sian Heder, filmin orjinali 2014 tarihli, “La Famille Bélier’den uyarlama yaparken daha sahici bir akış yakalamak için Amerikan işaret dilini öğrendi. Bu çabaların tümü başarılı olmuş olacak ki CODA’nın tek ödülü Oscar değil. “CODA” Oscar’dan önce Sundance Bağımsız Film Festivalinde 4 ödül aldı. Bunlar; Jüri Büyük Ödülü, Halk Ödülü, Mizansen Ödülü ve En İyi Oyuncu Kadrosu Ödülü.

Ödüllere doyamayan CODA’nın konusu ise; duyma engelli bir balıkçı ailesinin tek duyan üyesi ve ailenin küçük kızı olan Ruby şarkı söylemeyi çok sevmektedir. Yoğun şekilde çalışan ve yoksullukla baş etmeye çalışan bu ailenin dünyanın geri kalanıyla tek bağı olan Ruby sabaha doğru denize açılıp balık tutmakta, sabah balıkları teslim ederken komisyoncuyla kavga etmekte ve sonra da okula gidip uyuklamaktadır. Buradaki okul sahnelerinde Ruby’nin balık koktuğu için ve ailesi duyma engelli olduğu için “popi kızlar” tarafından dışlandığı sahneler fazlaca klişe. Ayrıca filmin ilerleyen sahnelerinde daha önce onlarca kez izlediğimiz idealist lise öğretmeni tiplemesinin Ruby’nin olağanüstü yeteneğini keşfetmesi ve onunla ukalaca ama aynı zamanda oldukça “sevecen” şekilde kurduğu ilişkinin detaylarına dair sahneler ise filmi ileri sarmanıza sebep olacak derecede sıkıcı. Filmin bizce daha fazla ilgiyi hak eden kısmıysa ailemizin devletin koyduğu komisyonlar yüzünden geçinemiyor oluşu. Baba ve abinin duyma engelli olmalarını bir engel saymadan bu konudaki itirazlarını dile getirdikleri sahnelerdeki kimi replikler kapitalist emek rejiminin tamamına yöneltilebilecek eleştirileri içeriyor. Baba “kimse tuttuğu balığın karşılığını alamıyor” dediğinde aklımızda berrak biçimde artı-değer sistemi canlanıyor. Evet hiçbirimiz tuttuğumuz balığın karşılığını alamıyoruz, içinde bulunduğumuz çalışma rejimi tam olarak bu “karşılık alamamaya” yaslıyor sırtını. Bu komisyonları ödememe ve kendi kooperatiflerini kurmayı teklif eden baba ve abiye diğer balıkçılar kuralları işaret ediyor. Bunun üzerine idare tarafından koyulan kural ve kaidelerin “doğruluğunun” ve “mutlaklığının” sorgulandığı şu replik geliyor; “kurallarıyla bizi öldürseler hiçbirinizin umurunda olmaz.” Savaş politikaları, sığınmacı ve göçmenlerin devlet tarafından mahkûm edildiği yaşam koşulları, kadınların yaşam hakkına dair sistematik saldırılar, çalışırken ölen binlerce ve hatta milyonlarca işçiyi düşündüğümüzde ve bunların hepsinin “kimi kurallar” çerçevesinde gerçekleştiğini fark ettiğimizde bu replik üzerine kurulabilecek cümlelerin sayısı artıyor. Tüm bu göndermelere rağmen filmin politik bir saik taşıdığını düşünmeyin. Bu basbayağı bir aile filmi.

Peki, taşıdığı kimi özel nüanslar dışında daha önce defalarca kez benzeri çekilmiş bu film neden Oscar aldı dersiniz? Öncelikle izleyicinin içine işleyebilecek engellilik, yalnızlık, emek sömürüsü, sistem eleştirisi gibi birçok temayı dokunaklı ve eklektik durmayacak biçimde işlemesi pek tabi büyük başarı fakat asıl sebebin CODA filminin tanıtımına ve ödül serüvenine 25 milyon dolar harcayan Apple olduğunu düşünüyoruz.