Kederli solcuların sınıflar üstü Kemalizm ütopyası

Aşamacı bir tarih anlayışıyla ve Nutuk’ta Paşa’nın anlattığı kendine göre Kurtuluş Savaşı tarihine, yani resmi tarihe, gerçek tarih muamelesi yapıp, bunlardan doğru Kemalizme çeşitli olumlu sıfatlar atfederek (yurtseverlik, kamuculuk, halkçılık ve hatta ‘devrimcilik’ vb.) onu sahiplenen bir görüş bir süredir zuhur etti. Bunlar Kemalizm’e tarihsel materyalist bakış açısıyla bakmayıp salt ilerici olarak addeden, bu yüzden bugün solun önemli görevlerinden birinin Kemalistlik yapmak olduğunu söyleyen bir kesim. Onları en çok da resmi bayramlarda şirketler Atatürkçülüğü sahiplenen reklamlar yaptığında hayıflanırken ya da Disney Plus’ı Atatürk dizisi yüzünden kahretme bayrağını sağcılara kaptırdıklarına kederlenirken görüyoruz.

Bunlar Ethem Nejat’ın değil Vehbi Koç’un CHP’li olduğunu, Vedat Nedim’in ise ancak itirafçı olduktan sonra o saflara geçtiğini unutmaya meyyaldir. Tam da bu yüzden, Kemalizmin sahipsiz kalmasını, kimsenin “layıkıyla” Atatürkçülük yapmamasını kendine dert ediniyor bu kesim, zira sosyalist solun zayıflığını Kemalizmin yokluğuna bağlıyorlar. Bunlara göre Kemalizm sosyalizm hatta belki de komünizm fikrinin popülerleşmesini kolaylaştırırmış 60’larda; Kemalizmi devrimciler halkla buluşturmuş. 68 sonrası tarih durmuş da halihazırda var olanın üzerine hiçbir şey konulmamış gibi konuşuluyor, Çayan’ın “Kemalizm soldur” sözünün kırpılıp eğilip bükülmesi gibi bir tahrifat yapılıyor. 71 kopuşu olmamış gibi davranılıyor, Çayan ya da Hüseyin İnan bir tür Avcıoğlu’ymuş gibi yapılıyor. Bu noktada Rasim Ozan’larla ortaklar.

İbo’nun şu tespiti “Kemalizm demek, fanatik bir anti-komünizm demektir” unutulur ya da unutturulur. 1921’de 15 devrimciyi kimin öldürdüğü, Maria’ya günümüzün tekfircileri gibi kimin tecavüz edip tutsak ettiği unutuluyor. “Laiklik adam olmak demektir” diye paylananın Dersimli Diyap Ağa olduğu, Sünniler için Diyanet İşleri Başkanlığının devlet hazinesinden Kemalist rejim tarafından kurulduğunun üstünden atlanıyor. Papa Eftim’in Hamdullah Suphi’nin tüm çabasına rağmen Hıristiyan oldukları için Gagavuzların Türk sayılmadığı hatırlanmıyor. AKP ile Kemalizm’in benzediği değil farklılaştığı anekdotları tekrarlamak işlerine geliyor bunların.

Burada düşülen hayati hata, Kemalizm’i sınıflar üstü, homojen, herkesin çıkarlarını savunan bir hat olarak görmektir, Kemalist rejim süresince yapılan katliamlar, zorbalıklar zaten konuşulmuyor; dönemin komünist önderleri bu konularda çok açık konuşmuş olsa da. Otuzlardaki devletçiliğin (pek çok benzer ülkede mesela Brezilya’da da olduğu gibi) Büyük Buhranın bir zorlaması olduğu, kurulan devlet işletmelerinin de önce İttihatçıların sonra Kemalistlerin toplumsal tabanı olan Türkçe konuşan Müslüman tüccar çiftçilerin artık dünya pazarına satamadıkları şeker, tütün ve pamuğu işlemek üzere kurulduğu unutuluyor. İzmir İktisat Kongresinin sermaye yanlısı pozisyonu değişmemiş sadece küresel ekonominin yeni gerçeğine göre yeniden düzenlenmiştir. “II. Meşrutiyet’ten 1923’e kadar geçen inişli çıkışlı süreçte Türkiye Cumhuriyeti, Kemalist öznenin gerici diktatörlüğü olarak kuruldu. Kendini sürekli Kürt halkını, komünistleri ve azınlıkları siyaset sahnesi dışında tutmak üzere kurguladı ve tahkim etti.” Bu gerçeğin üzerinden atlanarak siyaset üretilemez.[1]

Kemalistlerin ve sosyalistlerin birbirlerini siyaseten beslediği iddiası devrimcilerin zayıfladığı dönemde Kemalizmin de zayıf olduğu savından başka bir şeyle açıklanmaya çalışılmıyor. Bu iki hareket göbek bağıyla birbirine bağlıymışçasına konuşuluyor. Eğer somut durum buysa bu ancak devrimcilerin yetersizliğine işaret eder. Biz, devrimcilerin güncel sorumluluklarına odaklanmayı tercih ediyoruz. Bugün proleter devrim için çalışanların konuşması gereken Kemalizmi diriltmenin değil, işçi kitlelerini örgütlemenin yollarıdır. Tabii, “(..) halkın haberi olmayan hükümet değişliklerinin “devrim” diye anlatıldığı filmleri beğenmiyorsanız.”[2]

Halkın giderek proleterleştiği, halihazırda 15 milyondan fazla işçinin bulunduğu, 2 buçuk milyonunun çoğunun sararmış sendikalara üye olduğu, kayıtlı işçilerinin neredeyse yarısının asgari ücretle çalıştığı, taşeron firmalar eliyle savunmasız bırakıldığı, genç işçi ölümlerinin bu denli arttığı bir ülkede devrimcilerin başka bir gündemi olamaz. Ama yine de “savunmakta olduğunuz görüşleri savunmakta ‘özgürsünüz.’ Fakat biz de bu görüşlerin küçük burjuva önyargıları olduğunu, proletaryanın davasına zararlı ve sermayeninkine yararlı olduğunu ilan etmekte ‘özgürüz.’” (Lenin).

İşçi sınıfı yaşamaya mahkûm bırakıldığı müstakbel enkazda, çalışmak zorunda olduğu fabrikada, ofiste, evde, sokakta Kemalizmin “dirilmesini” beklemiyor. Çeşitli patlamalarla, fiili mücadelesiyle taleplerini dile getiriyor, bir araya geliyor ve bunlar yaygınlaştıkça işçilerle dayanışma ilişkisi bile kurmayan sosyalistlerin yüzüne bir tokat çarpıyor adeta. AKP ve CHP’nin Atatürkçülüğünü beğenmeyenler “doğru” Atatürkçülük yapabilir elbette, ancak devrimcilere bunu öğütlemek sınıf savaşına kulak tıkayıp resmi tarihin peşine takılmalarını öğütlemektir. Bu tiplerin amacı Marx ve Engels’in Manifesto’da yerdikleri burjuva sosyalizmlerinin bir başka güncel versiyonunu kurmaktan başka bir şey değildir. Proletarya Devrimcileri ise Kurtuluş Savaşına dair kutlanacak şeylerin başına o günün Yunan Komünistlerinin yenilgici tutumunu koyar, o cüretten ve ideolojik tutarlılıktan ders almak kolay değildir.


[1] https://komiteler.org/2019/01/turkiyede-rejim-krizi/

[2] https://komiteler.org/2019/12/29-ekim-ve-proletarya-devrimcileri/