Ekonomik kriz en çok kadınları vuruyor

Toplum olarak her güne farklı bir zam ile uyanıyor, pazarlarda marketlerde ateş pahası olan fiyatlardan her gün görsek de enflasyon oranlarını takip ederek yaşıyoruz. TÜİK’in verilerinin güvenilirliği sorgulanmakla birlikte açıklanan enflasyon oranının Nisan ayı için yüzde 69.97 ile çok yüksek olduğu bir dönemden geçiyoruz. Bu durum toplumun pek çok kesimine yansıdığı gibi kadınların yaşamlarını da derinden etkiliyor, kadınlar giderek ve daha çok yoksullaşıyor.

Toplumsal cinsiyet iş bölümüne göre ev ekonomisi, çocuk bakımı gibi işlerden genellikle kadınlar sorumlu tutuluyor. Eve giren para farklı pek çok harcamaya gitse de evin alışverişi, ihtiyaçları çoğunlukla hane içerisinde kadınlar tarafından yapılması beklenilir. Hatta çoğu zaman ev içerisinde bulunan bireylerin kişisel ihtiyaçları da kadınlar tarafından görülüyor. Yemek yapmak, temizlik yapmak, çamaşır yıkamak gibi ev işleri büyük oranda kadınların ücretsiz emeği sonucu üretiliyor. Keza evde bir bebek varsa onun bez, mama vb. masrafları da yine bakımı üzerine yıkılan kadın tarafından görülüyor. Çocukların okullarıyla da ilgilenmek yine kırtasiye malzemeleri, sosyal harcamaları gibi ihtiyaçların takibini yapmak da kadınlara bırakılıyor. Özetle kendi dışındaki herkesin ihtiyaçlarıyla kocaman ihtiyaçlar ve masraflar listesi çıkarılıyor kadınların önüne, üstelik ister çalışan bir kadın isterse “ev kadını” olsun bu toplumsal iş bölümü değişmez, kadınların görünmeyen emeği olarak kalır.

Ekonomik kriz dönemlerinde toplumsal cinsiyet iş bölümünden doğan sorunlar giderek yakıcı hal alır, gelirlerin erimesiyle birlikte kamusal alandaki sosyallikler mümkün oldukça kısılır ama ihtiyaçlar aynı kalsa, hatta azaltılsa da ev içi giderler artış gösterir. Çünkü temel besinlerden tutun da ped, bez gibi hijyenik malzemelerden feragat edilemez. Bütün bunları bizler yaşayarak biliyoruz, görüyoruz, gözlemliyoruz. Ekonomik krizde kendisi veyahut ailesi için bin bir zorlukla yönetmeye, yoksullukla baş etmeye çalışan kadınların yaşadıkları da emekleri de görünmez kılınıyor. Diğer taraftan kriz dönemlerinde en başta işten çıkarılanlar da, emekleri gasp edilenler de kadınlar oluyor. Ekonomik krizlere, yoksulluğa neden olan sanki kadınlarmış gibi davranan şiddet failleri de artıyor bu dönem, sermaye devletinden hesap sormak yerine faturası kadınlara kesilmek isteniyor.

Peki, ses çıkarmıyorlar mı kadınlar, direnmiyorlar mı bu döngü karşısında? Tek taraflı bir hareket mi bu? Cevabı kadınların sokaklardaki seslerinden, fabrika çatılarındaki ışıklarını takip ederek aramak gerekiyor.

Uygulanmasında eksikliklerine rağmen erkek egemen sisteme, kadın düşmanı siyasi iktidara karşı kadınlara güvence olan İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldığında kadınlar hep birlikte sokakları doldurdular. Şiddet faillerine karşı adliyelerde, karakollarda birbirlerini yalnız bırakmama çabasını sürdürdüler, sürdürüyorlar. Ekonomik krizle birlikte artan ped fiyatlarına karşı temel ihtiyaçlarının ücretsiz olması için sokaklarda ses çıkardılar, çıkarıyorlar.

Maaşların enflasyon karşısında erimesine karşı başlayan direnişlerde en önde kadınlar duruyor. Çoğunluğu kadın olan Alpin Çorap işçileri yıllardır çok düşük ücret almalarına karşı gece yarısı başlattıkları eylemi üç vardiya çalışmayı durdurarak kazandı, yüzde 70’in üzerinde zam aldılar. Metal sektöründe olan Farplas işçileri eriyen maaşlarının artması için fabrikayı işgal etti ve polisin içeri girmesiyle kadınlar fabrikanın çatısında telefon ışıklarıyla, direnişle gecemizi aydınlattılar. Pas South kadın direnişçi işçiler bütün kararlılıklarıyla 90 günü aşkın süredir direniyor ve kazanana dek vazgeçmeyecekler.

Kadınların isyanı artık beklenmedik değil, büyütülmesi gereken bir güç ve gerçeklik. Ekonomik krize karşı da cinsiyetçi iş bölümüne karşı da mücadelenin olanaklarını da yöntemlerini de gösteriyor kadınlar. Sessiz kalmıyor, inatla, ısrarla, sözle, eylemle, bir bütünlük içerisinde mücadelede arayışı sürdürüyorlar. Ayrı ayrı değil, birlikteliklerini görerek, göstererek. Bir fabrika önünde direnmenin ev içindeki toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri üreten ilişki biçimini dönüştürmekte nasıl katkı sağladığını tartışarak ve her bir isyana “nasıl kazanırız” sorusuyla yaklaşarak. Gücümüzü belki her alandaki üretimimizi ve görünmez kılınmasına karşı emeğimizi savunarak daha da büyütebiliriz çünkü bu koşulları yaratanlara karşı örgütlü bir güç olmaktan başka yolumuz yok. İstanbul Sözleşmesini geri almak, kadınlara yönelik şiddet ve cinayeti durdurmak, işyerlerinde baskı ve mobbingi yok etmek, üniversitelerde tacizi önlemek için kadınlar hep birlikte kol kola direneceğiz.